YENİ DOSTLAR VE DÜŞMANLAR

9 3 2
                                    

Askerler, arabanın önüne atlayan çocuğa can sıkıntısıyla bakıyordu. Çocuğun onlar için sadece başka bir sorun olduğu bakışlarından açıkça anlaşılıyordu. Çocuksa çok korkmuş ve sefil görünüyordu. Üzerinde beyaz iç gömleği ve dizinin bir karış üzerinde biten iç çamaşırından başka hiçbir şeyi yoktu. Ayakkabısı bile yoktu. Çamurlu yolun ortasında ıslak, çıplak ayak ve ağlamaklı görünüyordu. Belki de ince yapısı yüzündendi ama çok da kırılgan duruyordu. Onu ilk fark eden, atlı askerlerin ikisi çocuğun yanında atlarından inmeden dikilmiş ona sorular soruyorlardı. Askerlerin uzun bedenleri ve sert sesleri muhtemelen çocuğun korkusunu arttırıyordu.

Bir an sonra adının İvin olduğunu öğrendikleri kızıl saçlı asker kadın perişan haldeki çocuğun yanına gidip anaç bir şekilde ellerini çocuğun omuzlarına koyup yüzünü onun yüz mesafesine getirerek ona "iyi olup olmadığını" sordu. Bundan başka her soruyu diğer iki asker sormuş olmalıydı zaten. O sırada Komutan Argun'un arabasının penceresi açıldı ve otoriter sesiyle "Neden hala bekliyoruz?" diye sordu.

İvin hemen "komutanım, bu çocuk arabanızın önüne atladı. Civar köylerin birinde yaşıyormuş. Manurturya askerleri köyünü yağmalanmış ve nerdeyse herkesi katletmiş. Çocuğun ailesini de katletmişler. Gecenin bir vakti bu halde kaçmış, günlerdir ormanda tek başına akrabalarının yanına gitmek için yürüyormuş. Gideceği yer yolumuzun üstünde" diye durumu açıkladı.

Komutan Argun Boz ve Roz'un ikisini de şaşırtarak "arabaya alın ve yola devam edin. Oyalanacak vakit yok" dedi.

Komutan Argun'un Alek'e ve ailesine yaptıklarından sonra bu çocuğa böyle karşılıksız yardım etmesi onları şaşırtmıştı. Her ne kadar çocuğun gideceği yer yol üstünde olsa da ve her ne kadar kendilerini de o çocukla aynı sebepten arabalarına almış olsa da onlar bunun parasını ödüyordu. Gerçi ne yapacaktı, çocuğu yolun ortasında ölüme mi terk edecekti? Her nedense Boz, Argun'un bunu yapabileceğini düşünüyordu.

Askerler aceleyle yerlerine geçerken çocuklar tekrar arabaya bindi. Hemen ardlarından İvin yarı çıplak çocuğun arabaya binmesine yardım ettikten sonra kendi de bindi. Çocuğu Boz ve Roz'un sırasına oturttu. Kendisi de çocuğun karşısına oturdu. İvin'in yanında Kars ve Muhripin adında iki asker daha oturuyordu. Alek ise hala baygın ve hala zincirli bir şekilde iki sıranın arasında yatıyordu. Ara ara İvin Boz'un da yardımıyla Alek'in bedenini engebeli yolda gümbürdeyerek giden arabanın içinde yaralanmasın diye çeviriyordu ve başının altına çantasını koymuş, üzerine battaniye örtmüştü.

İvin düşünceli ve anaç biriydi. Boz bu kadarını anlamıştı. Ama neden bir asker olmayı ve böyle korkunç bir şeye ortak olmayı seçmişti. Kadınların, çoğu erkek gibi asker olma zorunluluğu yoktu. Onlar sadece eğer seçimleri buysa asker ya da muhafız olurlardı. Acaba asker olarak insanlara yardım edebilmeyi mi ummuştu? Babası gibi.

Babası hep bir görev adamıydı ama iyi biriydi. Haksızlığın karşısında dururdu. İvin'in yerinde olsaydı onun gibi mi davranırdı? Belki de 'eğer' demeye hiç gerek yoktu. Belki de babası da aynen bu durumda olmuştu. Nasıl oluyordu da İvin gibi, belki babası gibi kibar insanlar böyle zalimliklere ses çıkarmıyordu, nasıl oluyordu da öfkelerini kontrol edebiliyorlardı? Boz bunu anlayamıyordu ve böyle gitmesine izin veremezdi. Alek'in ailesine artık ulaşamazdı ama ona ve şu arabanın önüne atlayan çocuğa hala yardım edebilirdi. Çantasına uzandı. Bir pantolon, gömlek ve kuru çamaşırlar çıkarıp çocuğa uzattı.

"Hastalanabilirsin. Al bunları, giy."

Çocuk şaşırdı. Önce Boz'un yüzüne sonra arabadaki diğer kişilerin yüzüne sırayla baktı. Askerlerin ikisi umursamıyordu. Kadın olan gülümsemesiyle alması için onu teşvik ediyordu. Yalnızca küçük çocuk rahatsız olmuştu ama bunu bekliyor gibiydi. Kendisi de rahatsızdı. Yerdeki baygın genç dün geceki güç bahşedilmiş olmalıydı. İlk başta anlamamıştı çünkü dün gece yüzünü görememişti ve o zaman onun gözüne genç bir çocuk gibi değil, iri bir adam gibi görünmüştü. Ama askerlerin o köye gitmeleri ve çocuğu mazar zincirle bağlamaları o olduğunu gösteriyordu. Hem aynı köyde kaç güç bahşedilmiş olabilirdi ki? Acaba uyanınca onu tanır mıydı?

KRAL VE PRENSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin