K. uyandığında önce hiç uyumadığı hissine kapıldı; oda eskisi gibi boş ve sıcaktı, bütün duvarlar kapkaranlıktı, bira muslukları üzerindeki ampul sönmüştü, pencerelerin önüne de gece çökmüştü. Gerindiği sırada yastık yere düşüp, yatak ve fıçılar gıcırdayınca, hemen Pepi geldi; K. şimdi akşam olduğunu ve on iki saati aşkın süredir uyuduğunu anlamıştı. Hancının karısı gün içinde birkaç kez onu sormuştu; K. sabah hancının karısıyla konuşurken karanlıkta bira içip bekleyen ama sonra rahatsız etme cesaretini gösteremeyen Gerstäcker de bu arada K.'ya bakmak için bir kez uğramıştı; sözde Frieda da gelmiş, K.'nın başında bir an dikilmişti; ama pek K. için değil, burada yapması gereken çeşitli hazırlıklar için gelmişti Frieda, çünkü akşama eski işine başlayacaktı yeniden. Pepi K.'ya kahve ve çörek getirirken, "Seni artık sevmiyor galiba?" diye sordu. Ama eskiden yaptığı gibi kötü niyetle değil, sanki bu arada dünyanın kötülüğünü anlamış da, bunların karşısında kendi bütün kötülükleri hiç kalıp, anlamını yitirmiş gibi üzgün bir ifadeyle sormuştu; kız, K. ile dert ortağıyla konuşur gibi konuşuyordu; K.'nın kahvesini tadıp, şekerini az bulduğunu sezince, koşarak gitti, ağzına kadar dolu şeker kutusunu alıp getirdi ona. Ama üzüntüsü, geçen defadan daha çok süslenmesine engel olmamıştı elbette; saç örgüsüne bir sürü kurdele ve fiyonk takmıştı; saçları alnından ve şakakları üzerinden özenle ondüle edilmişti; boynunda bluzunun derin dekoltesine doğru sarkan ince bir zincir vardı. K. sonunda uykusunu almış ve iyi bir kahve içecek olmanın mutluluğuyla, usulca fiyonklardan birine uzanıp, çözmek isteyince, Pepi yorgun bir ifadeyle, "İlişmesene bana," dedi ve K.'nın yakınındaki bir fıçının üzerine oturdu. K.'nın ona üzüntüsünün nedenini sormasına fırsat kalmadan, kız hemen kendiliğinden anlatmaya başladı; anlatırken oyalanmaya ihtiyacı varmış gibi bakışlarını K.'nın fincanına dikmişti; sanki üzüntüsüyle meşgulken bile kendini ona tamamen veremiyordu, çünkü bu, gücünü aşıyordu. K. önce, Pepi'nin mutsuzluğundan kendisinin sorumlu olduğunu, ama Pepi'nin ona kinlenmediğini öğrendi. Pepi, K.'nın itiraz etmesine meydan vermemek için anlatırken hararetle başını sallıyordu. K., Frieda'yı bardan çıkararak önce Pepi'nin yükselmesinin önünü açmıştı. Frieda'ya bu işi bırakmaya yönlendirebilecek başka bir şey olamazdı, Frieda bara örümceğin ağında oturması gibi yerleşmişti, her bir yana yalnızca kendisinin bildiği ipler salmıştı; onu oradan iradesi dışında söküp çıkarmak tümüyle olanaksızdı; onu yerinden ancak alçak bir kişiye, yani konumuyla uyuşmayan birine âşık olması edebilirdi. Ya Pepi? O işi ele geçirmeyi hiç düşünmüş müydü? Oda hizmetçisiydi, önemsiz ve pek geleceği olmayan bir iş yapıyordu, ama her kız gibi gelecekle ilgili büyük düşleri vardı, düş kurmanın önüne geçemezdi insan, ama kız ciddi anlamda bir ilerlemeyi aklından geçirmiyordu, elde ettiğiyle yetinmeyi bilmişti. Ve derken Frieda bardan ansızın çekip gitmişti, öyle ani olmuştu ki, hancının elinde onun yerine koyacağı biri yoktu, adam aramış ve gözü, tabii ki uygun bir şekilde kendini öne atan Pepi'ye takılmıştı. Kız o günlerde, daha önceleri kimseyi sevmediği kadar seviyordu K.'yı; aylarca minicik, karanlık odada oturmuştu ve orada yıllarını, en kötü durumda bütün yaşamını kimseden ilgi görmeden geçirmeye kendini hazırlamıştı; derken ansızın K. çıkmıştı ortaya; bir kahraman, genç kızların kurtarıcısıydı o ve Pepi'ye yukarıya giden yolları açmıştı. Gelgeldim K.'nın ondan haberi yoktu, kız için yapmamıştı bunu, ama böyle olması Pepi'nin minnet duygusunu engellememişti; Pepi bu işe alınmasından bir gece önce saatlerini –işe alınacağı henüz kesinleşmemişti, ama olasılığı çok yüksekti– K.'yla konuşup, minnetini onun kulağına fısıldayarak geçirmişti. Ayrıca K.'nın özellikle Frieda'nın yükünü omuzlamış olması, onun yaptıklarını gözünde daha da yüceltmişti; K.'nın Pepi'yi tutup öne çıkarmak uğruna Frieda'yı kendine metres edinmesinde akıl almaz bir özveri vardı; oysa Frieda güzellikten nasibini almamış, yaşlıca, kısa ve seyrek saçlı, sıska bir kızdı ve bunun ötesinde –bu onun dış görünümüyle ilgiliydi herhalde– sürekli sırları olan kalleş biriydi; yüzündeki ve bedenindeki sefalet açıkça ortadayken, bari en azından kimsenin doğruluğunu araştıramayacağı sırları –örneğin Klamm'la sözde ilişkisi gibi– olmalıydı. Pepi'nin aklına o sıralar şu düşünceler bile gelmişti: K.'nın Frieda'yı gerçekten sevmesi mümkün müydü? Yoksa kendini, dahası yalnızca Frieda'yı mı kandırıyordu? Bütün bunların doğuracağı sonuç yalnızca Pepi'nin yükselmesi mi olacaktı acaba? O zaman K. yanılgıyı fark edecek ya da bunu artık saklamaktan vazgeçecek ve gözü Frieda'yı değil, yalnızca Pepi'yi mi görecekti? Hani bu Pepi'nin çılgınca bir kuruntusu olmayabilirdi, çünkü kimsenin yadsıyamayacağı gibi, Frieda'yla kız kıza pekâlâ anlaşabilirdi, hem K.'nın şu an için gözlerini kamaştıran da Frieda'nın mevkii ve ona ustalıkla katmayı bildiği görkem değil miydi? Pepi şöyle bir düş kurmuştu: Pepi o işe girdikten sonra K. yalvararak yanma gelecekti ve Pepi, ya K.'yı dinleyip işini kaybetmek ya da onu geri çevirip, yükselmeye devam etmek arasında seçim yapabilecekti. Aklına koymuştu, her şeyden vazgeçip, K.'nın yanına inecek, ona Frieda'da asla göremediği, dünyadaki bütün onurlu mevkilerden bağımsız olan gerçek sevgiyi öğretecekti. Ama sonra olaylar farklı gelişmişti. Böyle olmasında suç kimdeydi? Tabii ki öncelikle K.'da ve Frieda'nın kurnazlığındaydı. Ama en başta K.'daydı, çünkü bu adam ne istiyordu, ne tuhaf bir insandı? Neyin peşindeydi? Aklını kurcalayan, ona en yakınındakini, en iyiyi, en güzeli unutturan o önemli şeyler neydi? Kurban Pepi'ydi, her şey aptalcaydı, her şey yitirilmişti; Beyler Hanı'nın her yerini ateşe verip, geriye hiçbir iz kalmayacak şekilde tamamen, sobaya atılmış kâğıt parçası gibi yakmaya kimin gücü yeterse, Pepi bugün ona tapacaktı. Evet, Pepi bundan dört gün önce öğle yemeğinden biraz önce barda işe başlamıştı. Burada yaptığı iş hiç kolay değildi, insanın canını çıkarıyordu, ama elde edilecek şey de az değildi. Pepi eskiden de geleceğini düşünmeden yaşamazdı, bu işi kabul ederken asla en cesur sayılacak düşüncelere kapılmış olmasa da, yeterince gözlemde bulunmuştu; bu işin ne anlama geldiğini biliyordu ve hazırlıksız üstlenmemişti. Zaten bu işin altına hazırlıksız girilemezdi, aksi halde birkaç saatte kaybedilirdi. Hele burada oda hizmetçisi gibi davranmaya kalksın! İnsan oda hizmetçisi olarak kendini burada zamanla yitik ve unutulmuş hissederdi; burası maden ocağında çalışmak gibiydi; hiç değilse sekreterlerin odalarının bulunduğu koridorda böyleydi bu; sağa sola koşturan ve başlarını kaldırmaya cesaret edemeyen günübirlik birkaç dilekçe sahibinden başka günlerce kimseler görünmezdi orada; iki üç oda hizmetçisinden başka kimse yoktu, onların da aynı şekilde yüzleri asıktı. Sabahları odadan çıkmak yasaktı, sekreterler kendi aralarında yalnız kalmak isterlerdi; yemeklerini mutfaktan hizmetliler getirir, oda hizmetçileri genelde bu işe karışmazlardı; yemek saatlerinde de koridorda görünmek yasaktı. Oda hizmetçilerinin ancak beyler çalışırken odaları toplamalarına izin vardı, ama kullanılan odaları değil elbette; o sırada hangi odalar boşsa, onları temizlerlerdi; ancak beylerin çalışmaları engellenmesin diye çok sessiz çalışmaları gerekirdi. Ama beyler günlerce odalarında otururlarsa, ayrıca şu pislik sürüsü uşaklar içeriyi karıştırıp durmuşsa, odalar oda hizmetçilerine bırakıldığında tufanda bile temizlenemeyecek durumdaysa, sessiz sedasız toplamak nasıl mümkün olabilirdi? Gerçekten yüce beylerdi bunlar, ama arkalarından odaları temizleyebilmek için insanın iğrenme duygusunu yenmesi gerekirdi. Oda hizmetçilerinin işi çok değildi, ama ağırdı. Hiç iyi bir söz duymazlar, hep suçlanırlardı, en sık ve kahredici olanı da, odanın toparlanması sırasında dosyaların kaybolmasıydı. Oysa hiçbir şey kaybolmazdı, en ufak kâğıt parçası bile hancıya teslim edilir, ama dosyalar yine de kaybolurdu tabii, ancak kızların yüzünden değil. Derken kurullar gelir, kızlar odalarını terk etmek zorunda kalırlardı; kurul üyeleri yatakların altını üstüne getirirdi; kızların fazla bir şeyleri yoktu, birkaç parça eşyaları bir sepetin içine sığacak kadardı, ama kurul yine de saatlerce arardı. Elbette bir şey bulamazdı, dosyalar oraya nasıl girsin ki? Hem kızlar dosyaları ne yapsın ki? Ama sonuç, düş kırıklığına uğramış kurulun hancı aracılığıyla kızlara hakaret ve tehdit yağdırması olurdu yine. Ne gündüz ne gece huzur vardı, hem gece yarısı hem sabahın erken saatinde gürültüden geçilmezdi. Bari o odalarda kalmak zorunda bırakılmasalardı! Ama bu zorunluydu, çünkü verilen siparişlere göre aralarda, özellikle de geceleri mutfaktan ufak tefek şeyler getirmek oda hizmetçilerinin işiydi. Oda hizmetçilerinin kapılarına sürekli bir yumruk inerdi ansızın; siparişler verilir, koşarak mutfağa inilir, uyuyan aşçı yamakları sarsarak uyandırılır, siparişler tepsi içinde hizmetçilerin kapısının önüne bırakılır, buradan da uşaklar alıp götürürdü; ne acıydı bütün bunlar! Ama bundan da kötüsü vardı. Bundan da kötü olan, sipariş gelmemesi, gecenin bir yarısı, yani artık herkesin uyuması gerektiği, zaten çoğunun da sonunda uyuduğu bir saatte bazen oda hizmetçisi kızların kapılarında gizlice gezinmelerin başlamasıydı. O zaman kızlar yataklarından inerlerdi –yataklar üst üstedir, pek dardır çünkü oralar, kızların odası aslında üç gözlü dolaptan ibarettir–, kapıya kulak kabartır, yere diz çöküp korkudan birbirlerine sarılırlardı. Kapıların önünde gizlice gezinen çok olurdu. Aslında içeri girse, herkes mutlu olacaktı, ama bir şey olmaz, kimse girmezdi içeri. İlla bir tehlikenin söz konusu olmadığını da kendine söylemeliydi kişi, belki kapının önünde bir aşağı bir yukarı yürüyen, sipariş verip vermeme konusunda düşünüp, kararsız kalan biri vardı yalnızca. Belki yalnızca buydu, ama belki de bambaşka bir şeydi. Aslında beyleri kimse tanımazdı, pek gören olmamıştı onları. Ama her koşulda kızlar içeride korkudan kendilerinden geçerlerdi; sonunda sesler kesildiğinde duvara yaslanır ve yataklarına dönecek gücü kendilerinde bulamazlardı. İşte Pepi'yi yine böyle bir yaşam beklemekteydi, hizmetçi odasındaki yerine hemen bu akşamdan taşınması istenmişti. Neden peki? K. ile Frieda yüzünden. Aslında kaçtı denemezdi belki ama K.'nın yardımı ve kendisinin de gösterdiği büyük çabayla kaçıp kurtulduğu yaşama geri dönecekti Pepi. Bu işi yapan kızlar kendilerini ihmal ederlerdi, diğer zamanlarda en bakımlı olanlar bile böyleydi. Kimin için süsleneceklerdi ki? Olsa olsa personel dışında kimse görmezdi onları; bununla yetinen süslenebilirdi isterse. Zaten sürekli o küçücük odalarında ya da beylerin odalarındaydılar; buralara temiz giysilerle girmek düşüncesizlik ve savurganlık olurdu. Sürekli yapay ışık altında olup, boğucu havayı solurlardı –han sürekli ısıtılmaktaydı– ve hep yorgunlardı aslında. Haftada bir izinli oldukları öğle sonrasını mutfağın bir köşesindeki bölmede huzurlu ve korkusuzca uyuyarak geçirmeyi yeğlerlerdi. Bu durumda neden süsleneceklerdi ki? Evet, doğru düzgün giyinmezlerdi bile. Pepi şimdi ansızın bara alınmıştı; eğer kişi orada tutunmak istiyorsa, tam tersini yapması gerekirdi, insanların bakışları üzerindeydi, bunların arasında pek şımarık ve dikkatli beyler vardı, bu nedenle olabildiğince bakımlı ve hoş görünmek gerekiyordu. Doğru, bu bir dönüm noktasıydı. Pepi, hiçbir şeyi kaçırmadığını rahatlıkla söyleyebilirdi. İşin ileride nasıl gelişeceği konusunda Pepi'nin sıkıntısı yoktu. Bu iş için gerekli becerilere sahip olduğunu biliyordu, bundan emindi, bu inancı şimdi hâlâ taşıyordu, hatta yenilgiye uğradığı bugün bile kimse elinden alamazdı bunu. İlk dönem kendini kanıtlaması zor olacaktı yalnız, çünkü yoksul bir oda hizmetçisiydi, giysileri ve takıları yoktu; ama beyler onun kendini geliştirmesini beklemeyecek kadar sabırsızdı; geçiş dönemi yaşamadan karşılarında hemen olması gerektiği gibi bir garson kız isterler, aksi halde ona sırt çevirirlerdi. Frieda onları memnun edebildiğine göre, beylerin beklentileri pek büyük sayılmaz, diye düşünebilirdi insan. Doğru değildi bu. Pepi çok düşünmüştü bu konuyu, hem sıklıkla Frieda'yla bir araya gelmiş ve bir süre onunla aynı odada kalmıştı. Frieda'nın gizli işlerini ortaya çıkarmak kolay değildi, insan çok dikkatli olmazsa –hangi bey çok dikkat eder ki?– Frieda kolayca yolunu şaşırtabilirdi ona. Frieda'nın nasıl içler acısı göründüğünü kendinden iyi başka kimse bilmezdi; örneğin onu ilk kez saçlarını çözerken izleyen biri, acıma duygusuyla ellerini birbirine vururdu; her şey adaletli yürüse böyle bir kız oda hizmetçisi bile olmamalıydı; bunu o da bilirdi; kimi geceler bu yüzden ağlamıştı, Pepi'ye sokulup onun saçlarını kendi başına dolamıştı. Ama işinin başındayken bütün kuşkularını unuturdu Frieda; kendini dünyanın en güzeli görür ve buna herkesi inandırmanın yollarını iyi bilirdi. İnsanları tanırdı ve asıl hüneri de buydu. Ayrıca insanlar ona dikkatle bakmaya zaman bulamasınlar diye kolayca yalan söyler ve aldatırdı. Bunlar uzun vadede yetmezdi tabii, sonuçta gözleri vardı insanların ve gözler aldatmazdı. Frieda böyle bir tehlikeyi sezer sezmez, elinde başka bir çare hazırdı bile; örneğin son zamanlarda Klamm'la ilişkisi gibi! Klamm'la ilişkisi! Buna inanmazsan araştırabilirsin; git Klamm'a sor. Ne kurnaz, ne kurnaz! Böyle bir soruyla Klamm'ın yanına gitmeye cesaret edemezsen, hem belki önemli birçok sorun varken Klamm'ın karşısına çıkmana izin verilmezse, hatta Klamm sana karşı tamamen mesafeli davranırsa –bu sana ve senin gibilere karşıdır, çünkü örneğin Frieda canı ne zaman isterse zıplayıp, onun yanında oluyor–, evet böyle durumlarla karşılaşırsan, olayın içyüzünü yine de araştırabilirsin, tek yapman gereken beklemek! Çünkü Klamm böylesine asılsız bir dedikoduya daha fazla katlanamayacaktır; barda ve yemek salonunda hakkında konuşulanların çılgınca peşindedir mutlaka; bunlara çok önem verir, eğer asılsızsa hemen düzeltecektir. Düzeltmedi diyelim; o zaman ortada düzeltilecek bir şey yoktur ve söylenenler gerçektir. Görünen, Frieda'nın Klamm'ın odasına bira götürüp, hesabı alarak dışarı çıkmasıdır gerçi yalnızca; ama görünmeyenleri Frieda anlatır, siz de inanmak zorunda kalırsınız. O da anlatmaz hiç, bu tür sırları ortaya döker mi? Hayır, sırlar onun çevresinde kendiliğinden dökülür ortaya ve bir kez döküldüler mi, Frieda onlardan söz etmekten çekinmez artık; ama bunu alçakgönüllülükle, bir iddiada bulunmadan yapar, zaten herkesçe bilinen şeylere dayandırır söylediklerini. Ama her şeyi değil, örneğin kendisi barda çalıştığından beri Klamm'ın eskisine göre daha az bira içtiğinden, yalnızca daha az değil, oldukça az içtiğinden söz etmez; Klamm'ın az bira tüketmesinin başka nedenleri de olabilir tabii; Klamm birayı eskisi kadar sevmediği bir döneme girmiş olabilir ya da Frieda yüzünden bira içmeyi unutuyordur. Ama her durumda –bu istediği kadar şaşırtıcı olsun– Frieda Klamm'ın metresidir. Ama Klamm'a yeterli olan bir şeye, nasıl olur da başkaları hayranlık duymaz? Frieda böylece göz açıp kapayıncaya kadar çok güzel, barın ihtiyaçlarına cevap verecek yapıya sahip bir kadın olup çıkıverdi; hatta neredeyse fazla güzel, fazla güçlü biri – derken bar ona yetmemeye başladı. Gerçekten de, hâlâ barda çalışması insanlara tuhaf geliyor; barda çalışmak çok şeydir, bu açıdan Frieda'nın Klamm'la bağlantısı inandırıcıdır, ancak barda çalışan kız metresi olduysa, Klamm onu neden, üstelik bu kadar uzun zaman barda bırakıyor ki? Onu neden daha üst kademelere taşımıyor? Burada bir çelişki bulunmadığı, böyle davranmak için Klamm'ın belirli nedenleri bulunduğu ya da bir gün ansızın, belki çok yakında Frieda'nın terfi edeceği insanlara isterse binlerce kez söylensin, bunların pek etkisi olmuyor, insanların belirli fikirleri var, hangi numarayı yaparsanız yapın uzun vadede onları düşüncelerinden vazgeçiremezsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şato
General FictionKafka Şato'da, tıpkı Dava'da da olduğu gibi şeffaflıktan yoksun, işlemeyen kurumlarla, otorite ve bürokrasiyi hicveder. Esrarengiz bir kont, ona ait bir şato; diktatörce eğilimler gösteren, hiyerarşi içindeki çok sayıda bürokrat... Roman, Avusturya...