10 Eylül 1996
Kimsenin gelmediği 2. kattaki Mızmız Myrtle'ın tuvaletindeyken hala başardığıma inanmıyordum. İksirim iyiydi evet ama güçlü bir aşk iksiri yapmayı başarmış olduğum gerçeği herhangi bir iksiri yapmaktan daha çok sevindirmişti beni. Ayrıca Slughorn'dan Çok Özlü İksir çalmayı da başarmıştım. Bu ileride çok işime yarayacaktı. Kazandaki kepçeyi çıkartarak lavabonun içine bıraktım ve karışıma baktım. Olması gerektiği gibi pembemsi ve hala kaynar olduğu için baloncukluydu. Ben iksiri incelemeye devam ederken arkamdan birinin geldiğini duymamıştım.
"Ne yapıyorsun orada?"
Mızmız Myrtle'ın silüetinin omzumun üstünden kazana baktığını fark edince kocaman açtığım gözlerimle anında kazanın önünü kapattım.
"Seni aptal hayalet! Sana ne benim işimden?!"
Myrtle'ın gözleri anında sulanmaya başlarken güçlü bir hıçkırık sesiyle yukarı süzüldü.
"Zaten kimse Myrtle'ı sevmiyor! Mızmız Myrtle da Mızmız Myrtle! Benim de bir kalbim var."
O ağlamaya devam ederken zararsız olduğuna karar vererek kazanı koruma altına alıyormuş gibi durmaktan vazgeçtim. Neden lakabının Mızmız olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. En azından Peeves'e çatmamıştım. Derin bir nefes alarak hala ağlayan ve tepede bir o tarafa bir bu tarafa süzülen hayalete baktım. Eğer böyle davranırsa tabii ki de kimse onu sevmezdi. Küçük, huysuz bir çocuğa benziyordu. Ona ters bir bakış atarak yerdeki eşyalarımı toplamaya başladım. Bir an önce buradan sıvışsam iyi olacaktı. Kazanın içindeki iksiri onun ağlaması dinlerken küçük bir şişeye boşalttım ve dikkatlice cebime yerleştirdim. Bu küçük şişe benim gerçek sıvı şansımdı.
Tuvaleletten çıktığımda elimdeki kazanla Slytherin ortak salonuna doğru yürüyordum. Akşam yemeği saatine yaklaşmıştık ve Theo'nun da orada olacağını düşünüyordum. Bu saatlerde genelde alt sınıflarla kart oyunları üstüne iddiaya girer ve şaşırtıcı şekilde hep kazanırdı. Bok gibi parası olduğu gerçeği onu pek etkilemiyor gibiydi. Zindanlara gidene kadar olabildiğince insanlardan uzak durmaya çalıştım. Kimsenin gelip elimde kazanla ne yaptığımı sormasını istemezdim. Tamamen girmeden önce kafamı biraz içeri uzatarak baktım. İçerisi beklediğimden daha kalabalıktı. Hogsmade'den dönüş saatine denk gelmiştim sanırım. Kimseyle göz kontağı kurup konuşmamak için başımı eğdim ve yatakhanelerin oraya ilerledim. Kimseden adımı duymadan kapıyı açtığımda Salazar'a içten içe teşekkür ediyordum. Cebimdeki aşk iksiriyle Pansy'e yakalansaydım başımın etini yerdi.
Karanlık odamıza girince asamla etraftaki mumları yaktım- ve Ah, Theo buradaydı. Onun yatakta uzanan figürüne bakarken bir sorun olduğunu anlamıştım.
"Karanlıkta ne yapıyorsun lan?"
Theo yattığı yerden doğrulmadan omuzularını silkti. Onun cevap vermesini beklerken kazanı diğer okul eşyalarımın yanına koydum ve çalışma masasının sandalyesine oturarak ona baktım.
"Ne oldu?"
"Sadece onu düşünüyorum."
Bu konuya geldiğimizde hep ne diyeceğimi bilemez hale geliyordum. Gerçekten onu motive edecek bir şeyler söylemek isterdim ancak aklıma bir şey gelmiyordu. Basitçe üzgünüm demek de istemiyordum. Onun en yakın arkadaşıydım daha fazlasını söylemem gerekiyordu ama bu konularda iyi değildim. Birini teselli etmekten ne anlardım ki? Belki de ona ateş viskisi içmeyi telif etmeliydim. Eğer yemekten sonra olsaydık iş görürdü ama aç karna içki içmenin bize yaramadığını geçen yıl çok güzel yollarla öğrenmiştik. Yani o da olmazdı. Ben sandalyede oturmuş ne yapmam gerektiğini düşünürken Theo yataktan kalkmış aynanın önünde üstünü düzletmeye başlamıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kelid Aynası | Dramione
FanfictionMalfoy onun bu halinden sadistçe bir zevk alıyor gibiydi. Sanki Hermione ne zaman tepki verse onun takıntısını besliyor gibi hissetmişti. Gümüş gözleri öyle bir parlıyordu ki insanın tüylerini diken diken ediyordu. "Öyleyse," dedi Malfoy bir adım at...