taehyung'a yaptığım aşk itirafının ona tam olarak ne hissettirdiğini anlayamadım.
hemen kabullenmesini beklediğim bir şey değildi elbette, ne kadar ona herhangi bir sorumluluk yüklemiyor olsam da yaşadığımız çevrede ve bulunduğumuz konumda bunu sadece biliyor olmanın bile ona getirebileceği duygu durumlarını tahmin edebiliyordum, yeterince kolay olmayacağı anladığım bir şeydi, yine de bana olduğu kadar zor olmayacağını düşünüyordum.
bana değer veriyor olmasını anlıyordum, ben de ona değer veriyordum ve ikimiz de karşılıklı olarak hayatlarımızın güzel olmasını umut ediyorduk ama biliyordum ki, taehyung benim hayatımın güzel olmasını benden daha çok istiyordu. ona anlatıyordum çünkü, babamla her kavga sonrası onun yanına gittiğimde, anlatamayacak kadar olanlardan bıkmış ve yorgun olduğumda yatakta bana doğru döner, gelecekten bahsetmemi isterdi. ben de gülümseyerek hayallerimden sanki gerçekmiş, uzun zamandır konuşmadığım bir dosta kaçırdıklarını anlatırmış gibi, yirmi altı yaşındayken evlendiğimi, eşimin bir meleğe benzediğini ve iki çocuklu harika bir aile hayatı yaşadığımızı anlatırdım. ''iki katlı bir evimiz var,'' derdim taehyung'a. ''her hafta sonu mangal yaptığımız geniş bir bahçesi var, küçük çocuğum için salıncak kurmuşum, ben de sallanmaya çalışırken kırılmış bir gün hatta.'' taehyung gülerdi. ''hayat o zamanlar daha da hızlı, yaşadığımız yer de bu kasaba gibi değil, hareketli bir şehir, yaşım ilerledikçe kerpareyi sürme işinde zorlanmışım o yüzden. hiç öyle bakma, gerçek hayattan bahsediyorum, yaşlanacağım elbette.''
saçmaydı, komikti, bir anlam ve kronoloji bütünlüğü yoktu ama tüm bunlar, şakasına eklenen o küçük detaylar sanki her şey gerçekmiş gibi hissettirdi. saçımı ilk hangi renge boyattığımı, çalıştığım masa başı işinden nasıl istifa ettiğimi, ne zaman ve ne kadar bütçeyle dünya turuna çıktığımı, katıldığım bisiklet yarışında nasıl sonuncu olduğumu, çocuğumun saçlarını nasıl öremediğimi, oynadığımız evcilik oyunlarının senaryosunu, stüdyoda yaptığım ilk şarkı kaydını, hafta sonu mangallarını vegan olma amacıyla nasıl iptal ettiğimizi ve bundan nasıl caydığımızı, bisiklet zincirini düzeltmeyi öğrendiğimi, bayan kimden daha iyi tatlı yaptığım bir zaman diliminin olduğunu anlattım, hepsi yaşanmış gibi hissettim, yaşanacağına gerçekten inandım. ama bazı günler hayal kuramayacak kadar üzgün hissettim, hiçbir şeyden emin olamadım ve yaşayamadığım baba-çocuk ilişkisi gözümde büyüdükçe büyüdü, tatmadığım bir şeyi ilerde çocuklarıma yaşatabilir miyim diye kendi kendime kuruntu yaptım, hiçbir zaman sorumluluk alamayacakmışım ve bu hayalleri hiç gerçekleştiremeyecekmişim gibi geldi, taehyung'a sence ben gerçekten iyi bir ebeveyn olabilecek miyim diye sordum, belki beni inandırmak için belki de gerçekten inandığından, sakin ve yatıştırıcı sesiyle, sırtımı yavaş yavaş okşayarak dakikalarca anlattı. ''o kadar iyi bir ebeveyn olacaksın ki, jeongguk,'' dedi gülümseyerek. ''çocukların sana sürekli bunu söyleyecek, yedi yaşındayken kucağına oturup, on sekiz yaşındayken omuzlarına sarılıp, kırklı yaşlarına geldiklerinde dizine başlarını koyarak hayatları boyunca sahip oldukları en değerli şeyin sen olduğunu söyleyecekler. hiçbir zaman değişmeyecek bu, ne kadar şanslı olduklarından, böyle harika bir babanın ne kadar mükemmel hissettirdiğinden, sana sahip olmanın, hem çocuğun hem arkadaşın olmanın, sen tarafından sevilmenin ve anlaşılmanın; yol göstermenin ama aynı zamanda seçimleri onlara bırakmanın ne kadar önemli olduğundan bahsedecekler. onları büyütmenin ne büyük anlam ifade ettiğini, bu dünyada en çok sana teşekkür ettiklerini söyleyecekler. bunları bileceksin, hep konuşacaksınız, hiçbir şey saklı ve söylenmemiş kalmayacak.''
ve belki de taehyung'u itirafım karşısında üzüntüye sürükleyen şeyler tam olarak bunlardı, kurduğum ve onun yakından şahit olduğu hayallerin gerçekleşmeme ihtimali. eşimin resmiyette eşim olamayacak olması ve belki de çocuk sahibi olamayacak olmam, hafta sonlarını bahçemizde geçirirken insanların ne kadar mutlu bir aile diye iç geçirecekleri değil, yanlış olduğunu düşünüp kafalarını çevirecekleri bir tablo çizmem, babamın, ağabeyimin, sahip olduğum tek tük arkadaşlarımın bana sırt çevirecek olması, beni kabullenmemeleri gibi şeyler. her gece aklımı dolduran ve en sonunda kendimi olduğum gibi kabul edebilmek uğruna vazgeçtiğim onca şey, kaybetmeyi göze aldığım hayallerim.
