biraz garip bir bölüm oldu diyebilirim texting geçmişim olduğu için uzun bir şey yazdığımda sanki okumucam bu ne çok uzun yazacakmışsınız gibi falan hissediyorum ama paragrafları bölecek bir nokta bulamadım. iyi okumalar
-
taehyung'un beni ağlarken garajda bırakmasının üzerinden üç gün geçti. taehyungla pek karşılaşmadım ama onunlayken hiçbir şeyi bilememe ve hiçbir şeyin kaynağını bulamama sorunum hala devam ediyordu bu yüzden onunla karşılaşmama sebebimin benim ondan kaçmam mı yoksa onun benden kaçması mı, anlayamadım. fakat bu olay kısa sürdü, üçüncü günün akşamında ondan birkaç saat sonra sahilde buluşabilir miyiz mesajı aldım, onayladım.
biraz taehyung'un birkaç saatten kastı kaç saat olabilir diye düşündüm, bir saat mi, iki saat mi, bunların arasında mı? belli bir saat söylememesine sinirlendim çünkü benim detaycı ve her şeyin net olmasını isteyen bir insan olduğumu biliyordu ve hala gelmiş bana, fark etmeyerek yaptığından emin olsam da birkaç saat cırt curt diyordu. yine de kızgınlığım kısa sürdü ve mesajının üzerinden bir buçuk saat geçince sahile gittim.
taehyung'u sahilin sonundaki boş banklardan birinde otururken buldum. denizden dolayı bulunduğumuz nokta biraz rüzgarlıydı, gecenin karanlığında simsiyah görünen saçları kafasını ışığa doğru çevirdiğinde yer yer aydınlanıyordu, bankın solunda oturuyordu, bu onun tikiydi. gurur duyduğum bir hikaye mi henüz emin değilim, her şey benim sağda olma huyumla başlamıştı. elimde değildi, ne zaman yürürsem yanımdaki kişilerin sağında olmak istiyordum ve taehyungla uzun süreli arkadaşlığımızın başında çokça uyarmalarımla, sonrasındaysa kendiliğinden gelişen bir şekilde her zaman solumdan yürümeye başladı. bu onda alışkanlık haline geldi, ben olmadığım zamanlar dahi insanların solundan yürümeye devam etti. bazen durur ve bunu düşünürüm, birbirimizi tamamladığımızı falan hayal ederim ama kısa sürer çünkü onu buna ben itmiştim, bu bir zorlamaydı.
taehyung'un sağına oturdum, beni ne zaman fark ettiğinden emin değilim ama uzunca bir süre konuşmadık, denizin dalgalanmasını izledik.
''ilk önce ben konuşmak istiyorum,'' dedim bir süre sonra, bana bakıp konuşacağı sırada onu engelledim. ''önce beni dinle ki sonradan bana söz hakkı verirsen söylediklerimin senin konuşmanla şekillendiğini düşünme.''
kafasını salladı. ''açıkçası nasıl başlayacağımı pek bilmiyorum çünkü seninle tatlı sohbetler etmeye çok alışmışım ya da ne bileyim saçımı okşayacağını bildiğim huyuna giden şeyler söylemeye falan, yine de sonuç olarak bunu ben başlattım ve hala pişman değilsem bunu da sırtlanmam gerekir.'' derin bir nefes aldım. ''benim için uzun ve zor bir yol oldu, cinsel kimliğimi keşfetmekten bahsediyorum, senin beni suçladığın gibi en başında ben de kendimi senin bana nazik davranan tek kişi olmanla ve bunu yanlış anlamış olabileceğim konusunda suçladım. aklına gelebilecek en uçuk ve en kötü şeylerle, tahmin bile edemezsin, aylar boyunca, üç gün falan değil taehyung, senin benim hislerimi sindirip benimle konuşabilecek hale gelebildiğin üç günler boyunca değil, aylar boyunca. sen de şahit oldun buna, sanırım en çok bu beni kırıyor bilmiyorum şimdi ne düşünüyorsun ama benim bir şeyler için savaştığımı ve sana bile anlatamadığımı gördün, benim ne kadar derin düşünen bir insan olduğumu bilip senin karşına gelebilecek cesareti bulduğumda bunun anlık bir şey olduğunu nasıl düşünebilirsin?'' konuşurken onun bana bakamadığı anlar oldu ama ben gözümü ondan hiç ayırmadım. ''nasıl bir yerde yaşadığımız konusunda bana nutuk çekemezsin çünkü sen güzel bir yerde yaşıyorsun taehyung. senin için bu kasaba bir çöplük değil, arkadaşların var, tek bir kişi değil bir sürü kişi, birisiyle konuşmak istemediğinde diğerine geçebileceğin kadar çok, seni seven bir sürü kişi. istediğin bölümü okuyorsun, senin için sabah kalkıp derse gitmek dinlemek ya da dinlemeye çalışmak bir ızdırap değil, ailenle konuşabiliyorsun, akşamları oturup birlikte yemek falan yiyorsunuz, bir sorunun olduğunu gözünden anlayıp sebebini soruyorlar sana, anlatıyorsun çünkü aranızda uçurumlar yok, onlara ters bir şey söylesen seni suçlamazlar ki söyleyemezsin bile, o kadar uyumlusunuz. seni dövmelerini ya da buna şahit olup susmalarını ve bundan pişmanlık duymayıp üstüne seni suçlamalarını hayal bile edemezsin, anlamaya çalışırsın, çalıştığını da biliyorum ama yaşamakla hissetmeye çalışmak farklı şeyler.'' birkaç dakika duraksadım, o da beni bölmedi. ''dediğim gibi, işte bu yüzden bana bu konuda öğüt falan veremezsin. çünkü ben zaten buranın nasıl bir yer olduğunu biliyorum, isteyeceğim gibi yaşayamayacağımı, öğrenseler bana evlerinde misafir ettikleri küçük tatlı jungkook gibi değil de örneği görülmemiş bir vaka gözüyle bakacaklarını biliyorum. ayrıca seni anlayamıyorum, seni hiçbir şey bilmemekle ve hayatının mükemmel olmasıyla suçlamak istemiyorum ama eğer sen benim yerimde olsaydın, benim hissettiklerimi hissetseydin her şey senin için bana olduğundan daha kolay olacakken karşıma geçmiş beni nasıl azarlayabilirsin?
homofobik olmadığını düşünüyorum, üç gün önceki konuşmamızın hararetli ve ani olduğunu da biliyorum ama eğer ben yanılmışsam, tam olarak böyle biriysen bunu bana söyle, o zaman ben de kendimi yormayayım,'' hiçbir şey söylemedi, ben de devam ettim. ''ben arkadaşlarımı düşüncelerine göre seçebilirim ve yanımda tutmak istediğim insanın belli kriterlerde olmasını isteyebilirim ve yanımda olmasını isteyeceğim bana çok uygun bir arkadaş bulsam bile onun eylemlerinden ve düşüncelerinden sorumlu olamam. sen de değilsin, bu sana neden böyle hissettiriyor bilmiyorum ama benim hissettiğim hislerden sen sorumlu değilsin, sana karşı olsa bile. senin dostluğuna ihanet ediyormuşum gibi hissedebilirsin, sana yanlış gelebilir, bunu sana değil de bir başkasına hissediyor olmamı dileyebilir de olabilirsin ama bunları yaparken benim ne hissettiğime karşı sorumlu değilsin. üç gün önce kalbimi kırmış olabilirsin ama şu an sakinleşmiş bir halde birazdan konuşurken kalbimi kıramazsın, buna izin veremem, insanlar değersiz hissetmem için hep uğraşıyor taehyung ama bu sen olsan bile buna izin veremem. kısacası senden özür dilemiyorum, üç gün önce bunu refleks olarak ağzımdan kaçırmış olsam da, özür dilenecek bir şey yaptığımı düşünmüyorum ve düşünmeyeceğim de ve eğer sen bana sanki kabahat bendeymiş gibi hissettirirsen, seni hayatımdan çıkarırım. bunu kolay bir şekilde söylüyor olmam seni değersiz hissettirmesin, belki de benim için en zor şeylerden biri bu olur ama ben yaşıyorum, hissetmeye çalışıyorum ve sanırım bunu hayatımda beni suçlayan fazladan bir insan olmadan daha kolay yaparım.''
çok konuştuğum için ağzım kurudu, taehyung'a baktım, o da bana baktı, bir süre daha konuşmadık. tırnaklarımla oynadım, taehyung ensesini falan kaşıdı, bir süreyi de böyle birbirimiz dışında bir şeylerle oyalanarak geçirdik. sonunda taehyung'un sesini duydum. ''özür dilerim,'' sesi yumuşacıktı. ''üç gün öncesi için. neyi kabullenemediğimi ben de bilmiyorum. jungkook, özür dilerim, beni neyin rahatsız ettiğini bilmiyorum.''
konuşma sırası onda olduğu için onu bölmedim. ''güvende olmanı istiyorum, mutlu olmanı istiyorum ve bunları isterken elimde olmadan kafamda seninkinden farklı bir senaryo kurmuşum, ailen ve çocuklarının olduğu bir hayat, kendi evin, güvendesin, çocuklarına babanın sana davrandığı gibi davranmıyorsun,'' duraksadı. ''gizli bir ilişki içinde değilsin.''
onu anlıyordum. ''her zaman gizli olmak zorunda değil,'' kafamı iki yana salladım. ''her zaman bu kasabada olmayacağım, ileride bir gün insanlar buna vaka gözüyle değil normal gözüyle bakacak, o zaman senin dediğin hayatı yaşayacağım.'' ona onunla yaşamak istediğimi söyleyemedim.
omuzları çöktü, konuşacak çok fazla şeyimiz vardı fakat bu iş biraz da zamanla alakalıydı, her şey bir anda şipşak olamazdı, fikirlerimiz ve duruşumuz çok fazla değişecekti, bazen sakin olacaktık bazense birbirimize bağıracaktık, birbirimize karşımızdakini kıracak şeyler söyleyecektik, şakaya vuracaktık, zaman geçecekti, bir şeyler değişecekti, kötüye gidecekti, bozulacaktı. hayat inişler ve çıkışlardan ibaretti ama ben nedense taehyungla o bankta birbirimizi anlamaya çalıştıktan sonra hayat sadece inişlerden ibaretmiş gibi hissettim.
şimdi yine aynı yerdeyim, bisikletle düştükten sonra kaldırımda bir süre uzanmış sonra yerde gördüğüm bir çamur çukuruna kendimi atmışım, taehyung'un hırkasını kirletmişim, bunu yaparken her yerim çamur olmuş, gülmüşüm, sahile yürümüşüm ordan, taehyungla oturduğumuz o bankı bulmuşum. o gün konuşulanları ve konuşulmayanları, sonra konuşacaklarımızı düşünmüşüm. geçen zaman dışında her şey sanki aynı, rüzgarın esmesi, tatlı hava, kuşların sesi ve uzakta durmuş dondurmacı bıraktığımız gibi. sadece bu sefer bankın sol tarafı boş, kimse doldurmamış.