xiii. kibrin vücut bulmuş hâli

806 99 163
                                    

beomgyu

alarmın sesiyle gözlerimi açtığımda ölü gibi bir ruh hali içerisindeydim. ölülerden tek farkım vücut sistemlerimin çalışması ve hâlâ düşünebiliyor olmamdı, sanırım. başımın çatlıyor olmasına ya da ağzımdaki iğrenç tada karşın bile tepki veremeyecek durumdaydım. normalde olsa kalkmaz ve uykuya geri dönerdim, ama okul vardı.

birkaç dakika boş boş tavanı izledim ve hazırlanma süremden yediğimi anlayınca hiç tepki vermeden ayaklandım ve her zaman soğuk olan zemine çıplak ayaklarımla bastım. benim ayılmamı sağlayan yüzüme işleyen su veya zihnimi işgal eden düşünceler değil, bu soğuk parkelerdi.

yüzümü yıkadıktan sonra odama geri döndüm ve yatağımı gelişigüzel topladım. rutinime devam ederken sıra formalarımı giymeye gelmişti. yünlü geceliklerimi çıkartırken söylenmeyi ihmal etmedim. okul pantolonumun fermuarını çekerken dünden kalan anılar zihnime doluştu ve gecenin kısa bir fragmanını izledim. gömleğimin düğmelerini hıncımı çıkartmak istercesine ilikledim, kibrin vücut bulmuş hali choi soobin'in dün söylediği şeyler sinirlerimi bozmaya yeter de artardı bile. o kendini ne zannediyordu?

birbirimizle iyi anlaşamamız daha yeni yeni kurulmaya başlayan ruh bağımıza büyük hasarlar veriyordu. her ruh eşi, dövmelerinin kalbine işlenmesinin ardından fark etmeden birbiriyle bağ kurardı. bu bağı kopartmak ya da sağlamlaştırmak onların elindeydi. bizim soobin ile olan bağımız ise ilk günden büyük bir darbe yemişti. tek temennim kırılmaya yer arayan bağın canımızı yakmamasıydı. ne ben acılar altında ezilmeyi kaldırabilecek kadar güçlüydüm, ne de bağımızı güçlendirecek kadar sevgi doluyduk. öncelikle soobin bir erkekti, biz hemcinstik.

formamı giydim ve ruh gibi olan yüzümü hafifçe renklendirdim. dışarıdan bakılınca bir okula gidiyor gibi görünsek de bu yeterli bir tanım değildi, biz orada büyük bir kumarın içindeydik. hiçbir zaman kartlarını rakibe göstermemeli ve her zaman kazananı oynamalıydın. zaaflarını açık edenler bu oyunda kaybetmeye mahkumdu.

herkes birbirine iyi davranır ve hayatı mükemmelmiş profili çizerdi, büyük bir yalana doğmuştuk biz. kötü hissetsem, hatta intiharın eşiğinde bile olsam ailemi küçük düşürecek hareketlerde bulunamazdım. yewon ile beraber yemeğe çıkmamın altında kendimi erkeklerden hoşlandığıma ikna etmek yatsa da yewon ve soobin'in ailesi hatrı sayılır derecede nüfuzluydu. biraz teknik oynamıştım.

masanın üzerinde duran test kitaplarımı çantama koyduktan sonra aynada kendimi inceledim. yaşam döngüsünde hayatta kalmayı başarmış güçsüz canlılar gibiydim. var olmak için minik bir şansımız vardı ama hakkını vermeye çalışıyorduk. artık nemlendirmeyi düşünmediğim dudaklarıma bir anlığına gözüm takılsa da umursamadan odadan çıktım. hyunjin aşağıda beni bekliyor olmalıydı.

---

sözde kraliyet ailesinin kayıp üyeleri olarak okula giriş yaptığımızda kızların ve hatta erkeklerin hyunjin'e olan istekli bakışlarını görebiliyordum. üzerimdeki ilginin azalmış olması yorgun geçen günler anlamında iyi olsa da artık krallık tacını hak ettiği yere, tekrar başıma takma vakti gelmiş de geçiyordu.

saçlarım bukleler halinde gözlerime dökülürken son zamanlarda soğuk davrandığım herkese olabildiğince samimi gülüşlerimden armağan ettim. ben choi beomgyu isem herkes beni sevmeliydi. soobin hariç, o sevmese de olurdu.

annemin geçen sene doğum günümde aldığı değerli taşların oluşturduğu saatim herkesin ilgi odağı olmuştu bile. yine amacıma ulaşmış, diğerlerinin gözündeki imajımı düzeltmiştim.

sınıfa girdiğimde çoğunluk gelmişti bile. özlemini çokça hissettiğim eski en yakın arkadaşım yuqi çantasını sırasına öylesine bırakmış ve gülümseyerek telefonuna bakıyordu. büyük ihtimalle miyeon'la konuşuyordu. tüm kalıplarımı yıkan bir çiftti onlar, eşcinsel olmaları sinirlerimi bozmaktan ziyade sevgilerinin güzellikleri kalbimi yumuşatıyordu. sanırım bazı şeylere müsamaha gösterebilirdim, sonuçta istisnalar kaideyi bozmazdı.

sakince sırama geçtiğimde, birinci ders başlamıştı.

---

kai, yeonjun ve ben sıramda oturmuş gelecek ve ideallerimizle ilgili konuşuyorduk. o ikisinin dün yaşadığı şeyleri görmezden gelmeyi seçmiştim, şu anlık tek arkadaşlarım onlardı ve seçim yapacak konumda değildim. kaldı ki kai çok şirin bir insandı ve ona karşın nefret besleyebileceğimi düşünmüyordum.stisnalarımın artmaya başlaması bir anlığına içimi daraltsa da ben artık görmezden gelmeye alışmıştım. arada gözlerim yeonjun'un kimseye belli etmediğini düşünerek kai'ın ellerini okşamasına denk gelse de bunu aşabilirdim.

öğle teneffüsünün ortasında olmamızdan dolayı sınıf yarı yarıya doluydu. okulumuzun biricik göz bebeği miyeon bu arayı sevgilisinin yanında geçirmeyi tercih etmiş olacak ki minik bir bebek gibi onun göğsüne saklanmıştı. yuqi de ona gülümseyerek bir şeylerden bahsediyor ve saçlarını nazikçe okşuyordu.

onlara imrenmiştim.

kai annesi gibi tasarım yapmak istediğinden bahsederken sınıf kapısı aniden açıldı ve yan sınıftan san sinirden kıpkırmızı olmuş yüzü görüş açımıza girdi. çok yakın olmasak da iyi anlaşırdık. ben daha ne olduğunu anlamamışken onun öfkeli gözleri beni buldu ve sert adımlarla yanımıza geldi. sınıftakilerin merak dolu bakışları bizi buldu. "hey, choi beomgyu!"

yine de duruşumu bozmadım. sakinliğinden ödün vermediğim sesimi takındım. "efendim?"

kai ve san çok yakın arkadaşlardı, hatta yeonjun'un bunu çok kıskandığını da biliyordum. çünkü san yapışkan ve rahat bir insandı ve kankası da olsa kai'a yürümeyi iyi biliyordu.

fakat şu an karşımdaki çocuk ile benim bildiğim rahat çocuk arasında dağlar kadar fark vardı. kai onu sakinleştirmeye çalışırken onu umursamadı ve dilini yanak içine bastırarak tıslarcasına konuştu. "kendi ruh eşin sana yetmeyince başkalarının ruh eşleriyle mi ilgilenmeye başkadın?"

kaşlarımı çatarak ona baktım, dediği şeyden hiçbir şey anlamamıştım. "ne demek istiyorsun san, ben hiçbir şey yapmadım."

alay dolu bir gülüş sundu ve büyük ihtimalle kendini yatıştırmak için ellerini saçlarının arasında daldırdı. tam o sırada kapının önünde gördüğüm yüz ile dudaklarım aralandı, soobin'in burada ne işi vardı?

olayları idrak etmeye çalışırken tekrar san'ın sinirli sesini duydum. "bana bak."

zorlukla gözlerimi ona çevirdiğimde şok olmuştum, gömleğinin düğmelerini açıyordu. kai onu engellemek istese de arkadaşının sinirli halinden korkuyor olmalıydı. öte yandan yuqi de bizi izliyordu, bir şey olursa hemen buraya atlayacak gibiydi. beni ve arkadaşlığımızı hâlen umursuyordu.

"şimdi sence suçsuz musun?"

gömleğini göğsündeki dövmeyi açığa çıkartacak kadar açmıştı ve gördüğüm adın şokuyla dudaklarımdan kesik bir fısıltı çıktı.

"choi yewon?"

---

kaos yapamıyorsun demişler?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

kaos yapamıyorsun demişler?

oh boy it's you, soogyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin