Yin, babasının sesini duymamıştı. Sadece onun mutsuz bir şekilde güldüğünü görmüş, onun üzüldüğünü düşünüp yanına doğru ilerlemişti. "Baba, iyi misin? Üzgünsen a-ling'i getirmelerini söyleyeyim mi? Ona sarılırsan mutlu olabilirsin!" sona doğru büyük bir şey söylemiş gibi sevinçli çıkan sesi onun cevabını beklemeden arkasına dönmesine neden olmuştu.
"A-yin.. Dur ve gel buraya." diye söyleyen babasına tekrar dönmüş ve babasına doğru yavaşça ilerlemeye başlamıştı. Ona sarılan babası beklemediği bir şey olmuştu. İçine dolan mutluluğa engel olamayıp o da ona sarılmış gülümsemeye başlamıştı. "A-Ling yerine bugünlük mü ben geçiyorum babacım? Olsun çok mutlu oldum sarıldığın için teşekkür ederim. Sen de üzülmemelisin." demiş ve çekinerek ellerini babasının saçlarına uzatıp beceriksizce okşamaya çalışmıştı.
Jiang Cheng, onun sözlerinden sonra kollarını daha sıkı sarmış, saçlarında hissettiği ellerle bir süre afallayıp o da hafifçe gülümsemişti. Tabi bunu Yin göremiyordu. İkili bir süre öyle durduktan sonra ilk ayrılan Jiang Cheng olmuş, ona kısaca baktıktan sonra sekte doğru ilerlemişti. Yin de arkasından onu takip etmişti.
Yin yatağına girdiğinde, kalbi mutlulukla atmaya devam ediyordu. Bugünü unutmamayı aklına not ettikten sonra. babasının niye üzüldüğünü düşünerek uykuya dalmıştı.
Sabah uyandığında, daha doğrusu uyandırıldığında babasının misafirleri olduğunu öğrenmişti. Zorlukla kimlerin geldiğini öğrendikten sonra heyecanla hazırlanmış, odasından çıkıp toplantı odasına ilerlemişti.
Kapıyı tıklatarak izin aldıktan sonra hızlıca içeriye girmiş ve aradığı adamı görünce hemen yanına koşup sarılmıştı. "Huan amca! hoş geldin." gülerek ondan ayrılınca, adamın da ona gülümsediğini görmüş ve güne güzel başladığını düşünerek hemen onun yanına oturmuştu.
Lan Huan, Yin'in ona sarılmasıyla gülümsemişti. " Hoş buldum A-Yin, nasılsın?" diye sormuştu yanında oturan çocuğun saçlarını kısaca okşayarak.
Yin, ona bakıp gülümsemiş, sonra kısaca babasına bakıp onların olduğu tarafa bakmadığını görmüştü. "Çok iyiyim! Her gün çalışmalarımı yapıyorum" diye konuştuktan sonra tekrar babasını kontrol edip Huan'ın kulağına yaklaşıp "Bazı yardımcılar bana kötü davranıyorlar sadece, başka bir sorunum yok." demişti.
Huan kaşlarını çatmış, ona halledeceğini belirtmek için başını sallamıştı. Wanyin'in çocuğa karşı katı olduğunu biliyordu. Neden olduğunu bilmese bile bir kaç defa daha nazik olmasını söylemiş, olumsuz yanıtlar aldıkça o da bir süre sonra söylemeyi bırakmıştı. Ne kadar fazla yardımı olmayacağını bilse de uğradığı zamanlar Yin ile ilgilenmeye çalışıyordu.
Jiang Cheng'in dikkat çekmek için öksürmesi ile ikisi de konuşmalarını kesmiş, ona dönmüşlerdi. "A-Yin, çalışmana geç kalmayı düşünmüyorsun değil mi?" diye uyarıcı bir sesle konuştuğunda Yin, Huan'a bakıp biraz daha kalmayı istemek için ağzını açmıştı ki, babasının kızacağını düşünüp geri kapattı. Üzgün bir şekilde odadan çıkıp çalışma sahasına ilerledi.
Onun arkasından bakan Huan, Jiang Cheng'e dönüp " A-Cheng, sormayı bırakmıştım ama neden hala oğluna karşı böyle davranıyorsun. Gayri meşru bir çocuk olduğunu anlıyorum ama o hala senin oğlun, ona karşı daha nazik olman gerektiğini düşünüyorum" diyerek çayından bir yudum almıştı.
Wanyin onun sözlerine karş iç çekip, ona bakmıştı. "Gege dediğin gibi o benim oğlum, istediğim şekilde davranabilirim. Buraya gelme sebebin neydi?" diye merakını gizlemeden sordu.
Huan onun sözlerine iç çekip, daha fazla uzatmadı. "Wangji'yi biliyorsun.. Onun için Yunmeng'in sakinleştirici zilinden istemek için gelmiştim." diyerek konuşmuştu. Kardeşi hakkında konuşurken sesindeki üzüntü belli oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
思追 - Wangxian
Fanfiction"A-yin! Koşma düşeceksin şimdi. Düştüğün zaman gelip bana ağlama." diye söylenen babasına bakmış, kıkırdayıp hızlıca onun yanına gitmiş ve kollarını sıkıca sarmıştı. "Düşersem, beni teselli edeceğini biliyorum ki!" babasından da bir gülücük kazandığ...