3

7.4K 1.2K 697
                                    

halısaha ayrı yazılıyomuş ama ben birleşik yazıcam tamam mı sınavda çıkarsa unutmayın

-

kerparenin kırılmasının üzerinden bir buçuk ay geçti. bir ay önce kendime yeni bir bisiklet aldım. siyahtı ve baya normaldi. normal olması garipti, bunu şöyle anlatmaya çalışayım, önceki bisikletim kerpareye bakan bir insan bu jungkookun bisikleti diyebilirdi, beni tanımalarına sebebiyet verecek çok fazla şey vardı: pembe sepet, ejderhalı zilim, saçma sapan boyalar (hyunglarım tek tek boyamıştı) bazen lastiğe sıkıştırmak için büzülmüş bi pet şişe. böyle şeyler. fakat yeni bisikletimde bunlardan hiçbiri yoktu. ait hissettirebilecek tek bir şey dahi. dümdüzdü. sade, gerçekten bisiklet gibi.

bisikletimin zincirlerinin koptuğu bir sefer babama seslendim. ''bisikletimin zincirlerini düzeltsene.''

şaşkınlıkla bana baktı. ''neyinin?''

''bisikletimin, baba.''

''bir adı yok mu?'' gazetesini bir kenara bıraktı. ''şekerpare gibi.''

''yok. ayrıca o şekerpare değil kerpare.'' dedim sakince. ''niye bir bisiklete isim vereyim ayrıca?''

bahçeye çıkıp zincirlerime bakmaya başladı. eski bisikletime gerçekten ne olduğunu hala bilmiyordu, ona sıkıldığımı ve değiştirdiğimi söylemiştim. önceki bisikletimin zaten çok çirkin olduğunu söylemişti. çok renkli, çocuksu, bir erkeğe uygun değil. 

''bilmem, sen her şeye isim verirsin de ondan. ayak parmaklarının da ayrı ayrı isimleri yok mu senin? ayak parmağı 1, ayak parmağı 2 gibi.''

ondan yardım istediğime pişman olmuştum çünkü böyle küçük zoraki sohbetler midemi bulandırıyordu, ona aileymişiz gibi hissettiren, beni azarlamadığı ya da güç gösterisinde bulunmadığı zamanlar yapmak zorunda kalıp durduğumuz bayat, samimiyetsiz konuşmalar. aileymişiz gibi hissetmeyeli çok uzun zaman olmuştu ve bazı şeyleri de kabullenmiştim. gerisi beni yoruyordu sadece.

babamın zincirleri takması kısa sürdü, ne kadar çabalarsam çabalayayım benim becerebildiğim bir iş değildi bu, o yüzden her seferinde bu küçük etkileşimlere mecbur kalıyordum. bir teşekkür geveleyip bisikletime binerek evden uzaklaştım. parkın olduğu sokaktan geçerken köpeklerim fırfır, lale ve tontino peşime takıldı, benimle yarışmaya başladılar. o an babamın söylediği gibi hayatımda yer edinen her şeye isim verdiğimi fark ettim. bomba gibi. canım sıkıldı. telefonumu çıkarıp bombanın adını posta kutusu yaptım. 

fırfır pantolonumu yakaladı. ''aç herif,'' dedim ayağımı çekmeye çalışırken.  bisikleti durdurdum. köpeklerime gülerken hangi sokağa girdiğimi fark etmemiştim bile, çevrede market var mı diye gözlerimi gezdirirken bayan kim'i gördüm ve düşündüm ki, tanrım, belki biraz olsun bana acıyabilirsin. acımadı elbette. ben nasıl kaçacağımı düşünene kadar bayan kim beni fark etti, suratı aydınlandı. elinde üç poşetle hafif koşturur adımlarla yanıma geldi. 

''jungkook'um!'' elindeki poşetleri yere bırakıp yüzümden tutarak yanaklarımı şap şap öptü. fırfır ve lale poşetleri karıştırmak için birbirlerinin üstüne bindiler. tontino onları kafasını kaşıyarak izledi.  ''seni çok özledim!''

bisiklette oturuyorken ne kadar eğilebilirsem eğilmeye çalıştım, ellerim hala gidonu tutuyordu. ''ben de sizi bayan kim.'' 

eli beline gitti. kaşlarını çattı. taehyung'a o kadar benziyordu ki. ''hiç samimi değilsin. taehyungla kavga ettiğinizi ben anladım zaten. öyle olmasaydı gelirdin yanıma. kaç hafta oldu. hiç mi değerim yok anlamıyorum ki, kavga et gelme, barış gel. oyuncak ettiniz beni aranızda,'' onu susturmadığımı fark edince duraksadı. kaşları bu sefer yalancı bir sinirle değil, sorgulamayla çatıldı. ''tatsız bir kavga olmuş bu sefer sanırım.''

pagsamo xxx vkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin