taehyungla hislerimizin ortak oluşu ikimizin de bildiği ancak neredeyse hiç dile getirmediği bir şeydi, seneler sonra ne olacağını bilmiyorduk, nasıl yaşayacağımızı ve nasıl birlikte olacağımızı da. bu yüzden aramızdaki bu daha çok dostluğa kayan ama birbirimize diğerlerinden farklı davrandığımız ilişkimizi başkalarına söylemeyi planladığımız falan yoktu. ortada olan durumu kabullendiğimizden bu bizi utandırmıyordu tabii ki fakat yine de sanki taehyung'a bir özür borcum varmış gibi hissettim, yapmayı düşünmediğimiz bir şeyi yanlışlıkla yaptığımdan.
işte o zaman taehyung küfür etti ve bu herhangi bir küfrün ağzına yakıştığı ilk seferdi. ''sikerler, senden önemli mi? hallederiz.''
şaşkınlıkla ona baktım, o da ona neden öyle baktığımı anlamadı ve tek kaşını kaldırdı. ''bilmem fark ettin mi ama ağzına yakıştı küfür az önce.''
''öpüştüğümüz içindir belki de.'' dedi. yoongi hyung, bunca zamandır odamızda sağa sola dönüyor ve bizi dinlememek için kırk takla atıyorken, bir anda çığlık atarak odadan çıktı. taehyung gözleri parlayarak bana döndü. ''piko lady'e pembe püskülü bir daha giydirsene.''
ne olacağını bilmiyorduk, düşünmek sadece bizi yoracaktı, biz de bu yüzden sanki hiçbir derdimiz yokmuş, olacaklar hakkında hiç endişelenmiyormuşuz gibi saatlerce piko lady'i giydirdik, oyunlar oynadık, taehyung fotoğraflarımızı çekti, ona yeni aldığım gömlekleri giyerek podyum yürüyüşü yaptım. baya hoşuna gitti herhalde, kıkırdayıp durdu.
ertesi gün hyunglarla topluca buluştuk. taehyung ve ben, bunu ne kadar aşmış olsak bile gerilmemek elimizde değildi. sonuç olarak hepimiz arkadaştık, yakındık, aramızın bozulmasını hiçbir şekilde istemiyorduk. düşünceleri her ne olursa olsun, iyi ya da kötü, bizim için önemliydi ama bize karşı gösterecekleri tutuma göre davranmak zorundaydık biz de.
en son jimin hyung masaya oturdu, namjoon hyung boğazını temizledi ve hepimiz birbirimize bakmaya başladık.
sessizliği seokjin hyung bozdu. ''öncelikle homofobik olmadığımızı söylemekle başlamak istiyorum,'' dedi. ''ama..''
ben de ağzımdaki içeceği püskürttüm yanlışlıkla tabii ki. hepsi dönüp bana bakmaya başladı. ''ya allah aşkına!'' dedim ağabeyim öyle bakınca. ''yaptığınız girişe bakar mısınız, delireceğim gerçekten.''
''gerçekten kötü bir şey söylemeyecektim. ama...''
yeminler olsun, bu sefer ben bölmedim. hoseok hyung bir anda dramatik çığlıklar atmaya başladı. ''ne zamandır ulan, ne zamandır allah kahretsin, eve geçiyoruz topluca, bir sağıma bakıyorum jungkook yok bir soluma bakıyorum taehyung yok allah allah bunlar dövüşüyor mu diye endişeleniyorum, affedersin yoongi, sikişiyormuşsunuz meğer, allah kahretsin, biliyordum ama ben. bir şeyler manyak gey hissettirmişti bir noktada, sandım ki hayal ürünüm benim bu amına koyduğumun kasabasında geylik ne arasın dedim, affedersin yoongi, can dostlarım sikişiyormuş meğer.'' ciddileşip öksürdü. ''devam edebilirsiniz, seokjin.''
''siz mi?''
''dostluk ölmüş bitmiş, artık bir resmiyet kadar uzağız birbirimize, jeon, kim, jung, park. bundan sonra isim kullanmak yok, allah belasını versin bu dünyanın.''
ben güldüm ama taehyung gülmedi. bu çocuk gerçekten bir kez ciddileşti mi geri dönüşü olmuyordu, tüm mizaha kapatıyordu algılarını resmen. onu dirseğimle dürtecektim ki konuşmaya başladı. ''o amadan sonra ne geleceği, affedersin yoongi, hiç sikimde değil.''
ortalık kızıştı sonra. ben taehyung böyle bir şey söylediği için o kadar şaşırdım ki konuşmaya vakit bulamadım, yoongi hyung fenalaşır gibi kafasını geriye attı, jimin hyung şaşkınlıkla elini ağzına götürdü ve seokjin hyung da baya bir sinirlendi. ''kötü bir şey mi söyledim, affedersin yoongi, götünü başını dağıtırım senin burada, düzgün konuş.''