Ariana Grande - Love Me Harder ft. The Weeknd
Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. Bu kadarına akıl sır erdiremiyordum. Heryerde karşıma çıkıyordu. Sadece 2 gün önce hayatıma girmişti ama sanki yıllardır hayatımdaymış gibi hissetmeye başlamıştım.
Semih bir süre kapının girişinde durdu. Bir eli cebinde sınıfa göz gezdirdi. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. Sınıfın sağından soluna doğru çevirdi gözlerini. Bir an bana değdi gözleri. Devam edecek gibi oldu ama tekrar bana dönüp durdu. Yüzündeki ciddi ifadenin yerini şaşkınlık ifadesi alınca kıdırdadım. Oda şaşkın suratını yok edip gülümsedi.
Hareketlendi ve bana doğru yürüdü. Elindeki kitabı bıraktı ve yanıma oturdu.
"Selam. "
"Selam. " Şaşkınlığımı hala üzerimden atabilmiş değildim. Bu yüzden sesim kısık çıkmıştı.
"Nasılsın?" Sorduğu sorulardan emin değil gibiydi. Sanki söyleyecek birşeyleri vardı ama kafasında tartıp söyleyemiyordu. Bu sıkıcı muhabbeti bozdum.
"Sence bu bir tesadüf mü?" dedim tek kaşımı kaldırarak.
"Tesadüflere inanman kelebek." dedi tam gözlerimin içine bakarak. Hiç birşey söylemeden ona bakmaya devam ettim. O sırada içeriye giren hoca dikkatimi dağıttı ve göz temasını kestim. Gözlerimi önüme çevirdim.
"Ne bu?" Kendi kendime konuşur gibi yapıyordum ama amacım onunda duymasıydı.
"Kader." Cevabıyla ona baktım. Ellerini göğsünde birleştirmiş karşıya bakıyordu. Pürüzsüz yüzünü incelerken yavaşça kafasını çevirip gözlerini gözlerime sabitledi. Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. "Kader, kelebek." Kadife sesi kulaklarıma dolarken gülümsedim.
Oturduğum sandalyede geriye doğru yaslandım ve gelen gideni izledim. Aslında pek değişen birşey yoktu. Çağla ve grubu yine her zamanki köşelerinde onu bunu çekiştiriyordu. Yiğit ve tayfası çaprazımızdaki masada kahkahalarıyla kafeteryayı inletiyorlardı. Beste yine tek başına gözünde 5 numaralı gözlük olmasına rağmen göremiyormuş gibi önündeki kitaba gömülmüş çalışıyordu. Arada onun yanına gidip muhabbet etmek isterdim ama her konuşmaya çalıştığımda kafasını önüne eğip uzaklaşıyordu.
"Çıkışta birşeyler yapalım mı millet?" Fikir Mete'ye aitti. Herkes 'olabilir' 'neden olmasın' 'harika olur' gibisinden fikirler attı ortaya. İbre bana döndüğünde başımla onayladım.
Masada koyu bir muhabbet dönerken karton kahve bardağıyla oyalanarak dalıp gittim. Aklımda binbir düşünce fink atarken derin bir nefes aldım. Başımı kaldırıp tekrar okuldaki koşuşturmacaya baktım. Masalardaki insanlara takıldı gözüm. Özellikle karşımdaki masaya. Şuan tam olarak karşımda Özgür ve biricik sevdiceği oturuyordu. Özgür hararetli bir şekilde birşeyler anlatıyordu. Gökçe'de kahkahalarıyla ona eşlik ediyordu. Vay be! Ne kadar da mutlular(!)
O an kendime kızdım. Ben 1 ay boyunca gün yüzü görmeden yorganımın altında ağlayıp durmuşken onlar günü gün etmişti. Milletin umurunda değilken ben manyak gibi depresyon hali yaşamıştım. Pekala kendime söz veriyorum. Şuandan itibaren Özgür'ü tam olarak siliyorum. Artık adını dahi anmayacağım ve yoluma bakacağım. Arkadaşlarımla takılıp hayatın keyfini çıkaracağım. Umarım bu dediklerim sözde kalmaz. Zira şuan korktuğum şey tekrar o yorganın altına dönmek.
Şuan derslikteyim ve ders o kadar sıkıcı ki ben bayılmadan bitmesi için dua ediyordum. Buna Semih'in oflamaları eklenince daha da sıkılıyordum. Semih başını anfiye koydu. Bana da koymam için işaret verdi. Bende başımı koydum. Şuan birbirimize dönüktük ve hiç konuşmadan duruyorduk.
"Oldukça sıkıcı öyle değil mi?" diye sordum. Yüzünü dehşet bürümüş gibi bir ifadeye soktu.
"Fazlasıyla." Tekrar sessizleştik.
"Biraz kendinden bahsetsene." Açıkcası beklemediğim bir soruydu. Nerden başlayacağıma karar veremedim. En iyisi akışına bırakmaktı.
"21 yaşında anormal bir kızım. Evet anormal. Herşey de bir farklılığım vardır mutlaka. Mesela çoğu insan mavi yeşil gibi huzur veren renkleri severken ben siyahı severim. Siyaha baktığımda kendimi görüyorum çünkü. Melankolik bir yapım var. Bir tarafımda hayat dolu. O olmasa hayata tutunamazdım sanırım." Sesim çatallaşmaya başladığında sustum. Gözlerimi kapatıp tekrar açtım.
"Devam etmek zorunda değilsin."
"Ama devam etmek istiyorum." dedim ve Semih'te itiraz etmeyince devam ettim. "Hayalimde daha başka üniversiteler vardı ama Duygu'nun burayı ne kadar çok istediğini bildiğimden onu kırmak istemedim. Okula ilk geldiğimizde Mete'yle tanıştık. Bize okula gezdirdikten sonra arkadaşlarıyla tanıştırmak istediğini söyledi. Orada bizim grup, Mert ve Özgür'le tanıştık." Özgür'ün isminin geçmesi üzerine Semih'in gerildiğini hissettim ama birşey söylemeden devam ettim. "Yaklaşık 3 ay sonra Özgür'le çıkmaya başladık. Hep birbirimiz için yaratıldığımızı düşünmüşümdür. Özgürle 3 yıl kadar çıktık ve sonunda bana evlenme teklif etti. O günü hatırlıyorum da artık asla üzülmem diye düşünüyordum. Teklifini kabul ettim. Hızlı bir düğün hazırlığı başladı. Herşey harika gidiyordu. Ta ki düğün gününe kadar. Düğün günü Özgür beni aldattı." Sustum. Aldattı lafını her ağzıma aldığımda içim paramparça oluyordu. Katlanamıyordum bu sözcüğe. Aldatmak. O kadar berbat ki.
Semih'in sıcacık elini yüzümde hissettim. Yüzüme doğru akan yaşları yavaşça yok etti.
"Ağlama kelebek. Sana hiç yakışmıyor." Samimiyetle gülümsedim. O an Semih'e ne kadar minnettar olduğumu anladım. Uçurum tam bir hataydı. Hayatımdan bu kadar kolay vazgeçmek aptallıktı. Semih beni büyük bir hatadan kurtarmıştı. Başta ona bu kadar tepki gösterdiğim için kendime kızdım.
"Semih ben özür dilerim."
"Ne için?"
"Sana haksızlık ettiğim için." Gülümsedi. Gülümsemesi o kadar sıcak ve içtendi ki. Bütün üzüntümün buharlaşıp uçtuğunu hissettim.
"Gerek yok Eslem." dedi birden ciddi bir hale bürünerek. Bu çocuğun ani ruh değişimlerine şaşırmamak elde değil gerçekten.
"Peki ya sen? Sen kimsin?" Hışımla kafasını kaldırdı. Afallamış biçimde bende başımı kaldırdım. "Yanlış birşey mi söyledim?" Derin bir nefes verdi ve bana baktı. Bakışları hüzünlüydü. Biraz da sinirli.
"Hayır." dedi ve sustu. Yüzüme öylece uzun uzun baktı. Bu bakışlarına da anlam veremiyordum. Uzun uzun bakışıyorduk ve tek kelime etmiyorduk. İşin garibi konuşma ihtiyacı da hissetmiyordum.
"Ders bitti!" Hocanın sesiyle Semih göz temasını kesti. Tek hamlede önündeki kitabı kaptı ve ayağa kalktı. Hızla kapıya yürürken onu durdurdum. Soru soran gözlerini bana çevirdi.
"Çıkışta grupça birşeyler yapacağız. Sende gelmek ister misin?"
"Kulağa eğlenceli geliyor." diyince gülümsedim. Semihle daha çok konuşmak istiyordum. Muhabbeti hoşuma gidiyordu ama o çok fazla susuyordu.
Beraber bizim grubun yanına gittik. Bütün grubun gözü Semih'in üstündeydi ve bir cevap beklediklerini anlamak için dahi olmaya gerek yoktu.
"Millet bu Semih. Semih bunlarda Duygu, Berksan, Mısra, Rabia ve Mete." Hepsiyle selamlaşıp Duyguya sıra geldiğinde Semihi çağırmakla hata yaptığımı anladım.
"Demek şu meşhur Semih sensin. Eslem senden çok bahsetti." Ah Duygu! Seni öldüreceğim.
Yorumlarınız benim için çok değerli. Oy vermeyi unutmayın. Sizi çooook seviyorum :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İhanet
RomanceHayatını adadığın adamın sana sert ve kocaman bir darbe vurabilmesi kadar acımasız hayat.