15

47 3 0
                                    

K. hafif şaşkın bir ifadeyle kalakalmıştı; Olga bu haline gülüp onu sobanın yanındaki banka doğru çekti, K. ile burada baş başa oturabildiği için mutlu olmuşa benziyordu; ancak huzurlu, kıskançlıkla kesinlikle gölgelenmemiş bir mutluluktu bu. Özellikle de bu kıskançlıktan ve bundan dolayı her türlü katılıktan uzak olmak K.'ya iyi gelmişti; bu mavi, kışkırtmayan, hükmetmeyen, aksine ürkekçe dinlenen, ürkekçe direnen gözlere bakmaktan zevk duyuyordu. Frieda'nın ve hancının karısının uyarıları onu burada olup biten her şeye karşı daha duyarlı değil, ama daha dikkatli ve uyanık duruma getirmişti sanki. Neden özellikle Amalia'yı iyi huylu bulduğuna şaşıran Olga'yla birlikte güldü K.; Amalia'nın pek çok özelliği varmış, ama iyi huylu değilmiş aslında. K. bunun üzerine övgüyle Olga'yı hedeflediğini söyledi, ama Amalia öylesine baskıcıydı ki, yanında konuşulan her şeyi sahiplenmekle kalmıyordu, her şeyin gönüllü olarak kendisiyle paylaşılmasını istiyordu. "Bu doğru," dedi Olga, daha bir ciddileşerek, "hem sandığından da doğru. Amalia benden, hatta Barnabas'tan da küçük, ama aile içinde iyi olsun, kötü olsun kararları o verir, ama hem iyi hem kötü konularda yükü kuşkusuz hepimizden çok o taşır." K. bunu abartılı buldu, örneğin ağabeyinin işlerine karışmadığını, Olga'nın ise bu konuda her şeyi bildiğini Amalia az önce söylememiş miydi? "Bilmem ki nasıl anlatsam," dedi Olga, "Amalia ne Barnabas'la ne de benimle ilgilenir, aslında annemizle babamızdan başka kimseyle ilgilenmez, onlara gece gündüz bakar, az önce yine ne istediklerini sordu ve onlara yemek pişirmek üzere mutfağa girdi, onların hatırı için zorla kalktı, çünkü öğlenden beri hastaydı ve burada bankta yatıyordu. Bizimle ilgilenmese bile, sanki en büyüğümüzmüş gibi biz ona bağımlıyız, bize kendi işlerimizle ilgili akıl verse, dediğini mutlaka yapardık, ama o vermez, biz yabancısıyız sanki. Sen insanlar konusunda çok deneyimlisindir, yabancı yerlerden geliyorsun, Amalia sence de çok akıllı biri değil mi?" – "Bence çok mutsuz biri," dedi K., "örneğin Barnabas'ın Amalia'nın hoş görmediği, hatta belki de küçümsediği ulaklık işinde çalışması, sizin Amalia'ya duyduğunuz saygıyla nasıl bağdaşıyor ki?" – "Barnabas yapabileceği başka bir iş bilseydi, onu hiç tatmin etmeyen ulaklığı hemen bırakırdı." – "Kunduracılıktan yetişmemiş miydi o?" diye sordu K. "Elbette," dedi Olga, "zaten yanı sıra Brunswick için çalışıyor, istese hem gece gündüz işi hem de bolca kazancı olurdu." – "İyi ya işte," dedi K., "ulaklık yerine koyabileceği başka bir işi de var." – "Ulaklık yerine mi?" diye şaşkınlıkla sordu Olga. "Bu işi para kazanmak için mi kabul etti sanıyorsun?" – "Olabilir," dedi K., "ama işin onu tatmin etmediğini sen söylemiştin." – "Evet, tatmin etmiyor, ancak başka nedenlerden," dedi Olga, "ama şato hizmeti işte, ne de olsa bir tür şato hizmeti, en azından böyle olduğuna inanmak gerek." – "Nasıl yani," diye sordu K., "bundan bile mi kuşkulusunuz?" – "Şey," dedi Olga, "aslında hayır; Barnabas kalemlere gidiyor, odacılarla kendi düzeyinde kişilermiş gibi görüşüyor, uzaktan bazı memurları görüyor, nispeten önemli mektuplar, hatta sözlü haberler de kendisine güvenilip veriliyor, bunlar az buz değil, genç yaşta başardıklarıyla hepimiz gururlanabiliriz." K. başını salladı, şimdi eve dönmeyi düşünmüyordu. "Kendine ait hizmetli üniforması da var mı?" diye sordu. "Ceketi mi kastediyorsun?" dedi Olga. "Hayır, ona o ceketi Amalia dikmişti, o zamanlar henüz ulak değildi. Ama sen kanayan yaraya yaklaşmaya başladın. Şatoda bulunmayan bir üniforma değil de, Barnabas'a çoktan daire tarafından bir takım elbise verilmeliydi, verileceği vaat de edilmişti, ama şatoda işler bu konuda çok yavaş ilerler ve kötü olan, bu yavaşlığın ne anlama geldiği asla bilinmez; meselenin resmi açıdan yola girdiği anlamına da gelebilir; ama bu yola girmeye henüz hiç başlamadığı, yani Barnabas'ı örneğin önce sınamak istedikleri anlamına da gelebilir; son olarak da resmi yolun tamamlandığı, yapılan vaadin herhangi bir nedenden geri çekildiği ve Barnabas'ın o elbiseyi hiçbir zaman alamayacağı anlamına da gelebilir. Bu konuda daha etraflı bilgi alınamaz, alınsa da bu çok zaman sonra olur. Burada bir söz vardır, belki duymuşsundur: Resmi kararlar genç kızlar gibi ürkek olurlar." – "Bu iyi bir gözlem," dedi K., konuyu Olga'dan daha ciddiye alarak, "iyi bir gözlem, kararların kızlarla başka ortak özellikleri de vardır herhalde." – "Belki," dedi Olga. "Ama senin bunu ne amaçla söylediğini elbette bilmiyorum. Belki bunu övgü anlamında söylüyorsun. Ama resmi kıyafet meselesi Barnabas'ın sıkıntılarından biri işte ve biz sıkıntılarımızı paylaştığımıza göre, benim de sıkıntım. Ona neden resmi kıyafet verilmediğini kendimize boş yere sorup duruyoruz. Ama bu işler o kadar kolay değil. Örneğin memurların kesinlikle resmi kıyafetleri yok sanırım; bildiğimiz ve Barnabas'ın anlattığı kadarıyla memurlar gündelik, ama şık kıyafetlerle dolaşıyorlar. Ayrıca Klamm'ı da gördün. Eh, Barnabas memur, en alt kademeden memur bile değil elbette ve olmak istiyormuş gibi bir havaya girdiği de yok. Ama Barnabas'ın anlattığına göre, burada köyde tabii ki kesinlikle göremediğimiz daha yüksek dereceli hizmetlilerin de resmi kıyafetleri yokmuş; insan bunun belli bir teselli olabileceğini düşünebilir önce, ama yanıltıcıdır bu, çünkü Barnabas yüksek dereceli bir hizmetli mi? Hayır, öyle gibi görünse de değil, böyle olduğu söylenemez, Barnabas yüksek dereceli hizmetli değil, zaten köye gelmesi, dahası burada oturuyor olması tersini kanıtlıyor; yüksek dereceli hizmetliler memurlara göre daha çekingendirler, belki de haklıdırlar, onlar belki de kimi memurdan daha yüksek bir konumdadırlar, bazı işaretler bunu gösteriyor; daha az çalışırlar ve Barnabas'ın dediğine göre, bu seçkin, iriyarı, güçlü adamların koridorda yürüdüklerini görmek muhteşem bir manzaraymış; Barnabas onlara sokulup durur hep. Kısacası, Barnabas'ın yüksek dereceli hizmetli olması söz konusu bile değil. Dolayısıyla hademelerin alt kademelisi olabilir, ama onların da resmi kıyafetleri var, hiç değilse köye indiklerinde böyledir, ama tam anlamıyla üniforma değildir bu, çoğunlukla farklı farklıdırlar, ama yine de şato hizmetlileri kıyafetlerinden tanınırlar, sen de bu insanları zaten Beyler Hanı'nda gördün. Bu kıyafetlerin en belirgin özelliği, vücuda sımsıkı oturmalarıdır; bir köylü ya da bir zanaatkarın böyle kıyafetler işlerine yaramaz. Yani Barnabas'ın böyle bir kıyafeti yok, bu yalnızca utanç verici ya da alçaltıcı değildir, buna katlanılabilir ama özellikle kasvetli anlarda –ki bazen, hiç de seyrektir diyemeyeceğim, Barnabas'la ikimizin böyle zamanlarımız olur–, her şeyden kuşkulanmamıza yol açar. Barnabas'ın yaptığı şey gerçekten şato hizmeti midir, diye kendimize sorarız o zaman; tabii, kalemlere girip çıkmaktadır Barnabas, ama kalemler asıl şato mu? Öyle olsa bile, kalemler şatoya aitse, bunlar Barnabas'ın girip çıkmasına izin verilen kalemler mi? Barnabas kalemlere giriyor, ancak buralar diğer bütün kalemlerin bir bölümüdür yalnızca, sonra bariyerler gelir, onların ardında başka kalemler vardır. Barnabas'a ilerlemesi doğrudan yasaklanmaz, ama amirlerini bulmuşsa, onlar da işini yapıp onu geri göndermişlerse, nasıl ilerleyebilir Barnabas? Ayrıca insan orada sürekli gözetleniyormuş, hiç değilse böyle olduğuna inanılıyor. Barnabas ilerleyecek olsa bile, orada resmi bir işi bulunmadığına ve ona davetsiz misafir gözüyle bakılacağına göre, bunun ne yararı olabilir? Bu bariyerleri belirli bir sınır olarak gözünün önüne getirmemelisin, bu konuda Barnabas da beni sürekli uyarır. Barnabas'ın girip çıktığı kalemlerde de bariyerler vardır, yani onun geçtiği bariyerler de vardır ve bu bariyerler henüz aşılmadıklarından farklı görünmezler; bu nedenle son bariyerlerin ardında Barnabas'ın daha önce girmiş olduğu kalemlerden başkalarının da bulunduğu önceden kestirilemez. İşte yalnızca o kasvetli saatlerde böyle olduğuna inanır insan. Sonra kuşkular devam eder, savunmasız kalınır. Barnabas memurlarla konuşur, Barnabas'a ulaştıracağı haberler verilir. Ama bunlar ne memurları, ne haberleridir? Barnabas'ın söylediğine göre şimdi Klamm'ın hizmetine verilmiş ve talimatları bizzat ondan alıyormuş. Evet, bu çok şey aslında, yüksek dereceli hizmetliler bile bu kadarına erişemezler, hatta neredeyse çok fazla ve ürkütücü olan da bu zaten. Doğrudan Klamm'ın hizmetine verilmiş olmayı ve onunla yüz yüze konuşmayı düşünsene! Ama böyle değil mi? Evet, bu böyle, o halde orada Klamm olarak tanımlanan memurun gerçekten Klamm olduğundan Barnabas neden kuşku duyuyor?" – "Olga," dedi K., "şaka yapıyorsun herhalde, Klamm'ın dış görünüşü üzerine nasıl kuşkuya kapılabilir ki insan? Ben bile gördüm onu." – "Elbette şaka değil," dedi Olga, "söylediklerim şaka değil, en ciddi kaygılarım. Ama sana bunları kendi yüreğimi ferahlatmak, şeninkini de daraltmak için anlatmıyorum; aksine Barnabas'ı sorduğun, Amalia da beni bunları anlatmakla görevlendirdiği için ve de ayrıntıları öğrenmenin senin işine yarayacağına inandığımdan yapıyorum. Hem Barnabas'tan dolayı da yapıyorum ki ona büyük umutlar bağlayıp, onun yüzünden düş kırıklığına uğrama ve Barnabas seni düş kırıklığına uğrattığı için acı çekmesin. O çok duyarlıdır, örneğin sen dün akşam ondan memnun kalmadın diye bu gece hiç uyumadı. Sen, Barnabas gibi bir ulağının olmasının senin açından çok kötü olduğunu söylemişsin. Bu sözler onu uykusuz bıraktı. Sen sanırım onun heyecanını pek fark etmemişsindir, çünkü şato ulakları kendilerine çok hâkim olmak zorundadırlar. Ama Barnabas'ın işi kolay değil, seninle bile kolay değil; sen kendi düşüncene göre ondan mutlaka çok şey istemiyorsundur, ulaklık hizmetiyle ilgili belirli görüşlerle geldin buraya ve isteklerini bunlarla ölçüyorsun. Ama şatoda ulaklık hizmetiyle ilgili farklı görüşler geçerlidir; Barnabas kendini bütünüyle senin hizmetine adasa bile –ne yazık ki bazen buna hazırmış gibi görünüyor– yine de onun verdiği hizmet senin beklentinle örtüşemez. Yaptığının gerçekten ulaklık olup olmadığı sorusu belirmese, insan boyun da eğer, buna karşı da çıkmaz. Bu kuşkuyu tabii ki senin yüzüne söyleyemez, bunu yapması kendi varoluşuna zarar vermesi, hâlâ uymakla yükümlü olduğunu sandığı yasaları kabaca çiğnemesi demektir; benimle de açık açık konuşmaz, ben de gönlünü okşayarak ve onu öperek kuşkularından arındırmak zorunda kalırım; o zaman bile kuşkuların kuşku olduğunu itiraf etmekte direnir. Onun kanında Amalia'dan bir şeyler var. Tek sırdaşı olsam da, bana her şeyi anlatmaz elbette. Ara sıra Klamm'dan söz ederiz; ben Klamm'ı henüz görmedim, bilirsin Frieda beni pek sevmez, bana Klamm'ı görme hakkını hiçbir zaman tanımadı, ama Klamm'ın nasıl göründüğü köyde bilinir; birkaçı onu görmüş, ama herkes onun hakkında bir şeyler duymuştur; görünenlerden, söylentilerden ve kimi yanıltıcı art niyetlerden yola çıkılarak Klamm'la ilgili ana hatlarıyla doğru olan bir fotoğraf oluşmuştur. Ama yalnızca ana hatlarıyla. Yoksa fotoğraf değişkendir, belki de Klamm'ın gerçek görüntüsü kadar bile değişken değildir. Söylediğine göre, Klamm köye geldiğinde başka görünürmüş, terk ettiğinde başka; bira içmeden önce başka, içtikten sonra başkaymış; uyanıkken başka, uyurken başkaymış; yalnızken başka, konuşurken başkaymış ve bundan anlaşılacağı üzere yukarıda şatoda bambaşka biriymiş. Köyde anlatılanlar arasında bile boyu bosu, duruşu, vücut yapısı, sakalıyla ilgili büyük farklılıklar var, neyse ki kıyafetiyle ilgili anlatılanlarda söz birliği var yalnızca; Klamm sürekli aynı kıyafeti giyermiş; bu, siyah, uzun ceketli bir takımmış. Tabii bütün bu farklılıklar sihirbazlığa dayanmıyor, hepsi son derece akla yakın şeyler; Klamm'ı yalnızca anlık görmesine izin verilen izleyicinin o an içinde bulunduğu o anki ruhsal durumundan, heyecanın derecesinden, umut ya da çaresizliğinin sayısız kademelerinden kaynaklanır. Sana bütün bunları Barnabas'ın bana sıklıkla anlattığı şekliyle aktarıyorum; insan doğrudan o işin içinde değilse bunlarla genelde rahatlayabiliyor. Ama biz rahatlayamıyoruz, çünkü Klamm'la gerçekten konuşup konuşmaması Barnabas için ölüm kalım meselesidir." – "Benim için de ondan aşağı değil," dedi K. ve oturdukları bankta birbirlerine biraz daha sokuldular.

ŞatoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin