xii. açık mavi

777 100 143
                                    

beomgyu

gözlerimi yewon'un parlak gözleriyle birleştirmiş ve yavaşça kadehimdeki şaraptan ufak bir yudum almıştım. nahoş sarap tadı boğazımda tatlı bir his bıraktığında sessizce iç çektim ve baygınlaşmaya başlayan bakışlarımı düzenlemek için bir süreliğine gözlerimi yumdum. yewon hevesle yaşadığı şeyleri anlatırken ona kabaca çenesini kapatmasını söyleyemezdim. fakat saatler ilerledikçe sesi, uyumaya çalışırken yanımda vızıldayan bir sineğe dönüşmüş ve beynimi kemirmeye başlamıştı.

üstüne üstlük bu takımı yeni almıştım ve beli tahmin ettiğimden daha dardı, bunalmıştım. dışarıdan anlaşılmayacak şekilde birkaç kez rahat etmek için kıpırdansam da işe yaramamıştı. bunlar olurken soobin de yanındaki karina denen kızla önümüzdeki masaya oturmuştu. yewon'un sağ omzunun arkasından onun karşısındakine gülümseyen yüzünü görebiliyordum.

istemsizce vücudumun gerildiğini hissettim, sabah bana karşı olan ukala ve aşağılayıcı bakışlarından sonra başka birine hayran ve sevgi dolu gözlerle bakması sinirlerimi bozmuştu. ben kötü biri değildim, üstelik okul koridorunda yürürken imrenen bakışlar her daim üzerimde olurdu ve genel olarak sevilirdim.

soğuk olduğumu söyleyen insanlar olsa da bunu umursamazdım, kimseye ben sıcakkanlı biriyim dememiştim. hem onlara neydi benim tavırlarımdan? yerine göre gayet sıcak ve sevgi dolu olabiliyordum. tek fark bunu sadece kendime yakın hissettiğim insanlara göstermemdi. ulu orta sevgi gösterisi yapabilecek biri değildim. hatta ulu ortayı bırak sevdiklerime bile sevgi gösterisi yapamazdım. çocukluğumu beraber yaşadığım, aklım başında olduğu andan beri yanımda olan hyunjin'e bile nadiren onu sevdiğimi söylerdim.

dalgın bakışlarım yewon'un saçından soobin'in oturduğu masaya kaydığında onun ayaklandığını gördüm. hâlâ konuşmaya devam ediyordu, anladığım kadarıyla ya sigara içmek için yukarı çıkacaktı ya da tuvalete gidecekti. sigara paketinin masada, yanında olmadığını fark ettiğimde ilk seçeneği eledim, o da siyah takım elbisesini hafifçe düzelterek karina'ya gülümsedi ve giriş kapısının olduğu tarafa yürümeye başladı.

içimden bir his anlamsızca onu takip etmemi söylerken zihnimde bir karmaşa yaşanıyordu. bir tarafım yewon'un yanında kal ve konuşmaya devam et derken diğer tarafım soobin'in yanına git diyordu. neden onun yanına gitmem gerektiğini sorgularken nihayet cevabı buldum. ona hesap soracaktım, ablasıyla buraya geleceğimi bildiği halde, bunun bir tesadüf olduğuna inanmıyordum, koluna taktığı bir kızla buraya gelmişti. bu çocuğun derdi neydi?

yavaşça pahalı etinden bir çatal alan yewon'a döndüm ve çarpıcı bir gülümseme gönderdim. "birkaç dakikalık ufak bir işin var." bana tabii ki dercesine tebessüm ederek onay verdi ve ben de ayaklandım. sonunda rahatsız edici takım biraz olsun beni rahat bırakmaya karar vermiş olacak ki kaşındıran yerde acı hissetmedim.
hızlı fakat dikkat çekmeyen adımlarla tuvalete girdim. restoranın geri kalanında olduğu gibi burada da aydınlatmalara fazlasıyla para harcanmış, tahmini birer metre aralıklarla lamba takılmıştı.

gözlerimi kamaştıran ışığın etkisi biraz olsun geçtiğinde haylazlıkla parlayan göz bebeklerim aradığı kişiyi buldu. hafifçe musluğa eğilmiş sakince elini yıkıyordu. geldiğimi fark etmiş olsa da umursamamış, bana birkez olsun dönmemişti. bu içten içe sinirimi bozarken belli etmedim ve ben de elimi yıkamaya başladım. üzerimdeki koyu tonlardaki takım elbise rahatsızlığına karşın belimi oldukça iyi sarmıştı. görüntü beni tatmin ettiğinde alaycı ifademi takınarak soobin'e döndüm.

alnını açıkta bırakacak şekilde yaptırdığı saçı ve pürüzsüz yüzüyle doğal ve estetik bir portre gibiydi. her halinin bu kadar yakışıklı ve can alıcı olması içimdeki öfke ateşini harlarken dudağımı dişleyecetim az kalsın. fakat bir beomgyu klasiği olarak dudaklarımı yaladım ve sinir bozucu bir ifade takındım. "'umarımylediklerinizden pişman olup kapıma dayanmazsınız beomgyu-sshi.' fakat açıkça ortada ki bir kapı varsa bana ait ve o kapıya dayanan da sensin soobin-sshi."

alev alev parlayan gözleri benim haylaz gözlerimle buluştuğunda yüzünde tüm gün gördüğüm 'beni kimse sinirlendiremez, ben sakin olan oğlanım' ifadesi vardı.

tanrı aşkına, ne zaman bu aptal yüzden vazgeçip duygularını maskelemeyi bırakacaktı? aramızda dört adımlık mesafe vardı ancak buradan bile dediklerimi ciddiye almadığının farkındaydım. her an sinirle parlayarak ona sen kimsin de beni umursamıyorsun diyebilirdim. fakat o zaman aramızdaki bu anlamsız çekişmeyi o kazanmış olurdu, buna izin veremezdim.

gözleri gözlerimden başlayarak tüm bedenimi ağır ağır süzdü. bakışlarının değdiği her yerin karıncalandığını hissedebiliyordum ve bundan nefret etmiştim.

hoş, ben soobin'den de nefret ediyordum lakin ruh eşi olmamızın getirisi olan birbirimizden 'ekstra' etkilenme durumumuz sinir bozucuydu. en sonunda vücudumu taraması bittiğinde bu sefer kibirle gülümseyen bendim. gözlerindeki hayranlığı yakalamıştım çünkü.

"ben kimsenin kapısına dayanmadım choi beomgyu." aramızdaki dört adımlık mesafe üçe inmişti ve boş lavaboda sadece onun adımının sesi yankılanmıştı. "size veya sevginize ihtiyacım olduğundan değil, arkadaşıma sonsuz bir sevgi ve saygı beslediğim için buradayım." kendinden emin sözleri zihnimin bir kenarında onu havalı bulurken bunu umursamayacaktım. "ancak görüyorum ki ablamla randevuya çıkarak, hem de bunu benim ailemin restoranında yaparak kapıma dayanan yine sizsiniz."

sinirin kulaklarımdan başlayarak tüm yüzümü pembenin öfkeli bir tonuna boyayacağını anladığımda gülüşüm sönmüş, yerini meydan okuyan bakışlara bırakmıştı. bu sefer aramızdaki mesafeyi iki adıma indiren ben olmuştum ve olmam gerekenden daha kızgındım. "ruh eşim sen olmana rağmen ablan daha çok ilgimi çekiyor soobin. bu ablanın fazla çekici olmasından mı yoksa senin pasif kalan çekiciliğinden mi kaynaklı?"

kabul ediyorum, büyük oynamıştım. yanağında minikçe beliren ve oraya baskı uygulayan dilinden bile bu konuyu konuşmanın onu ne kadar rahatsız ettiğini görmüştüm. tekrar göz göze geldiğimizde ise orada bir şey gördüm. aşina olduğum bir şey; küçümsenme ve sevgisizliğe benzeyen bir şey. ben soobin'de çok kısa bir süreliğine çocukluğumu gördüm. çirkin olduğu için ağlayan beomgyu'yu, ailesinin bir kez bile uyuduğunda üstünü örtmediği beomgyu'yu gördüm. bu irkilememe sebep oldu.

"pasif çekiciliğimin insanlara neler yaptırdığını size göstermeme izin verin beomgyu. sadece doğru zamanı bekleyin." son adım da atıldığında artık sağ kolum onun sol koluyla temas ediyordu. biraz önce yaşadığım şeyin etkisinden çıkmayı beklerken tahmin edemeyeceğim bir şey oldu. kulağımda onun sıcak nefesini hissettim. "bu arada söylemeden edemeyeceğim, koyu takımlar yakışsa da senin gibi asi prensler açık maviyi tercih etmeli."

ve beni o parlak ışıklar altında beynimde binlerce soruyla yalnız bırakarak lavaboyu terk etti.

---

my love is on fireeeeburn baby burnnnn

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

my love is on fireeee
burn baby burnnnn

neyse iyi bir bölümdü, siz de yorum yaparsanız daha iyi olacak, sevgiler.

oh boy it's you, soogyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin