Herkes henüz gitmişti ki, K. yardımcılarına, "Çıkın dışarı!" dedi. Bu beklenmedik emre şaşıran yardımcılar denileni yaptılar, ancak K. arkalarından kapıyı kilitleyince geri dönmek istediler, dışarıda sızlanıp, kapıya vurdular. "Kovuldunuz!" diye bağırdı K., "sizi artık asla hizmetimde çalıştırmam." Tabii yardımcılar bunu kabullenmek istemiyorlardı, kapıyı yumruklayıp, tekmelemeye başladılar. "Sana dönelim, Bey!" diye seslendiler; K. kuru kalmış topraktı, onlar da sele kapılmak üzereydiler sanki. Ama K.'nın acıması yoktu, dayanılmaz gürültünün öğretmeni işe karışmaya zorlamasını sabırla bekledi. Çok geçmeden bu oldu. "Şu lanet olası yardımcılarınızı alın içeri!" diye bağırdı öğretmen. K. da, "Kovdum onları!" diye bağırarak karşılık verdi; bu hareketinin, birini yalnız işten kovmanın değil, bu kovmayı hayata geçirmenin de nasıl bir güç gerektirdiğini istemeden de olsa öğretmene göstermek gibi bir etkisi olmuştu. Öğretmen şimdi yardımcıları iyilikle yatıştırmaya çalışıp, K.'nın onları nasılsa içeri alacağını söylüyordu. Öğretmen sonra gitti. K. yardımcılara yeniden seslenmeye başlayıp, kesinlikle kovulduklarını, işe tekrar alınacaklarına dair en ufak bir umut beslememelerini söylemeseydi, belki sessizlik sürecekti. Yardımcılar bunun üzerine önceki gibi gürültü çıkarmaya başladılar. Öğretmen tekrar geldi, ama bu kez yardımcılarla pazarlık yapmayıp, onları korktuklarını belli ettikleri değnekle binanın dışına kovaladı.
Yardımcılar çok geçmeden spor salonunun penceresi önünde belirdiler; camlara vurarak bağırıyorlardı, ancak söyledikleri anlaşılmıyordu artık. Zaten orada fazla kalmadılar, kalın karın içinde tantanalarının gerektirdiği gibi atlayıp zıplayamıyorlardı çünkü. Bu nedenle okul bahçesinin parmaklıklarına doğru koştular, taştan duvarın üstüne atladılar, oradan –uzaktan da olsa– odanın içini daha iyi görebiliyorlardı; parmaklıklara tutunarak duvarın üstünde bir aşağı, bir yukarı yürüdüler, ama sonra durdular; yalvarırcasına kavuşturdukları ellerini K.'ya doğru uzattılar. Çabalarının boşuna olduğuna aldırmadan bu maskaralığı uzun süre yaptılar; K. onları görmekten kurtulmak için perdeleri çektiğinde üzerlerine örtü örtülmüş gibi olsalar da, yaptıklarına devam ettiler.
K., şimdi loşlaşmış olan odada Frieda'ya bakmak üzere paralel barın yanına gitti. K. ona bakarken kız ayağa kalktı, saçlarını düzeltti, yüzünü kuruladı ve sessizce kahve pişirmeye koyuldu. Her şeyden haberi olsa da, K. yardımcıları işten çıkardığını ona usulen bildirdi. Frieda başını sallamakla yetindi. K., okul sıralarından birine oturmuş, kızın yorgun hareketlerini izliyordu yalnızca. Frieda'nın ölümlü bedenini güzelleştiren şeyler canlılık ve kararlılık olmuştu her zaman, ama şimdi bu güzellik yok olup gitmişti. K.'yla birkaç gün birlikte yaşamak bu noktaya gelinmesine yetmişti. Bardaki iş kolay olmasa da Frieda'ya daha uygundu herhalde. Yoksa çöküşünün asıl nedeni Klamm'dan uzaklaşması mıydı? Klamm'a yakınlığı kıza çılgınca bir çekicilik katmıştı, bu cazibeyle K.'yı kendine doğru çekmişti ve şimdi K.'nın kollarında solup gidiyordu.
Frieda," dedi K. Kız elindeki kahve değirmenini hemen bıraktı, K.'nın yanına gelip, sıraya oturdu. "Bana küstün mü?" diye sordu kız. "Hayır," dedi K., "sanırım elinden başka türlüsü gelmiyor. Beyler Hanı'nda mutlu bir hayatın vardı. Seni orada bırakmalıydım." – "Evet," dedi Frieda, hüzünle önüne bakarak, "beni orada bırakmalıydın. Seninle yaşamayı hak etmiyorum. Benden kurtulsan belki istediğin her şeye kavuşacaksın. Beni düşündüğün için zalim öğretmene boyun eğiyorsun, bu berbat işi kabul ediyorsun, Klamm'la görüşebilmek için bütün gücünle uğraşıyorsun. Hepsi benim için, ama benim kalleşliğime bak." – "Hayır," dedi K. ve kolunu avuturcasına kıza doladı. "Bütün bunlar canımı acıtmayan küçük şeyler, ayrıca Klamm'la görüşmek istememin tek nedeni sen değilsin. Hem sen benim için neler yapmadın ki! Seni tanımadan önce burada gittiğim yol, yol değildi. Beni kimse yanına istemedi; kendimi kime zorla kabul ettirmeye kalksam, beni kısa zamanda silkeledi. Yanlarında huzur bulabileceğim birileri çıksa, bunlar da Barnabas'lar örneğindeki gibi, yanlarından hemen kaçtığım insanlar oldu." – "Kaçtın mı onlardan? Öyle mi? Sevgilim!" diye Frieda heyecanla araya girdi, ama K.'dan gelen duraksamalı bir "Evet" yanıtının ardından tekrar bitkinliğine gömüldü. Ama K.'da da, Frieda'yla ilişkisi sayesinde yaşamında nelerin iyiye döndüğünü anlatacak kararlılık yoktu artık. Kolunu ağır ağır kızdan çekti, kısa bir süre konuşmadan öylece oturdular, ta ki Frieda, K.'nın kolu ona sıcaklık vermiş de, şimdi bu sıcaklıktan vazgeçemeyecekmiş gibi şöyle konuşuncaya kadar: "Buradaki yaşama dayanamayacağım. Seninle kalmamı istiyorsan bir yerlere göç etmeliyiz, Güney Fransa'ya, Ispanya'ya." – "Göç edemem," dedi K., "kalmak üzere geldim buraya. Burada kalacağım." Açıklama ihtiyacı bile duymadığı bir çelişki içinde, kendi kendine konuşurmuş gibi ekledi K.: "Burada kalma arzusu dışında beni bu ıssız memlekete başka ne çekebilirdi." Ardından şöyle dedi: "Ama sen burada kalmak istiyorsun, öyle ya, senin vatanın. Yalnızca Klamm'ın özlemini çekiyorsun, bu da seni çaresiz düşüncelere sürüklüyor." – "Klamm'ın mı özlemini çekiyormuşum," dedi Frieda, "burada istemediğin kadar Klamm var, fazlasıyla Klamm var; ondan kurtulmak için gitmek istiyorum. Klamm'ın değil, senin özlemini çekiyorum. Senin için gitmek istiyorum; herkesin beni çekiştirdiği bu yerde sana doyamıyorum. Keşke güzellik maskemi bir söküp alsalar, keşke bedenim biçare kalsa da, seninle huzur içinde yaşayabilsem." K., bu sözlerden tek bir şey anlayabildi. "Klamm seninle hâlâ bağlantıda mı?" diye sordu hemen. "Çağırıyor mu seni?" – "Klamm'dan hiç haberim yok," dedi Frieda, "ben şimdi diğerlerini kastediyorum, örneğin yardımcıları." – "Ha, yardımcılar demek," dedi K. şaşkınlıkla, "seni mi izliyorlar?" – "Fark etmedin mi?" diye sordu Frieda. "Hayır," dedi K., boş yere ayrıntıları anımsamaya çalışarak, "sırnaşık, şehvet düşkünü çocuklar oldukları malum, ama sana yanaşmaya çalıştıklarını fark etmedim." – "Etmedin demek," dedi Frieda, "Zur Brücke Hanı'ndaki odamızdan çıkmak istememelerini, ilişkimizi kıskançlıkla izlemelerini, en son ikisinden birinin ot şiltenin üstündeki yatağıma uzanmasını, seni kovup yok etmek ve benimle yalnız kalabilmek için senin aleyhine ifade vermelerini; bütün bunları fark etmedin, öyle mi?" K., Frieda'ya yanıt vermeden baktı. Yardımcılar aleyhindeki bu suçlamalar doğruydu; ikisinin gülünç, çocuksu, beceriksiz, kendilerini frenleyemeyen mizaçları düşünülünce, bütün bu davranışlara daha masumane bir açıklama getirilebilirdi. Ayrıca her yere K. ile gidip, Frieda'yla kalmamak için çabalamaları suçlamaları çürütmüyor muydu? K. buna benzer şeyler söyledi. "İkiyüzlülük bu," dedi Frieda, "anlamadın mı sen? Peki bu nedenlerden değilse, onları niye kovdun?" Ardından pencereye gidip, perdeyi biraz araladı, dışarıya baktı ve K.'yı yanına çağırdı. Yardımcılar hâlâ parmaklıkların yanında durmaktaydılar; muhtemelen çok yorgun olmalarına karşın, bütün güçlerini toplayarak kollarını arada bir yalvarırcasına okula doğru uzatıyorlardı. Birisi, sürekli tutunmak zorunda kalmamak için ceketini parmaklık demirlerinden birine geçirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şato
General FictionKafka Şato'da, tıpkı Dava'da da olduğu gibi şeffaflıktan yoksun, işlemeyen kurumlarla, otorite ve bürokrasiyi hicveder. Esrarengiz bir kont, ona ait bir şato; diktatörce eğilimler gösteren, hiyerarşi içindeki çok sayıda bürokrat... Roman, Avusturya...