K., boş boş çevresine baktığı sırada koridorun ilerideki bir dönemecinde Frieda'yı gördü; Frieda, K.'yı tanımamış gibi yaparak donuk gözlerle baktı ona yalnızca; elinde içleri boş fincanlar taşıyordu. K. onunla pek ilgilenmeyen hizmetliye –zaten kendisiyle konuşuldukça dalgınlığı daha bir artar gibiydi hizmetlinin– hemen döneceğini söyleyerek Frieda'nın yanına koştu. Kızın yanına gelir gelmez sanki onu yeniden sahiplenircesine omuzlarından tuttu, sınarcasına gözlerinin içine bakarak birkaç önemsiz soru sordu. Ama Frieda katı tavrından vazgeçmedi, dalgın bir ifadeyle tepsideki tabak çanağın yerini değiştirirken, "Benden ne istiyorsun?" dedi. "Şu şeylere –isimlerini öğrendin artık– gitsene! Onların yanından geldiğini yüzünden okuyorum." K. hemen kızın dikkatini dağıttı; tartışma böyle ansızın başlamamalıydı, hele en kötü, kendisi için en olumsuz konudan girilmemeliydi. "Barda olduğunu sanmıştım," dedi K. Frieda ona şaşkınlıkla baktıktan sonra, boş olan eliyle K.'nın hafifçe alnını ve yanağını okşadı. Sanki K.'nın yüzünü unutmuş da böyle yaparak yeniden belleğine anımsatmak ister gibiydi; kızın gözlerinde de bir şeyleri güçlükle anımsıyormuş gibi buğulu bir ifade vardı. "Yeniden barda işe alındım," dedi sonra ağır ağır, söyledikleri sanki önemsizmiş de, söylediklerinin ardında K. ile başka ve daha önemli bir görüşme yaparcasına. "Bu iş bana göre değil, herhangi başka biri de yapabilir; yatakları düzeltmeyi ve güler yüz takınmasını bilen, müşteriler tarafından rahatsız edilmekten çekinmeyen, hatta bunlara çanak tutan herkes, ama herkes oda hizmetçiliği yapabilir. Ama barda durum biraz farklı. Zamanında işi pek şanlı şerefli bırakmış olmasam da, beni bar işine hemen geri aldılar, tabii bu kez himaye edildiğim için hancı memnun oldu, beni işe geri alması böylece kolaylaşmıştı. Öyle ki, işi kabul etmem için bana ısrar etmeleri bile gerekti; barın bana neleri anımsattığını düşünürsen, bunu anlarsın. Sonunda işi kabul ettim. Burada yalnızca yardımcı elemanım. Pepi barı hemen terk etmek zorunda bırakılıp, rezil olmamak için yalvardı; yetenekleri izin verdiği ölçüde azimle çalıştığı ve her işi görmeye çabaladığı için biz de ona yirmi dört saat süre verdik." – "Her şey çok iyi ayarlanmış," dedi K., "ne var ki bardan bir kez benim için ayrıldın, şimdi evlenmemizin arifesinde tekrar dönüyor musun oraya?" – "Evlenme falan olmayacak," dedi Frieda. "Seni aldattım diye mi?" diye sordu K. Frieda evet anlamında başını salladı. "Bak Frieda," dedi K., "bu sözde aldatma konusunu seninle defalarca konuştuk ve bunun haksız bir kuşku olduğunu sen sonunda hep kabul etmek zorunda kaldın. O zamandan beri benden yana değişen bir şey olmadı, her şey nasıl masumsa öyle kaldı, başka türlü de olamaz. Demek ki senden yana bir şeyler değişti, ellerin telkinleri ya da başka bir şekilde. Bana haksızlık ettiğin kesin, çünkü bak, bu iki kızın durumları nedir? Biri, yani esmer olan –kendimi tek tek savunmak zorunda kalmaktan utanıyorum neredeyse, ama sen beni buna zorluyorsun– esmer olan beni en az seni üzdüğü kadar üzüyor; ondan elimden geldiğince uzak duruyorum, o da bunu kolaylaştırıyor aslında, hiç kimse ondan daha çekingen olamaz." – "Evet," diye bağırdı Frieda, sözler ağzından iradesi dışında çıkıyormuş gibiydi; K. onun dikkatinin böylesine dağıldığını görmekten memnundu; Frieda olmak istediğinden farklı biri olmuştu şimdi, "Sen onu çekingen olarak görebilirsin, insanların en utanmazına sen çekingen diyebiliyorsun ve –inanılır gibi değil ama– samimisin bunda, rol yapmıyorsun, biliyorum. Zur Brücke Hanı'nın sahibesi seninle ilgili şöyle diyor: 'Ondan hoşlanmıyorum, ama terk de edemem onu; yürümeyi doğru dürüst beceremeden uzaklara doğru korkmadan ilerleyen küçük bir çocuğu görünce insan kendini tutamaz, karışır ona.' " – "Bu kez kadının öğütlerine kulak verebilirsin," dedi K. gülümseyerek, "ama ister çekingen, ister utanmaz olsun o kızı bir yana bırakalım, beni hiç ilgilendirmiyor." – "Ama ona neden çekingen diyorsun?" diye sordu Frieda inatla. K. bu yaklaşımı kendisi için olumlu bir işaret gibi görmüştü. "Bunu deneyerek mi öğrendin, yoksa başkalarını küçük düşürmek için mi söylüyorsun?" – "Ne o ne de öteki," dedi K., "kıza minnet duyduğum için onu böyle tanımlıyorum, çünkü kendisini görmezden gelmemi kolaylaştırdı, çünkü kız sık sık benimle konuşmaya kalkışsa, oraya bir daha gitmeye kendimi ikna edemezdim, bu da benim için büyük bir kayıp olurdu, çünkü senin de bildiğin gibi ikimizin geleceği için oraya gitmek zorundayım. İşte aynı nedenden öteki kızla da konuşmam gerekiyor; o kızın çalışkanlığını, sağgörüsünü ve özverisini takdir ediyorum, ama onun baştan çıkarıcı olduğunu kimse savunamaz." – "Uşaklar böyle düşünmüyor," dedi Frieda. "Hem bu hem de daha birçok başka konuda öyle zaten," dedi K. "Uşakların şehvetlerine dayanarak benim ihanet ettiğimi mi çıkarıyorsun?" Frieda sustu ve K.'nın tepsiyi elinden alıp yere bırakmasına, koluna girip onunla koridorda bir aşağı bir yukarı dolaşmasına göz yumdu. "Sen sadakat nedir bilmiyorsun," dedi Frieda, K.'nın yakınlaşmasına biraz direnerek, "kızlara karşı her ne şekilde davrandıysan bu çok önemli değil; o ailenin yanına gitmen ve giysilerine onların evinin kokusu sinmiş olarak geri dönmen benim için dayanılmaz bir yüzkarasıdır zaten. Hem hiçbir şey söylemeden okuldan çekip gidiyorsun. Ve gece yarısına kadar onların yanında kalıyorsun. Seni sorduklarında da kızlara orada olmadığını söyletiyorsun, hem de coşkuyla söylüyorlar bunu, özellikle de o benzersiz çekingenlikte olan. Gizli bir yoldan evi sessizce terk ediyorsun, bunu belki de kızların adı kötüye çıkmasın diye yapıyorsun, o kızların adı hem de! Yok, bundan konuşmayalım artık!" – "Bundan olmasın," dedi K., "ama başka bir şeyden konuşalım Frieda. Bu konuda zaten söyleyecek bir şey yok. Oraya neden gitmek zorunda olduğumu biliyorsun. Kolay olmayacak, ama kendimi zorlayacağım. Durumu olduğundan daha fazla zorlaştırmamalısın benim için. Bugün bir an için gidip, önemli bir haberi çoktan getirmiş olması gereken Barnabas'ın gelip gelmediğini sormayı düşündüm. Gelmemişti, ama kızın bana kesin bir ifadeyle söylediğine göre gelmek üzereydi ve bu inandırıcı gibiydi. Varlığıyla seni rahatsız etmesin diye, Barnabas'ın arkamdan okula yollanmasını istemiyordum. Saatler geçti ama ne yazık ki gelmedi. Ama nefret ettiğim biri geldi. Arkamdan casusluk yapmasını hiç canım istemediği için komşu bahçeden çıktım, ama bu adamdan gizlenmeye de niyetim yoktu, aksine sokağa çıkıp, doğrudan ona doğru yürüdüm, itiraf edeyim pek bir esnek söğüt sopası vardı elimde. Hepsi bu kadar işte, söylenecek başka bir şey yok bu konuda, ama başka bir konuda var. Senin adlarını anmaya tiksindiğin aile kadar, benim de onları anmaktan tiksindiğim yardımcıların durumu nedir? Senin yardımcılarla olan ilişkini, benim o aileyle olan ilişkimle bir karşılaştır. Aileye karşı duyduğun nefreti anlıyor ve paylaşıyorum. Onların yanına yalnızca kendi sorunumla ilgili olarak gidiyorum, bazen onlara haksızlık ediyormuşum, onları kullanıyormuşum gibi geliyor bana neredeyse. Ya sen ve yardımcılar? Seni izlediklerini inkâr etmedin, onlara karşı yakınlık duyduğunu da itiraf ettin. Sana bunun için kızmadım, işin içinde senin baş edemeyeceğin güçlerin olduğunu idrak ettim, hiç değilse direniyorsun diye aslında mutlu oldum, kendini korumana destek verdim; ama senin sadakatine ve evin yardımcılara kesinlikle kapalı kalacağına, onların kesin olarak kovulduklarına güvenerek bu desteğimi sırf birkaç saat aksattım diye –yardımcıları korkarım hâlâ küçümsüyorum ben–, evet sırf desteğimi birkaç saat aksattım diye ve aslına bakarsan sağlığı pek yerinde olmayan o yaşlı oğlan Jeremias pencereye çıkma küstahlığını gösterdi diye, evet sırf bunun için seni kaybedeceğim ve beni 'Evlilik falan yok,' sözleriyle karşıladın Frieda, öyle mi? Oysa sitem etmesi gereken biri varsa, o da benim, ama etmiyorum, hâlâ etmiyorum." K.'ya yine, Frieda'nın dikkatini dağıtmak iyi gelecek gibi göründü ve kızdan ona biraz yiyecek getirmesini rica etti, öğlenden beri bir şey yememişti. Bu ricayla ferahladığı anlaşılan Frieda, evet anlamında başını salladı ve gitti, ama koridorda ileriye doğu yürümeyerek –K. mutfağın orada olduğunu sanıyordu– yan taraftaki birkaç basamağı indi. Çok geçmeden üzerinde salam dilimleri olan bir tabak ve bir şişe şarapla döndü, bunlar herhalde bir yemeğin artıklarıydı, anlaşılmasın diye dilimler çabucak tabağa yayılmıştı yeniden, hatta tabakta salam kabukları unutulmuş, şişenin dörtte üçü boşalmıştı. Ama K. sesini çıkarmayarak iştahla yemeye koyuldu. "Mutfakta miydin?" diye sordu. "Hayır, odama gittim," dedi Frieda, "burada aşağıda bir odam var." – "Beni de götürseydin," dedi K., "yemeğimi biraz oturarak yemek için ben de aşağıya ineceğim." – "Sana bir sandalye getireyim," dedi Frieda ve hemen yürüdü. "Teşekkür ederim," dedi K., kızı durdurarak, "ne aşağıya ineceğim ne de artık bir sandalyeye ihtiyacım var." Frieda K.'nın onu kolundan kavrayışına somurtarak katlandı, başını eğdi, dudaklarını ısırdı. "İyi tamam, o aşağıda," dedi. "Farklı bir şey mi beklemiştin? Yatağıma uzandı, dışarıda çok üşümüş, tir tir titriyor, pek bir şey yemedi. Aslına bakarsan hepsi senin suçun, yardımcıları kovalamasaydın, o kızların peşlerine düşmeseydin şimdi huzur içinde okulda oturuyor olurduk. Sen mutluluğumuzu yıktın. Jeremias görevi başındayken beni kaçırmaya cesaret eder miydi sanıyorsun? Öyle düşünürsen buradaki düzenden bihabersin demektir. Jeremias benimle olmak istiyordu, acı çekiyor, durmadan beni gözetliyordu, ama bu bir oyundu yalnızca, tıpkı aç bir köpeğin oynadığı, ama masanın üzerine atlamaya cesaret edemediği bir oyun. Ben de onun gibiydim, ona karşı bir çekim hissettim, o benim çocukluğumda oyun arkadaşımdı, şatonun bulunduğu tepenin eteklerinde oynardık, güzel günlerdi, ama sen bana geçmişimi hiç sormadın. Ama Jeremias görevi nedeniyle engellendiği sürece bütün bunlar belirleyici olmadı, çünkü senin müstakbel karın olarak ben sorumluluğumun bilincindeydim. Ama sonra sen yardımcıları kovaladın ve bunu benim için yapmış gibi övündün, ama bir bakıma doğru bu. Artur'da geçici de olsa amacına ulaştın; Artur kırılgandır, Jeremias'ın hiçbir zorluktan yılmayan tutkuları yoktur onda; ayrıca onu gece vakti yumruklayarak –attığın her yumruk bizim mutluluğumuza da inmişti– onu adeta mahvettin, şikâyetçi olmak için şatoya kaçtı, yakında dönse bile şimdi yok. Ama Jeremias kaldı. Görev sırasında efendisi gözünü kırpsa bile Jeremias korkar, ama görev dışında çekindiği hiçbir şey yoktur. Geldi ve beni aldı; senin tarafından terk edilmiş, onun, eski dostumun hükmü altına girmiş biri olarak direnemezdim. Okulun kapısını açmadım ona. Camı kırdı ve beni pencereden çekip aldı. Buraya kaçtı; hancı onu sayıyor, müşteriler de böyle bir oda garsonuna sahip oldukları için hayatlarından çok memnunlar, böylece alındık buraya; benim yanımda kalmıyor, odamız müşterek." – "Ne olursa olsun," dedi K., "yardımcıları işten kovmuş olmaktan pişmanlık duymuyorum. Durum anlattığın gibiyse, yani sadakatin yardımcıların görev icabı zorunlu olarak bağlı bulunmalarına dayanıyorsa, her şeyin bittiği iyi olmuş. Yalnızca kamçının altında büzülen iki yırtıcı hayvanın arasında sürecek bir evlilik pek mutluluk da getirmezdi. Bu durumda ayrılmamıza bilmeden katkı sağlamış olan aileye de minnettarım." Sustular ve birlikte yeniden yan yana bir aşağı bir yukarı yürüdüler, buna kimin başladığı fark etmiyordu şimdi. K.'nın hemen yanında yürüyen Frieda, K.'nın eskisi gibi onun koluna girmemiş olmasına kızmış gibiydi. "Böylece her şey yoluna girmiş demektir," diye K. konuşmayı sürdürdü, "biz de vedalaşabiliriz, sen okul bahçesinde kaptığı soğuktan hâlâ üşüyen ve bu yüzden çok uzun süre yalnız bıraktığın Jeremias Bey'inin yanına gidersin, ben de tek başıma okula ya da orada sensiz bir işim kalmadığına göre beni kabul edecekleri herhangi bir yere giderim. Yine de duraksıyorsam, bana anlattıklarından haklı olarak biraz kuşkulandığım içindir. Benim Jeremias'la ilgili edindiğim izlenim bunun tam tersi. Görevinin başında olduğu sürece senin peşinden koştu ve günün birinde ciddi olarak üzerine atılmaktan uzun vadede çekinmezdi diye düşünüyorum. Ama şimdi görevinin son bulduğunu düşündüğü için durum farklı. Bunu kendime şu şekilde açıkladığım için kusura bakma: Efendisinin nişanlısı olmaktan çıktığından beri onun gözünde eskisi kadar cazip değilsin artık. Onun çocukluk arkadaşı olabilirsin, ama o –kendisini yalnızca bu gece yaptığımız kısa konuşmadan tanıyorum aslında– bence böyle duygu işlerine pek önem vermiyor. Senin gözüne neden tutkulu mizaca sahipmiş gibi görünüyor, bilmiyorum. Düşünce biçimi bana çok soğuk geldi. Galater'den, benimle ilgili, benim açımdan çok uygun olmayan bir görev almış, bunu yerine getirmek için çabalıyor; itiraf etmeliyim, bunu da belli bir görev tutkusuyla –burada seyrek görülen bir şey değil bu– yapıyor; görevin içinde bizim ilişkimizi bozmak da var; Jeremias bunu belki çeşitli yollardan denemiştir, bunlardan biri seni şehvet açlığıyla baştan çıkarmaya çalışmasıydı; bir başka denemesi de –ki bu konuda hancının karısı destekledi onu– sana benim sadakatsiz olduğum masalını uydurmaktı; saldırısında başarılı oldu; Klamm'a dair onu saran herhangi bir anı ona destek olmuş olabilir; işini yitirdi gerçi, ama bu tam da bu işe ihtiyacı olmadığı bir sırada gerçekleşti belki de; şimdi çabalarının meyvelerini topluyor ve seni okul penceresinden çekip çıkarıyor, ama böylece işi sona erip görev tutkusu da onu terk edince yoruldu; hiç yakınmayan, aksine övgü toplayıp, yeni görevler alan Artur'un yerinde olmayı yeğlerdi, ne var ki birinin geride kalıp, olayların bundan sonraki gelişimini takip etmesi gerekiyordu. Ona biraz külfetli gelen bir görev de sana bakmak. Sana zerre kadar sevgi duyduğu yok, bana açıkça itiraf etti, ama Klamm'ın metresi olarak onun gözünde saygın birisin elbette, ayrıca senin odana yerleşip, kendini küçük bir Klamm gibi duyumsaması da ona çok iyi geliyordur mutlaka, ama hepsi bu, şimdi senin onun gözünde hiçbir değerin yok, seni buraya yerleştirmiş olması, asıl görevinin tamamlanmasıydı onun açısından; sen telaşa düşmeyesin diye kendi de kaldı, ama yalnızca geçici, şatodan yeni haberler gelip, soğuk algınlığını sen tedavi edene kadar." – "Nasıl da iftira atıyorsun ona!" dedi Frieda, küçük yumruklarını birbirine vurarak. "İftira mı?" dedi K. "Hayır, iftira atmak niyetinde değilim. Ama ona belki haksızlık ediyorum, bu elbette mümkün. Onun hakkında söylediklerim ortada açıkça görünmüyor tabii, başka türlü de yorumlanabilir. Ama iftira etmek mi? İftiranın tek maksadı, ona duyduğun sevgiye karşı savaşmak olabilir. Bu gerekliyse ve iftira uygun bir yolsa, ona iftira atmaktan çekinmezdim. Bunun için beni kimse yargılayamazdı; kendisine görev verenler nedeniyle Jeremias bana karşı öyle avantajlı durumda ki, ben tek başına kalmış biri olarak iftiraya az da olsa hak kazanırdım. Bu nispeten masum ve aciz bir savunma silahı olurdu. Yani rahat bırak yumruklarını!" K. sonra Frieda'nın elini tuttu; Frieda elini çekmek istediyse de, bunu gülümseyerek ve fazla çaba harcamadan yaptı. "Ama benim iftira atmam gerekmiyor," dedi K., "çünkü sen onu sevmiyorsun, sadece öyle sanıyorsun; seni yanılgıdan kurtarırsam bana minnettar kalacaksın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şato
Genel KurguKafka Şato'da, tıpkı Dava'da da olduğu gibi şeffaflıktan yoksun, işlemeyen kurumlarla, otorite ve bürokrasiyi hicveder. Esrarengiz bir kont, ona ait bir şato; diktatörce eğilimler gösteren, hiyerarşi içindeki çok sayıda bürokrat... Roman, Avusturya...