"İşte böyle dostum. Yani sen şimdi konserlerinde onur bayrakları sallayıp insanlara destek konuşması yapabiliyorsun Louis sayesinde."
Niall konuşuyordu ama dedikleri kafamda yankılanıp bomboş bir gürültü olusturiyordu sadece. Az önce anlattıkları ise tüm organlarımı sarsacak bir etki bırakmıştı. Bunca yıl sonra bunları birden duymak ağır gelmişti.
Niall'a baktım. Endişeli gözlerle bana bakiyordu. Şaşırmış bir ördeğe benzediğime emindim. "Harry iyi misin?" Diye bir ses duydum. Niall'ın sesi olduğuna emindim ama nerden geldiğini algılayamıyordum. Sanki bir dağın tepesinden bana mikrofonla bağırıyordu.
Bir anda midem bulanmaya başladı. Yüzümü ekşittim ve yutkundum. Neyseki kusmadan bilincimi yerine getirmeyi başardım. Artık sesleri algılayabiliyordum ve Niall'ı net görebiliyordum. Niall emin olmak için tekrar "Harry?" Diye sordu.
Elimi maaldirdim. "İyiyim" dedim. Değildim.
Niall bana bir bardak su verdi. Suyu bitirdikten sonra Niall'a baktım. "Hep biliyor muydunuz?" Diye sordum.
Mahçupca "Evet" dedi.
"Bunca sene biliyorsunuz ve hiç bir şey soylemediniz. Üzüldüğümü yıprandığımı izlediniz ve hiç bir şey yapmadınız." Dedim. Sinirliydim.
"Louis söylememize izin vermedi. Ondan duyman gerektiğini söyledi."
"Ama kendisi de bir açıklama yapmadı Niall"
İç çekti. "Biliyorsun ondan sonra pek de iyiye gitmedik. Dağıldıktan sonra söylemenin bir anlamı kalmadığını aranızın çoktan bozulduğunu söyledi."
"Hayır o sadece kaçtı. Her zaman yaptığı gibi."
"Gerçekten hala onu mu suçluyorsun. Harry göremiyor musun senin yüzünden ne kadar acı çekti. Ve nedenini de kimseye anlatamadı. Bilen tek kişi bizdik ve bizde ona eskisi gibi destek veremedik çünkü bu lanet olası gezegenin öbür uçlarında birbirimizden habersiz yaşamaya başladık." Niall hepsini bir nefeste söylemişti. Onu bu kadar ciddi görmeye alışık değildim.
Ayağa kalktım. Niall "Nereye?" Diye sordu. "Louis'nin yanına" dedim ve mutfaktan çıktım. O da peşimden çekiyordu tabi.
İçeri girdiğimde Louis eline bir yastık almış pulları ile oynuyordu. Yastığı elinden attım ve bana bakmasını sağladım. "Vicdanını bu kadar zaman nasıl rahat tutabildin"
Anlamadığı suratından belliydi. "Ne?"
"Ne kadar daha soylemeyecektin Louis? Ne kadar süre daha beni kafamın içinde beni çürüten düşüncelerle bırakmayı planlıyordun?"
Ayağa kalktı. "Harry neden bahsediyorsun?"
Niall öksürerek araya girdi. "Şey o anlaşma işini anlattım." Louis sert bakışlarla Niall'a döndüğünde Niall kendini savunmaya başladı. "Bilmeye hakkı vardı ve bence tam sırasıydı. Biliyorum senden duymasını istiyordun ama dostum hepimiz de biliyorduk ki asla anlatmayacaktın"
Louis saçlarını geriye doğru taradı. "Tanrım Niall en azından bana seslenebilirdin ve bir kaç adım atıp yanınıza gelebilirdim." Niall cevap vermeyince bana döndü. "Bak Harry yemin ederim anlatmak istiyordum ama sonra biz dağıldık ve artık bir önemi kalmadığını benden nefret ettiğini düşündüm."
"Sence bir önemi kalmamışmıydı Louis? Ben yıllarca kendimi suçladım. Kendimde bir sorun aradım. Meğer tek sorun senmissin"
Kaşlarını çattı. "Hala mı ben suçluyum. Sen üzülme diye sana anlatmadım. Sen araya girip incinme diye tek başıma halletmeye çalıştım ve sırf sen 16 yaşındaki gibi saf kalabilesin diye attığım adımın başkaları tarafından planlanmasına izin verdim. Senin için sayısız fedakarlıklar yaptım ve senin bunlardan hicbirinden haberin olmadığını bana lanetler okuyarak uyuduğunu bilerek yaptım. Hala beni mi suçluyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝖎 𝖓𝖊𝖊𝖉 𝖞𝖔𝖚 𝖎𝖓 𝖒𝖞 𝖇𝖑𝖔𝖔𝖉𝖘𝖙𝖗𝖊𝖆𝖒 (Larry Stylinson)
FanfictionHarry ve Louis yıllar sonra bir ödül töreninde karşılaşır.