bayan kim ile biraz oturduk. mutfakları ferah ve sadeydi, taehyungların evinde belki de en çok vakit geçirmeyi sevdiğim yerdi, bayan kim de bunu bildiğinden beni hep orada ağırlardı. o tatlıyı hazırlarken arkasındaki mutfak masasında oturdum, sohbetimize devam ettik. sonunda evi bulan fırfır, lale ve tontinoya mutfağın balkonundan mama fırlattım, oynaştık, gittiler. bayan kim tatlıyı fırına attığında karşıma geçip oturdu, elini çenesine yasladı. kısa saçlarıyla inanılmaz güzel bir kadındı, bana çoğunlukla hissetmediğim güven duygusunu hissettiriyordu bu yüzden onunla vakit geçirmeyi çok seviyordum. ilişkimiz taehyungla ilişkimize göre şekil de almıyordu aslında, ikisi benim gözümde tamamen ayrı konumdaydılar fakat yine de son tartışmamızdan sonra garip bir şekilde kırgınlığım azalmadığı için bayan kimle de görüşmek istememiştim. taehyung'un söylediği şey ve onu evde görme ihtimali yüzünden.
eli çenesine yaslı bana bakmaya devam ettiği zaman bir şeyleri çözmeye çalıştığını anladım, bunu istemedim, çapkın bir şekilde göz kırptım, gülmeye başladı. ''senin yaşın kadar flörtüm olmuştur benim,'' dudaklarını büzdü. ''çapkınlık göz kırpmasıyla, git başımdan be göz kırpmasını ayırt edebiliyorum o yüzden, tatlım.''
ofladım. ''üstüne çalıştığım bir husus.'' dedim. ''çapkın göz kırpması yani.''
saçını kulağının arkasına itti. ''eminim gençlerin üzerinde işe yarıyordur jungkook, ben bu işte çok iyi olduğumdan diyorum ya, yoksa iyisin.''
küçük bir detaydı fakat yine de dikkat ettim. gençlerin demesine, genç kızların değil; genel olarak gençlerin. istemediğim halde minik bir umut kırıntısı ya da ne bileyim, mutluluk gibi bir duygu hissettim. bilerek yaptığından değildi fakat bir şeyleri cinsiyete indirgememiş olması güzeldi. bayan kim bu yüzden kasabada en sevdiğim ikinci kişiydi.
sırıttığımı görünce sonunda der gibi el çırptı. ''kalk!'' bir anda bağırmasına şaşırdım. ''kalk, çabuk! kalk! haftalardır bize gelmeni ve seninle karaoke yapmayı bekliyorum! televizyona yeni şarkılar yükledim.'' acırmış gibi kalbine dokundu. ''sen yokken o kadar yalnızdım ki son çare olarak bayan yoona'yı misafirliğe çağırdım, sen bizim kuşaksın gel iki şarkı söyleyelim dedim, aman allahım jungkook, hiçbir şarkıyı bilmiyor! bizim kuşak! senin o şarkılarla aranda kırk yıl var, sen biliyorsun, işte bak birtanemsin sen benim. çabuk hemen söyleyelim bir tane.''
hızlıca konuşmasını ve içini dökmesini şaşkınlıkla izledim, sonra kahkaha atmaya başladım. o kadar heyecanlıydı ki gülmemi bitirmemi bile beklemedi, o kolumdan tutmuş, ben gülerken düşmemek için yalpalarken salona geçtik. televizyonu açıp şarkıyı seçerken bile koltuğa yaslanmış gülmeme devam ettim, bana bakıp sırıttı, elini kalk der gibi salladı. hemen kalktım, mikrofonu aldım, şarkı seçimini sana bıraktım bak şekerim dedim. dua et bugün seni bilmediğin şarkılarla ağlatmayacağım çok geriye gitmiyoruz sene iki bin beşteyiz bu sefer dedi, yine güldüm.
birlikte şarkı söyledik, şarkıyı hissederek söylemem çok hoşuna gittiği için bazen ne kadar iyi olduğumu vurgularcasına baş parmağını kaldırdı, gülümsedim, dans ettik. onu çevresinde döndürdüm, düşecek gibi oldu, gerçekten korkmuş olmam baya komiğine gitti. çok eğlendim, ne derdim varsa unuttum. o koltukta, ben yerde bağdaş kurmuş otururken, size baktığımda annemin iyi tarafını görüyor gibi oluyorum dedim, bana baktı, ağlayacak sandım. ayağa kalktı, saçlarımı karıştırdı, bir şey söyleyecekken kapıdan bay kim ve taehyung girdiler.
ayağa kalktım. bay kim'e doğru eğildim. ''hoşgeldiniz, bay kim.''
gülümsedi, omzumu sıvazladı, nerelerdeydin bunca zamandır kerata dedi, alınırsam görürsünüz dedim. asla alınmayacağımı biliyordu, travmatik şakalar olayımdan biraz haberi vardı, güldü o yüzden. bayan kim yemek hazırlamak için mutfağa gitti, kalkmak istedim ama yemekten önce bırakmayacaklarını söylediler. bay kim mutfağa yardıma gittiğinde ismi lazım değil kişisiyle baş başa kaldık, yine de ondan tarafa dönmedim, oturduğum koltukta halıya bakmaya devam ettim.