Gömüldüğüm koltukta uzayıp giden yola bakıyordum zira Semih'e bakmaya yüzüm yoktu. Bir anlık refleksle attığım tokat anın büyüsünü adeta alıp götürmüştü. Pişmandım ama bu birşey değiştirmiyordu artık.
Göz ucuyla Semihe bakmaya yeltendim. Çatık kaşlarının altındaki ela gözleri yolu delip geçercesine sert bakıyordu. Attığım tokattan sonra apar topar herşeyi sepete sıkıştırıp arabaya ilerlemişti. Güç bela peşinden gidip yanındaki koltuğa yerleştiğimde direkt gaza yüklendi. Tek bir laf etmedi, etmeyecekti.
Her ne kadar hatalıda olsam tepkilerinin bu kadar net ve soğuk olmasına kırılıyordum. Beni anlamaya çalışsa ya da benimle konuşsa aramızdaki sorunu pekala daha çabuk cözebilirdik. Ama o susuyordu. Dudaklarını birbirine kitliyordu sanki. Katiyen konuşmamaya yeminliydi ve ben buna sabredemiyordum.
Evin önüne geldiğimizde ağzını açmadan inmemi bekledi. Söylenecek uygun bir kelime, cümle herhangi birsey aradim. Ama ne denebilirdi ki... Birsey söylemeden indim. Kapıyı kapatmada geciktim. Hala birsey söyleyeceğine dair umudum vardı. Ama yapmadı. O aptal huyundan vazgeçmedi. Kapıyı kapattığım gibi uzaklaştı. Arkasında bıraktığı toz gözümü yaşartmıstı. Aslında gözümde biriken yaşların tek sebebinin bu toz bulutu olmadığı aşikardı.
Yatağımda sağa sola dönmekten yorulmuştum. Sürekli telefonumu kontrol etmekten telefon ekranı aşınmıştı. Deli gibi bekliyordum. Tek bir kelime bile yazsa refaha erecektim. Ama yazmadı. Belkide aklında dahi degildim su an. Ne yapıyordu ki acaba? Neredeydi? Ah! Kafayı yemek üzereyim.
Kendimi yatağa bırakıp düsüncelerime ateş etmeye başladım. Delirecek dereceye gelmekten kurtulmalıydım. Uyumak icin sarfettiğim çabayla kalori kaybettiğime emindim. Ve sonuç şu ki; uyuyamadım. Semih'in aklımda ettiği yer gitgide derinleşiyordu. Sanırım buna kalbimde eşlik ediyordu. Neden bu kadar çok kafaya takıyordum ki? Kendime itiraf edemediğim şeyi şuan ki halim haykırıyordu aslında. Aşık oluyordum. Evet oluyordum henüz oldum diyemem ama bu yolda olduğuma şüphe yoktu.
Semih artık sıradan biri olmaktan cıkıyordu ve şu an onu deli gibi merak ediyordum. Sesinin içimde yarattığı etkiye muhtaç olduğumu hissettim. Elim telefonuma gitti. Aramalı mıydım? Hayır. Konuşmak istediğini sanmıyordum.
Bu dört duvar arasında derdime çare yoktu. Biraz gezinmek iyi gelebilirdi sanırım. Saat henüz o kadar geç değildi. Yataktan kalktim ve üzerime bişeyler geçirdim. Aşağıya inip salona göz gezdirdim fakat kimse yoktu. Omuz silkip evden cıktım. Hava serindi zira kış yakındı. Ilık havaların son günleriydi.
Bahce kapısından cıkıp yönümü seçtim. En iyi seçenek sahil görünüyordu. Ağır adımlarla ilerlemeye başladım. Binaları inceleyerek gidiyordum bu da yürürken yaptığım en klasik şeydi.
Denizi gördüğümde gülümsedim. İçimdeki o çatışma bir kaç adım geriledi. Denize yaklaştıkta yüzüme çarpan yosun kokusunu içime çektim. Bulduğum ilk boş banka bıraktım kendimi. Rüzgarın savurduğu buklelerim yüzümü yalayıp boynuma düşüyordu. Bu hissi seviyordum.
Banktaki hareketlilikle sağıma baktım. Semih'in rüzgara bıraktığı sacları gözlerine giriyordu. Direkt denize bakıyordu. Yorgun gibiydi. Yavasça yüzünü bana döndü. Duygusuzdu ama gözleri yoğun duygularla kavruluyordu.
"Selam kelebek." bana taktığı bu isim içimde birseyleri kıpırdatıyordu.
"Selam." dudakları kıvrıldı. Bir süre gözlerini kapatıp geri açtı.
"Özür dilerim." Ciddilesti. Gözlerine giren rüzgar kısılmalarına sebebiyet veriyordu. Özrüne verilecek bir karşılık aradım. Biraz yana kayarak aramızda ki mesafeyi kapattım. Hafif eğdiği başını dikleştirdi ve yüzüme hizaladi. Yapacağım seyden emin bir şekilde yaklaştım. Sıcak nefes üflediği dudaklarını dudaklarımla örttüm. Kücük bir dokunustan sonra biraz mesafe bırakarak gülümsedim.
"Bunun için mi?" Sorum üzerine gülümsedi ve kücük mesafeyi kapatan bu sefer o oldu.
Fazla fazla geç biliyorum. Aslında yazmayı bırakmıştım ama tekrar dönmek gibi ani bir kararla karşınızdayım.
İyi okumalar :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İhanet
RomanceHayatını adadığın adamın sana sert ve kocaman bir darbe vurabilmesi kadar acımasız hayat.