"Sen ne dersin oğul? Daha istemeden kızı kaçırdın mı ne etin?"
Zehra Hatun oğlunun arkasında başı dik duran kıza baktı. Kalem ile çizilmiş deyimi bu kız için söylenmişti sanki. Üzerindeki yeşil bol dökümlü esvaptan seçebildiği kadarıyla oldukça güzel bir fiziğe sahipti. Meraklı gözler ile incelediği kızdaki bakışlarını oğlunun acı ile dökülen dermansız sesi ayırdı.
"Ne kaçırması daye daha yanına varamadım sevdiğimin?"
Ağzına acı bir tat geldi Şirwan’ın, düşürdüğü omuzları ile kabullendi acı gerçeği; evli bir adamdı artık yakışmazdı başka bir kadına sevdiğim demek.
" Ne dersin oğul sen ? Anlat aslı astarını artık!"
"Kapı önünde konuşulacak mesele değil daye içeri geçek hele ."
Zehra Hatun oğlunun dediğine uyup evin kapısını açıp içeriye girdi. Arkasını dönüp " De geçin hele " dedi.
Asmin başı yerde ana oğlu dinlerken nefesinin kesildiğini hissetti. Sükunetini koruyup ana oğlu dinlerken, yüreği az önce duydukları ile yanıyordu. Kocasının acı sesi bir an olsun aklından çıkmazken, Zehra Hatun duydukları ile hiddet ile ağzıma geleni sayıyordu. Bu hallerine sebep olan adama :
" Köpek soyunun ettiğine bak hele!Rabbim bizden uzakta belasını versin oğul. Molla Efendi eyisini etmiş. Nikahınızı kıyarak, nasipten ötesi olmaz oğul. İsyan etmeyesin sakın."
Zehra kadın evin içinde bir ileri bir geri gidiyordu, sonra başı yerde çaresizlik ile onu dinleyen oğlundaki bakışlarını geldiğinden beri sessizliğini koruyan kıza çevirdi. Oğlu kadar gelini diye evine gelen kıza da üzülüyordu. Ne edeceklerdi garipler, kız ahu gözlerini karşındaki duvara dikmiş derin düşüncelere dalmıştı. Onun mahzun hali Zehra Hatun’un içine işlerken, yanına yaklaşıp omzuna dokundu.
"Gel haydi güzel gelinim sana odanı göstereyim. "
Asmin ayağa kalkıp, Zehra Hatun’un peşi sıra giderken Şirwan cebinden çıkardığı cigarasının acı dumanını içine çekerek araladığı pencereden dışarı baktı. Canından can gidiyordu. Bugün dünyası başına yıkılmıştı. Sevdası onu sonsuza kadar terk etmişti. Yüreği sevdiğinin feryadı ile yanıyordu. Eve sığmıyor, geldiği gibi çıkıp gitmek istiyordu bir yabancıyı getirdiği bu evden.
" Kırk bir kere maşallah benim güzel gelinime. De haydi esvaplarını yerleştirek daha yemek bile yemedin. İlk günden aç koydu dayen seni "dedi hayranlık ile süzdüğü gelinine Zehra Hatun.
"O nası söz daye? "Asmin utana sıkıla, sesini ilk kez duyurdu gelin geldiği evde.
Oğlunun yüreği yansa da öyle şanslıydı ki.. İstese böylesi güzel gelini olamazdı. Zehra Hatun hayranlıkla izledi gelinini, kalemle çizilmiş gibi kusursuzdu, bedeni bembeyaz teni, açık kahve saçları, ahu gözleri ile öyle güzeldi ki..Zehra Hatun şükür dedi içinden gelini dolabı yerleştirip başını örtecekken;
" Dur hele güzel gelinim evin içinde örtme yüzünü." Dedi.
Asmin'in elindeki örtüyü alıp saçlarını örttü. Asmin kaynanasının buyruğunu kabul edip, odadan çıktı.Birlikte kurdukları sofraya oğlunu da çağıran Zehra Hatun’un gözü oğlundaydı. Şirwan gözleri uzaklarda yanındaki dağ çiçeğinden habersiz derin acılara göğüs geriyordu. Onun her adımını takip eden Asmin; onunla birlikte sofradan aç kalktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANIK TÜRKÜ
Fiction HistoriqueAgir önde zilan ardında yürümeye başladılar agir evin arkasındaki samanlığa girdi. Az sonra peşinden zilanda girdi. " Ne edersin sen, beni de bacımı da çaldıkları lekeyle öldürürler hiç mi merhamet etmezsin" dedi. Zilan dolan gözleriyle "Gözünden a...