11

37 3 0
                                    

Ertesi sabah, ancak ilk öğrenciler gelip de, yattıkları yerin çevresini merakla sardıklarında uyanabildiler. Bu hoş olmayan bir durumdu, çünkü şimdi sabaha karşı yerini yine hissedilir bir soğuğa bırakan aşırı sıcaktan dolayı hepsi fanilalarına kadar soyunmuşlardı; giyinmeye başladıkları sırada, sarışın, uzun boylu, güzel, biraz soğuk bir kadın olan Öğretmen Gisa kapıda göründü. Yeni hademeden haberinin olduğu belliydi, anlaşılan öğretmenden nasıl davranılacağına dair talimatlar da almıştı, çünkü henüz kapı eşiğindeyken, "Buna katlanamam," dedi, "bu nedir böyle! Sizin yalnızca sınıfta uyumanıza izin var, ama benim sizin yatak odanızda ders yapmak gibi bir görevim yok. Öğle öncesi olmuş, hademe ailesi yataklarında gerinip duruyor. İğrenç!" Evet, aslında söylenecek çok şey var, özellikle de aile ve yataklar konusunda, diye düşündü K.; o sırada Frieda'yla birlikte –yardımcılar faydalı olamazdı burada– yerde uzanmışlar, şaşkınlıkla öğretmene ve çocuklara bakarlarken, K. hızla paralel barı ve atlama beygirini kendilerine doğru çekip üzerlerine battaniye atarak, hiç değilse çocukların bakışlarından uzak giyinebilecekleri küçük bir alan yarattı. Ancak bir saniye bile huzur yoktu, leğende temiz su kalmadığı için önce öğretmen söylendi; K. o sırada Frieda'yla ikisi için leğeni gidip getirmeyi düşünüyordu ki, öğretmeni daha çok sinirlendirmemek için bu düşüncesinden önce vazgeçti, ancak vazgeçmesinin bir yararı olmadı, çünkü arkasından büyük bir gürültü koptu, ne yazık ki kürsüdeki akşam yemeği artıkları toplanmamıştı, öğretmen bunları cetvelle atınca, her şey yere yuvarlanmıştı; sardalye yağının ve kalan kahvenin yere dökülmesi ve kahve çömleğinin paramparça olması öğretmenin umurunda değildi, hademe nasılsa her yeri toparlardı. K. ve Frieda, yarı giyinik bir halde paralel bara yaslanmışlar, sahip oldukları tek tük eşyalarının yok edilmelerini izliyorlardı. Giyinmeyi akıllarının ucundan bile geçirmiyormuş gibi duran yardımcılar, battaniyeler arasından olup biteni gözetliyor, bu halleriyle çocukları çok eğlendiriyorlardı. Frieda'nın canını elbette en çok kahve çömleğini yitirmek acıtmıştı; K. onu avutmak için, hemen muhtara gidip, yerine yenisini isteyeceği ve alacağı güvencesini verdiğinde Frieda ancak kendine gelebildi, üzerinde yalnızca fanila ve kombinezon olduğu halde, hiç değilse daha fazla kirlenmemesi için masa örtüsünü almak üzere paravanın arkasından koşarak çıktı. Öğretmen onu ürkütmek için cetvelle sinir bozucu bir şekilde sürekli masaya vursa da, Frieda bunu başardı. K. ve Frieda giyindikten sonra, olaylardan sersemlemiş olan yardımcıları emirler vererek ve itip kakarak giyinmeye zorlamakla kalmayıp, onları kısmen kendi elleriyle giydirdiler. Herkes hazır olduğunda K. bir sonraki işlerin dağılımını yaptı; yardımcılar odun getirip sobayı yakacaklardı, ancak öncelik diğer sınıfındı, oradan daha büyük tehlike tehdidi gelmekteydi, çünkü erkek öğretmen muhtemelen çoktan oraya girmişti. Frieda yerleri silecek, K. su getirecek ve ortalığı düzenleyecekti. Şimdilik kahvaltıyı düşünecek durumda değillerdi. Ama öğretmen hanımın genel olarak keyfinin nasıl olduğunu anlayabilmek için ilkönce K. dışarı çıkmak istedi, diğerleri o çağırdıktan sonra arkadan gelecekti; bu düzenlemeyi yapmasının nedeni bir yandan yardımcıların bir budalalık edip, işleri peşinen daha da kötüleştirmelerine izin vermemek, öte yandan Frieda'yı olabildiğince sakınmak istemesiydi; çünkü Frieda hırslı biriydi, o öyle değildi; Frieda hassastı, o değildi; Frieda yalnızca mevcut küçük çirkinlikleri düşünüyordu, o ise Barnabas'ı ve geleceği. Frieda onun bütün talimatlarına harfiyen uyuyor, gözünü ondan ayırmıyordu. K. öne çıkar çıkmaz, öğretmen hanım çocukların hiç kesilmeyen gülüşmeleri arasında, "Uykunuzu alabildiniz mi?" diye seslendi; K. bunu soruya pek benzemediği için umursamayıp, leğene doğru yönelince, öğretmen hanım, "Benim kedime ne yaptınız?" diye sordu. Büyük, besili bir kedi lavaboya yayılmıştı ve öğretmen hanım onun biraz incinmiş gibi duran patisini inceliyordu. Frieda haklıydı demek, gerçi üzerine atlamamıştı bu kedi, çünkü anlaşılan atlayamıyordu artık, ancak kızın üzerinde yürümüştü; her zaman boş olan binadaki bu insanların varlığından ürkmüş, hızla saklanmış ve alışkın olmadığı bu telaş sırasında sakatlanmıştı. K. bunu öğretmen hanıma sakince anlatmaya çalıştıysa da, kadın yalnızca sonuçla ilgilenerek, "Evet, onu siz sakatladınız," diye bağırdı, "böyle başlamış oldunuz işte. Görüyorsunuz işte!" Sonra K.'yı kürsüye çağırarak, ona patiyi gösterdi, K. daha bakamadan kadın kedinin tırmıklarıyla K.'nın elinin üzerine bir tırmık attı; gerçi kedinin tırnakları körelmişti, ama öğretmen kadın bu kez kediyi dikkate almadan hayvanın patisini K.'nın eline öylesine bastırmıştı ki, kanlı çizikler oluştu. "Haydi şimdi işbaşına," dedi öğretmen kadın sabırsızca ve kedisinin üstüne eğildi. Olanları yardımcılarla birlikte paralel barın arkasından izleyen Frieda, kanı görünce bir çığlık attı. K. elini çocuklara gösterip, "Bakın, hain kalleş kedi bana ne yaptı!" dedi. Bunu elbette bağrışmaları ve kahkahaları kontrolden çıkmış olan çocuklara söylememişti, onların gürültüleri başka neden ve kışkırtma gerektirmediği gibi tek bir söz onlara ulaşamaz ve onları etkileyemezdi. Öğretmen bu kırıcı sözlere yalnızca bir an yan gözle bakarak karşılık verdiği, bunun dışında kediyle ilgilenmeyi sürdürdüğü ve kanlı cezalandırmayla ilk öfkesini yenmiş gibi göründüğü için, K. Frieda'yla yardımcıları çağırdı ve çalışmaya başladılar.

ŞatoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin