yeni eve taşındığımızdan bu yana yedi ay geçti ve bu süreç ne kadar pek dolu geçmese de yaşanan ufak tefek olayları size anlatmama izin verin. kronolojik sıralama yapmıyorum çünkü bilirsiniz, hayat karmaşadan ibarettir.
evde tek başıma çıldırdığım günlerden birinde, geleceğe büyük bir yatırım olduğunu düşündüğümden ingilizce kursuna gitmeye karar verdim, eğlenceliydi, birkaç arkadaş bile edindim, üç aylık süreçte her gün kullanmak zorunda olduğumdan asansör fobimin olduğunu keşfettim. biraz garipti, çünkü benim tarafımdan baktığımız zaman mantıklı bir nedeni yoktu, bir gün asansörde kalacak olsan güleceğime emindim ve bu ihtimal beni korkutmuyordu bile ama bir şekilde asansöre yalnız başıma binmek beni tedirgin ediyordu, ben de bunun üstüne gitmeye karar verdim. asansörden her yalnız indiğimde karşı sınıftan beni gören arkadaşım bana bunu kendime neden yaptığımı, böyle bir fobimin olmasının normal olduğunu ve kontrol altında olmadan zorlamamaya çalışmamam gerektiğini söyledi, ben de canım sen herhalde hiç babandan dayak yememişsin, acının üstüne gitmen gerek, dedim. yabancıların aile problemlerine bakış açısını görseniz aklınız durur, dört ay boyunca bana boynunu bükerek baktı. sonuç olarak, hiçbir zaman da asansörde kalmadım, bu yüzden fobim geçti mi emin değilim. ayrıca basitleştiriyormuşum gibiyse özürlerimi sunuyorum, fobi değil de, asansör sevmemezliği diyebiliriz belki.
kursun sonunda formalite icabı birkaç sınava girdik, test olanlarda iyiydim elbette ama hoca önüme bir kağıt koyup konu ''en yakın arkadaşlar'' dediğinde içimde bir şeyler koptu ve ben de ilk cümleye küçük harflerle fuck yazdım. ertesi hafta hoca sınıfa geldi ve bunu söyleyeceğimi hiç düşünmemiştim ama resmi bir essay fuckla başlamaz, dedi, sınıf arkadaşlarım bana döndü ve ben de bu kadar kısa sürede kendimi onlara tanıtabildiğim için mutlu oldum.
sonra, taehyung'un uzaklaşmayacağımızı söylemesine rağmen eskisi kadar vakit geçirmemeye başladık çünkü bu aramızda üç sokak olması gibi değildi, ikimiz de sahip olduğumuz rahatlığa alışmış olduğumuz için biraz gümledik diyebiliriz. buluşmak için ikimizin de müsait olduğu anları denk getirmeye çalışıyorduk ama kolay değildi, o son kalan dersleri için uğraşıyordu, benim kursum da vaktimin çoğunu harcıyordu. işte o dönem, yüz yüze çok görüşemediğimizden mesajlaşmaya başladık. bu öncesinde çok yaptığımız bir şey değildi, telefonları iletişim için kullandığımız olmamıştı, bu yüzden mesajlaşırken taehyung'un aşırı ciddi olduğunu fark etmek beni güldürdü, bu ciddiliğine daha önce şahit olmama rağmen küs olduğumuz için öyle yapıyor sanmıştım.
bana şöyle mesajlar atıyordu: jeongguk. saat 12, eve yeni girebildim, beni bugün neden aramadın? iyi uykular. ve şöyle: jeongguk. yarın bize gelmeye ne dersin? sekize kadar bana dönebilir misin? ona göre hazırlık yapacağım. teşekkür ederim. ayrıca en kötüsü: jeongguk. aşırı güldüm. bu şaka çok komik.
ben de bir gün çıldırdım tabii. klasik çıldırmalarım nasıl olurdu bilirsiniz, tamamen kurgulanmış aşırı vücut dili ve kesinlikle mantıklı olmayan sesli cümleler, saçımı falan çektim, bir daha bana random atmak yerine çok güldüğünü yazarsan seni mahvederim iyi dinle beni bu bir şaka değil artık sabrımın sonundayım büyük harflerle mesaj atmayacaksın lan bana, dedim ona, jeongguk, dedi sakince ve sarıldı bir anda. durgunlaştım ben de. öküz herif çözmüş beni artık.
taehyunglarda kaldığım bir gün, onun yatağında uzanmış uyuyorken (artık yer yatağının lafı geçmiyordu bile) uykumuzun ortasında taehyung çenemi öptü ve bu yaptığı bir şekilde ilişkimizin dönüm noktası oldu. inanamadım, neden yaptığını sorguladım, ben bunları yapıyorken o uyuduğu için çok sinirlendim ve ben de onu çenesinden öptüm, aklım çıkacaktı resmen. ertesi gün uyandığımızda ona gece ne yaptığını hatırlıyor musun diye sordum, seni yataktan mı ittim, çok üzgünüm, duvar kenarında yat demiştim sana, dedi. onunla iki gün konuşmadım.