"Kafeste büyümüş bir kuşsun.
Ve şimdi gökyüzüne yükselmeye çalışıyorsun ama kanatların idmansız."(Stefan Zweig- Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu)
Gözlerim çok sevdiğim kitabın, bende yer edinen satırında bir kez daha dolaşırken bir cümlenin nasıl bu kadar çok anlam ifade edebildiğini düşündüm.
Ateşlendiğim günün üzerinden birkaç gün geçmişti ve ben nihayet kitapçıya gelebilmiştim. İstanbul'da hâlâ süregelen kar yağışıyla içimdeki huzur varlığını koruyordu. Şimdi ise önümde çok sevdiğim kitap, elimde kahveyle müşteri olmadığı için vakit geçiyordum. Çıkış saatine az bir süre kalmıştı ve biz tüm işleri halletmiştik.
Kitabın son sayfasına vardığımda yeniden aynı duyguları yaşıyordum. Bu kitap çok başkaydı.
Dışarıdan gelen korna sesiyle Karanların geldiğini anlamıştım. Bugün çıkışta ailecek akşam yemeğine gidecektik. Deniz abiyle vedalaştıktan sonra aracın arka kapısını açarak bindim. Dışarının soğukluğuna tezat araba içimi ısıtırken hepsini kısaca selamladım. Kenan Bey, Elif Hanım ve Çınar'ın önceden oraya vardıklarını öğrendikten sonra üzerime aniden çöken dinginlikle kulaklığımı takıp müzik dinlemeye başladım.
Ara sıra üstümde bakışlar hissediyor ama gözümü yoldan ayırmıyordum. Kısa bir süre sonra yemek yiyeceğimiz restoranta vardığımızda dikkatlice araçtan inip onları bekledim. Hepimiz anlaşmış gibi sessiz bir şekilde içeri girip cam kenarında bize ufak bir işaret yapan Çınarların yanına doğru adımladık. Çağan, Alparslan ve Aslan Bey'de buradaydı.
Diğerleri yerleşirken ben de iyi akşamlar diyerek Sıraç'ın bana çektiği, Alparslan ve Çağan'ın ortasında kalan sandalyeye oturdum. Karan'ın karşıma yerleştiğini göz ucuyla görürken ortamın neden bu kadar gergin olduğunu düşünüyordum.
Önüme getirdikleri menüye tip tip bakarken Alparslan'ın bana döndüğünü hissettim. "Senin için seçmemi ister misin?" Oldukça ılımlı çıkan sesiyle başka çaremin kalmadığını anlayıp onu onayladım.
"Günün nasıldı güzelim?" Çağan'ın ilgili tavrıyla hafifçe gülümsedim. "İyiydi sanırım, senin nasıldı?" Ona da sormam hoşuna gitmiş olmalı ki bana içten bir gülümseme sunup iyi olduğunu belirtti.
Yemekler gelmiş herkes yemeğiyle ilgilenirken masanın başından gelen ve burada bulunan hiç kimseye ait olmayan sesle hepimizin bakışları oraya döndü.
"Kenan?" Kırklı yaşlarının sonunda olduğu belli olan adam gözlerini önce herkesin üzerinde gezdirmiş sonra bende durdurmuşken bana samimi bir tebessüm yollayıp çatık kaşlarıyla Kenan Bey'e döndü. "Sana inanamıyorum, biz yabancı mıyız? Yeğenim geleli haftalar olmuş ama bir kere olsun yüzünü göstermedin bize! Aile olduğumuzu sanırdım." Sinirli bir nefes verip Aslan Bey'e döndü. "Hoş, senin tek ailen Aslan sanırım." Aslan Bey'in yerinden kalkmaya yeltenmesiyle Karan'ın onun kolunu tuttuğunu gördüm.
Kenan Bey ortalık daha fazla gerilmesin diye söze girdi. "Öyle şey olur mu, Kılıç? Siz de benim ailemsiniz. Sadece kızımın bize alışmasını bekliyordum. Daha bize bile alışmamışken onun gözünü kalabalıkla korkutamazdım." Adının Kılıç olduğunu öğrendiğim adam anlayışla başını sallarken son sözlerini söyleyip yanımızdan ayrıldı. "O hâlde en kısa zamanda sizi bekliyorum. Küçük yeğenimi amcasıyla tanıştırmakta gecikme, Kenan. İyi akşamlar." O yanımızdan ayrılırken Aslan Beyle aralarında büyük bir sorun olduğunu anlamıştım.
Beni ilgilendirmeyeceğini düşünerek önümdeki yemeğe devam ettim.
Ne meraksızsın be kızım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Kimim
أدب المراهقين"Geçimsizim bugünlerde Kimsesizim bu yerlerde Değersizim bu ellerde Gölgesizim her gün her yerde.." Kulaklarımdan girip ruhuma sızan eşsiz melodiyi dinlerken bir kez daha yalnızlık duygusu benliğimi esir altına aldı. Acı bir tebessüm ettim, hayata k...