12 Eylül 1996
Üç süpürgede oturup önümdeki iğrenç Kaymak Birası ile bakışırken etraftan gelen yüksek gürültüye de yok saymaya çalışıyordum. Bu siktiğimin insanları normal ses tonuyla konuşamıyorlar mıydı? Neredeyse her masadan gelen kahkaha sesleri kulaklarımı cırmalıyordu. İçtikleri biraları kafalarından aşağı boşaltmama az kalmıştı.
"...sen Draco?"
Yanımdaki Pansy konuştuğunda bakışlarımı etrafta gezdirmeyi bırakarak ona döndüm. Ne hakkında konuştuklarını bile dinlememiştim.
"Ne ben?"
"Snape, KSKS dersi için düello yaptıracakmış ya? Heyecanlı mısın?"
Evet, kesinlikle! Zaten her günümüz savaştan farksızmış gibi bir de derste mücadele edelim.
"Aynen."
Pansy ters cevabından ötürü biraz bozulmuş gibi dursa da bir şey demeden önüne döndü. Snape'in yaptığı değişiklikler umurumda mıydı? Hayır. İsterse gecenin yaratıklarını sınıfa getirsin yine umurumda olmazdı. 3. Yılımızdaki kurt adam profesörümüzden sonra bütün yaratıklar normal geliyordu artık. Tabi hipograff haricinde. O lanet tavuktan nefret ediyordum. En az önümdeki bardaktaki dolu olan sıvı şeyden nefret ettiğim kadar. Damak zevki olan biri bunu nasıl içebilirdi ki? Blaise bunu nasıl su niyetine içebiliyordu mesela? Sadece bardağın yarısını içmeme rağmen kusacak gibi olmuştum. Gerçekten zevksizlerdi.
Neden Üç Süpürgeye gelmiştik ki zaten? Bir de başka bir şey yokmuş gibi kaymak birası içiyorduk. Burası alt ve orta sınıfın takılma yeriydi. Her ne kadar etrafta başka Slytherin'liler de olsa bizim buraya uymadığımız çok belli oluyordu ya da ben öyle düşünüyordum. Yanımdakilerin bu durumla ilgili pek bir sıkıntısı yok gibiydi. Pansy elindeki Cadı Gündemi dergisini okurken yanındaki Daphane'e de bazı sayfaları gösteriyordu. Blaise, Theo, Goyle ve Crabbe ise kendi aralarında bir sohbete girmişlerdi. Ve ben, ben sadece oturuyordum. Bedenen yanlarında olsam da içimden konuşmalara katılmak gelmiyordu.
Hogsmade'e gelmeyi normalde severdim ancak bugün üstüme bir ağırlık çökmüş gibiydi. Bunun nedenini bilmiyormuş gibi davranamazdım. Annemden gelen mektup gerçekten de içime işlemişti. Öfkeliydim ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Eve dönüp Voldemort'a asa çekemeyeceğime göre burada beklemekten başka çarem de yoktu. En azından teyzem yanındaydı. Benim gibi burada yalnız olmaktansa orada ailesinden birileriyle birlikte kalıyordu. Buradaki işler bittiğinde ben de geri dönecektim, babamla birlikte. Her şey bittiğinde tekrar eski günlerimize dönecektik. Annem de kendi evinde, Malfoy Malikane'sinde, kendi soyadı altında ezilmeyecekti. Eskiden olduğu gibi tekrar gücümüzü kazanacaktık ya da hepimiz Lord tarafından öldürülecektik. Gerçekten harika gelecek planlarıydı gerçekten!
Pansy yanımda kahkaha attığında düşüncelerimden sıyrılarak ona baktım. Biraz daha burada oturursam boynuna yapışabilirdim. Zaten şu sıralar çok sinirimi bozuyordu. Bir umut ağzımdaki kurumuş tadı alır diye tekrar kaymak biramı dudaklarıma götürdüm ama sadece daha da kötü bir tat kazanmıştım. Bardağı geriye iterek ayağa kalktım.
"Scrivenshaft'ın Dükkanı'na gideceğim. Sonra bulurum sizi."
Sandalyenin üstüne astığım montumu giyerken Theo'nun kaş göz işaretiyle ne olduğunu sorduğunu görerek kafamı sorun yok anlamında salladım. Anneme mektup yazmak için yeni bir şeyler almam ve tabii ki bir de buradan çıkmak için bir bahane bahane gerekiyordu. Ben de bulmuştum işte. Scrivenshaft yeri de Hogsmade'in en sonunda olduğu için biraz kendi başıma kalabilirdim. Üç süpürgenin kapısından çıktıktan sonra etraftaki insanlarla göz göze gelmemek için başımı eğdim. Okulun ilk günlerine göre çoğunluk daha normal davransalar da bazıları canlarına susamış gibi hala yargılayıcı şekilde bakıyorlardı. Genelde diğerleriyle birlikteyken görmezden gelsem de tek başıma kaldığımda her an öfkeme yenik düşebilirmişim hissediyordum. Babamdan utanmıyordum, yaptığı şeyden de utanmıyordum. Eğer Potter'ın kehanetini almaları gerektiğini söylüyorsa bu önemli ve yapılması gereken bir şey olmalıydı. O aptal Potter işleri bok etmeseydi kimse ölmemiş ya da Azkaban'a gönderilmemiş olacaktı. Lanet bir küreyi vermek bu zor olmalıydı. Belki biraz daha aklını kullanabilseydi Sirius Black'in de ölümüne engel olabilirdi. Kendiyle birlikte diğerlerini de ölüme sürüklüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelid Aynası | Dramione
Hayran KurguMalfoy onun bu halinden sadistçe bir zevk alıyor gibiydi. Sanki Hermione ne zaman tepki verse onun takıntısını besliyor gibi hissetmişti. Gümüş gözleri öyle bir parlıyordu ki insanın tüylerini diken diken ediyordu. "Öyleyse," dedi Malfoy bir adım at...