Wait Why Are You So Skinny?

312 18 65
                                    

⚠️TW⚠️: abuse

Havuzdayım. Yüzme öğretmenim Simon'la beraber. Yeni stili öğrenmeye çalışıyorum. Ayaklarımı bir türlü düzgün çeviremiyordum. Simon ayağımı tutup bana göstermeye çalışıyordu. Fakat elleri yavaşça aşağı kayıyordu. Bunu fark edince onu itmeye çalıştım ancak o durmadı. Onun yerine beni havuzun kenarına yasladı çok güçlüydü. Direnemiyordum. Çığlık attım. Bağırabildiğim kadar bağırdım.

Sonra gözlerim açıldı. Aniden yataktan fırladım. Üzerimdeki yorganı aşağı attım. Nefes nefese yatakta oturuyordum. 5 yıldır o günden beri sürekli kabus görüyordum. Çoğu bu olayla ilgiliydi.
O sırada kapı aniden açıldı. Yarım atletimle ve şortla duruyordum. Giren kişi vücudumu görmesin diye yorganımı üstüme örtmeye çalıştım. Fakat yorgan yerdeydi. Gelen Pietro'ydu. "İyi misin? Çığlık sesleri duydum da." "İyiyim. Fakat Nat nerede?" "Diğerleri görevdeler. Sana birşey olursa diye beni burada bıraktılar." Üstüme hızla kazağımı geçirmeye çalışıyordum. "Hey, neden bu kadar zayıfsın?" Kazağımı üstüme geçirip konuştum. "Bakacak başka yer mi yok? Sana ne" Belki biraz sert olmuştu ama yeni tanıştığım birine bunları anlatmak istemedim. "Afedersin. Sadece bağırma sesi gelince iyi olmadığını düşündüm. Tekrar soruyorum iyisin dimi?" Samimiydi, köyü bir niyeti olmadığı belliydi. Zaten hayatımı da o kurtarmıştı. Ona güvenebilirim diye düşündüm. Yatağımdan kalktım ve karşı karşıya olan iki koltuktan birine geçtim. Pietro'ya da oturması için elimle koltuğu işaret ettim.

Yanıma otutunca ona baktım. Endişeli görünüyordu. Suratımdaki ifademden olacak "Anlatmak istemiyorsan konuşmak zotunda değilsin. Tabi bu mükemmel dinleyiciyi kaçırırsın ama." diyince kıkırdadım. "Kendini iyi hissettirecek birşeyler yapabiliriz." Cidden iyi olurdu. "Yani yapacak bir işin yoksa neden olmasın?" "Peki. Ne yapmak istersin?" Odama bir göz gezdirdi. Resimlerimi görmüş olacak ki "İstersen resim yapabiliriz." dedi. Tuvallerden birini şövalyeye koyup boyaları getirdi. Ben de paletleri, fırçaları ve önlükleri çıkardım. "Kahve içer misin?" "Bu saatte kahve içmek istediğine emin misin?" "Benim için kahve içmenin zamanı yoktur." dedim ve dolabımdaki mini buzdolabına yöneldim. "Neyse bana da getir. Bu muhteşem vücudun da kafeine ihtiyacı var." Göz devirdim. İki tane soğuk kahve alıp sehpaya koydum. Anlaşılan bu gün eğlenceli geçecekti.

"Eeee peki aynı tuvale mi yapıcaz farklı tuvallere mi? Tabi benim şahane çizim yeteneğimden faydalanmak istersen anlarım." "Ha ha ha. Gerek olduğunu hiç düşünmüyorum ama hiç birisiyle ortak resim yapmamıştım. Eğlenceli olabilir. Hem ortak salonu babamın dizayn ettiği belli. Çok sade ve iğrenç. Oraya asmak için bir şeyler yapabiliriz. Ne dersin?" "Neden olmasın?" Elime kalemimi aldım. Aklımda bir fikir vardı. Tuvale tam çizmeye başlayacakken Pietro elimi tuttu. "Cidden resmin eskizini mi yapacaksın şimdi? Şu anda kafanı dağıtmaya çalışıyoruz. Şimdi kalemi bırak ve doğaçlama bir şeyler yapalım." "Pekala o zaman." dedim ve paletime lacivert ve gri boya döktüm. O da Mavi ve kırmızı dökmüştü. Fırçalardan kare olan birini aldım ve rastgele tuvale sürmeye başladım. Pietro da bana eşlik ediyordu. Sessizlik ortamı geriyormuş gibi hissettim. Telefonumu aldım ve çalma listemi açtım. Biraz müziğin kimseye zararı olmazdı herhalde diye düşündüm. Pietro "Ooo birileri zevk sahibiymiş." diyince dayanamadım. "Tabi canım ne sandın karşında koskoca Tonya Petrov duruyo." "Bi dakika senin soyadın Stark değil miydi." "Kağıt üzerinde öyle ama ben anneminkini kullanıyorum."

(Çalma listesini spotify'a painting as therapy yazarak ulaşabilirsiniz. Bi dahaki bölüme playlistin şarkılarını adıyla birlikte koyacağım.)

Kendimizi boyalara kaptırmıştık. Arkadaki müzikle yaklaşık 2 saattir tuval yapıyorduk. Daha sonra en sevdiğim şarkılardan biri olan paper rings (klişe oldu ama en uygun bu oluyodu) çalmaya başladı. Dayanamayıp bağırarak şarkıyı söylemeye başladım.

The wine is cold
Kahvemden bir yudum aldım.
Like the shoulder that I gave you in the street
Fırçamı lacivert boyaya batırdım. Farkında olmadan omzumu sallayarak.
Cat and mouse for a month or two or three
Fırçayı tuvalde dağınık bir şekilde gezdirdim.
Now I wake up in the night and watch you breathe
Yine farkında olmadan uyanma hareketi yapmıştım söylerken.
Kiss me once 'cause you know I had a long night
Tuvale doğru öpücük işareti yapıp kendimi tutamayıp dansetmeye başlamıştım.
Kiss me twice 'cause it's gonna be alright
Bundan sonrasında hepsinde bağıra bağıra şarkı söyleyerek dans etmiştim.

Şarkı bitmişti. Kendimi baya kaptırmış olmalıydım. Yanıma dönüp baktığımda Pietro'nun bunca zamandır sırıtarak beni izlediğini fark ettim. "Ne oldu hiç mi dans eden kız görmedin?" "Hayır. Ben... Sadece şeye şaşırdım... Senin kadar kırgın ve kötü durumda olan (yanlış anlama lütfen) birinin aslında mutlu olmasının bu kadar kolay olması ve bu kadar neşe dolu birinin bu kadar acı çekmesi..." "Haksızlık gibi geliyor di mi? Aslında sorun biraz da burada en küçük şeylerden mutlu olduğum gibi en küçük şeylerden de çok etkilenebiliyorum. Sadece bu da değil. Bu kadar küçük şeylerle bu kadar sevinmeme neden olan geçmişimden kaynaklı. Neşe dolu gözüksem de... Neyse kafa dağıtmaya geldik boşver bunları. Tuval kururken biz de mutfaktan bişeyler yiyelim bari. Acıktım." "Nasıl isterseniz hazretleri." Göz devirdim. "Şaka maka ben de çok açım hem belki Wanda ve diğerleri gelmiştir. Sonuçta kaç saattir buradayız."

Aşağıya indiğimizde ekip de yeni içeri giriyorlardı. Baya yorulmuş gibiydiler. Onlar kendilerini koltuklara atarken Pietro ile mutfağa geçtik. "Ekip çok yorgun görünüyor birşeyler hazırlasam iyi olur enerjileri yerine gelir en azından." Yine salak salak sırıtıyordu. "Aloo. İyi misin slak salak sırıtıyorsun da. Gören de havale geçiriyor sancak." "Ha! Yok bişey. Neyse ben de sana yardım edeyim." "Zorunda değilsin. Seni yeterince sıktım zaten istersen Wanda'nın yanına geçebilirsin." "Gerek yok. Zaten o kadar kişiyi tek başına doyurman biraz zor." "İyi gel o zamanda şu paketteki tüm ekmekleri kızart."

Yaklaşık yarım saatte birkaç şey hazırlamıştık. Avokadolu tost, kahve ve salata yapmıştık. Herkese dağıtacakken Nat geldi. "Ooo şu arılara da bak neler neler yapmışsınız." diyip kendi tostunu ve kahvesini alıp mutfaktaki masaya oturdu. Biz de Pietro ile gidip diğerlerinin yemeklerini götürdük. Clint'e yemeğini verirken konuştu "Naber ufaklık? Biz yokken bir sıkıntı oldu mu?" "Her şeyden önce ufaklık değilim. Ayrıca iyiydi. Pietro ile tuval yaptık. Birazdan gelip asarım." Ellerini havaya kaldırıp "Peki peki birşey demedik." diyip yemeğine gömüldü. Ben de mutfağa Nat'in yanına geçtim.

912 kelime.
Selam! Biraz daha günlğk hayattan bölüm atmak istedim umarım sıkmamıştır. Çünkü önümüzdeki birkaç bölüm de böyle olacak. Salak Piet'imi de daha çok görmüş oluruz hem. Oy ve yorumlarınız için şimdiden teşekkürler. Seviliyorsunuz.

 Seviliyorsunuz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

<3

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

<3

Can You Feel Me [Pietro Maximoff] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin