21 Kasım 1996
Hermione yatakhanesine girdiğinde çantasını omzundan çıkartarak çalışma masasının üzerine bıraktı. Ders kitapları haricinde de kitaplar, not defterleri, ek parşömenler, ek kalemler taşıdığı için çantası hep fazlaca dolu olurdu. Kitaplarını çıkartmak için tekrar çalışma masasına döndüğünde mor bir kurdeleye sarılmış küçük rulo dikkatini çekti. Mor genelde Slughorn'un kullandığı bir renkti. Slug'un Klübünün yemekli gecelerini hatırladığında sızlanırcasına iç çekti. En sonki yemekten daha o kadar uzun süre geçmemişti. Noel Partisi'nin tarihi yakındı. Birkaç gün öncesine de yemek koymuş olamazdı, değil mi?
Somurtkan bir şekilde mor kurdeleyi sertçe çekti ve ruloyu açtı. Neyseki beklediğinin aksine yeni bir yemek yoktu. Sadece Slughorn ona notu aldığı an ofisine gelmesini istediğini yazmıştı. Bu Hermione'nin kaşlarını şüpheyle yukarı kaldırırken daha fazla detay bulabilmek için kağıdı erivip çevirdi ama başka bir şey yazmıyordu.
Slughorn'un notunu açık şekilde masaya koyarken üniformalarından hızlıca kurtuldu. Sadece kırmızı Gryffindor armalı tişörtü kalmıştı. Onunla üşümemek için üstüne başka bir hırka ve muggle kotlarından birini giydi. Bugün cuma olduğu için öğrenciler serbest giyinebilirdi. Okul eteği giymektense Hermione kendi pantolonlarını giymeyi tercih ediyordu.
Yatakhanelerden çıkıp ortak alana döndüğünde Ginny ve Dean'i içeri girerkenki gördüğü yerlerinde bulamadı. Ginny, Harry ve Ron'un oynadığı büyücü satrançını izliyordu. Dean ise Seamus ve diğerleriyle başka oyunlar oynuyordu. Acaba Crookshanks yine nereye gitmişti? Hermione merdivenlerden inip yanlarına geldiğinde hepsinin kafalarındaki farklı şekillerdeki taçları ve şapkaları fark etti. Ron'un kafasında kırmızı bir noel şapkası, Harry'nin kafasında yılbaşı ağacı şeklinde bir taç ve Ginny'nin kafasında ise Hermione'nin daha önce sirklerde takıldığını gördüğü 3 başlı uçları zilli kırmızı bir şapka vardı.
"Siz—Bunlar da ne?" dedi Hermione onların yanında dikilerek.
Harry ve Ron kafasını kaldırıp birbirlerini görünce yeni fark etmişler gibi hemen kendilerininkileri çıkartıp kenara atmışlardı. Onların bu davranışlarına göz deviren Ginny ise kendi şapkasını belli etmek ister gibi kafasını sağa sola salladı.
"Luna verdi bize. Harika, değiller mi? Bekle, senin için de bir tane var."
Ginny diğer bir tacı bulmak için çantasına uzanırken Hermione sıkıntıyla yüzünü buruşturdu. Luna Lovegood'un onlara verdiği tılsımlı veya işlemeli şeyleri takmaya pek de gönüllü sayılmazdı. Ancak Ginny ve Luna'nın iyi arkadaş olduğunu biliyordu. Bu yüzden de Luna hakkında ters bir yorum yapmak yerine sadece bekledi.
"Ah, evet işte burada." dedi Ginny geyik boynuzu şeklindeki başka bir tacı uzatırken.
Hermione'nin kaşları onu görünce daha da çok çatılmıştı. Böyle bir şeyi takarak gezmesinin imkanı yoktu. Neden Luna sadece basit bir toka vermemişti ki? Gerçekten taçlar yapmasına gerek var mıydı?
"Teşekkürler." dedi mırıldanarak.
"Bana değil, Luna'ya teşekkür et. Uzun zamandır bunları yapmak için uğraşıyordu."
Teşekkürler, Ginny. Hermione'nin vicdanına dokunmuştu işte. İstemeye istemeye gülümsemeye çalışarak tacı kafasına taktı. Bir kez dışarıda bununla görülse en azından Luna'nın kulağına gitmiş olur ve kurtulurdu.
"Görürsem söylerim." dedi Hermione minik adımlarla geri geriye giderken. "Slughorn beni çağırmış, ona gidiyorum. Sonra görüşürüz."
Arkadaşları da ona görüşürüz diye seslenirken portre deliğinden çıktı. Slughorn'ın mektubu biraz daha açıklayıcı olsa daha mutlu olabilirdi. En azından ne yaptığı hakkında bir fikri olurdu. Şimdiki tek düşüncesi Harry'nin yemeklere katılabilmesi için Slughorn'un onun boş zamanlarının çizelgesini istemesiydi. Hermione ne kadar yalnız kalmak istemese de gelmediği Harry'e kızamıyordu. Sürekli olarak yemeklere gitmek onu da biraz sıkıyordu ama bir öğretmenin gözde öğrencileri grubunda olma şerefine eriştiği için bunu sesli dile getirmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelid Aynası | Dramione
FanfictionMalfoy onun bu halinden sadistçe bir zevk alıyor gibiydi. Sanki Hermione ne zaman tepki verse onun takıntısını besliyor gibi hissetmişti. Gümüş gözleri öyle bir parlıyordu ki insanın tüylerini diken diken ediyordu. "Öyleyse," dedi Malfoy bir adım at...