After Every Good Memories Why Always Happens Bad Things?

273 17 52
                                    

Pietro ile resim yapmamın üstünden 3 gün geçmişti. Sadece vücudumdaki yaralar değil kalbimdeki küçük yaralar da az da olsa iyileşmişti. Geceleri -uyuyabilirsem- hala kabus görüyordum. Fakat artık yalnız değildim. Wanda, Nat ve Pietro yanımdaydı. Bir nevi dörtlü bir grup olmuştuk. Tabi arada Nat'siz ve ya Pietro'suz takıldığımız oluyordu ama hepsi benim için ayrı bir öneme sahipti. İnsanın kendisini önemseyen kendisinin hissettiklerini anlatabileceği birilerinin olması çok güzel bir hismiş. Tabi Clint'i de unutmamak lazım. Onunla daha çok abi kardeş, baba kız gibi değişik bir ilişkimiz vardı ama bu ilişki benim için çok önemliydi. Onun sayesinde artık arkamın her daim kollandığını biliyordum. Ayrıca Nat ve ikisi olmasa burada da kafayı yerdim büyük ihtimalle.

Yatağımda uzanıp dün yıldızlı gece şeklinde boyadığım tavana bakıyordum. Sonra Friday seslendi. Genelde seslenmediğinden boş odayı düzenlemek için sipariş ettiğim şeylerin geldiğini anlamıştım. Hızlıca kalkıp kulenin girişine koştum. Düşündüğümden daha fazla paket gelmişti. Hepsini kendi başıma taşıyamazdım. "Yardım mı lazım güzellik?" "Yavaş ol hızlı çocuk hızın 180." "Ondan daha hızlı gitmenin benim için bebek oyuncağı olduğunu biliyorsun." Göz kırptı. "Ukalalığı bırak da yardım et. Belim koptu." "Peki, peki. Picasso ile şakalaşılmıyo bile." Göz devirdi. "Kaç kere dicem bana Picasso deme diye." Göz devirirken Pietro'yu dürtmeyi de unutmamıştım tabi ki.

Birlikte düzenleyeceğim boş odaya geçip kutuları koyduk. Odayı dinlerken müzik dinlemek için odamdan bluetooth hoparlörümü almaya gittim. Yolda Nat ve Wanda ile karşılaştım. Yardım istedim. Fakat ikisinin önemli bir işinin olduğunu benim işim olmasa beni de çağıracak olduklarını söylediler ve gece çatıda buluşuruz diyip gittiler. Bi gariptiler. Ama kafama takmadım. Hoparlörü alıp odaya geri döndüm. Telefonumu bluetoothla bağladım ve çalma listelerimden birini açtım. "Hadi. Ne oyalanıyorsun hızlı çocuk, daha yapacak çok işimiz var." "Peki güzellik. Sen ne diyorsan." Göz devirdim. "İlla birinden birini demek mi zorundasın?" "Madem Picasso'yu beğenmedin bundan sonra sana böyle sesleneceğim 'güzellik'." "Her neyse ben duvarları boyayacağım sen de aldığım masaları filan kur olur mu?" "Bu muhteşem hızımla hepsini üç dakikada bitiririm ki ben bunları güzellik." "E o zaman sana bol şans çünkü İkea'nın kullanım kılavuzlarını okumayı becereceğini sanmıyorum." dedim ve aldığım boyaları çıkardım. Full camla kaplı olan kısma resim atölyemi koyacaktım. O yüzden yanındaki duvarları sade maviye boyayacaktım. Onu sonraya bıraktım. Diğer duvara ise kolaj gibi bir şey yapmak istiyordum. Telefonumdan Pinterest'i açtım ve gezinmeye başladım. Gezinirken pek bir şey bulamasam da aklıma bir fikir gelmişti. Daha çok duvarın sağ tarafını yani girişin olduğu yeri kaplayacak şekilde büyük bir dalga çizecektim. Daha sonra ise üstünü plaklar, posterler, kağıtlar gibi değişik şekilde dolduracaktım.

(bunun gibi şeyler)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(bunun gibi şeyler)

(bunun üstüne olacak)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

(bunun üstüne olacak)

Sonunda duvarı bitirmiştim. Yaklaşık bir buçuk saatimi almıştı. Pietro da masaları, dolapları ve sandalyeleri kurmayı bitirmiş dinleniyordu. Odamdan ikimize de kahve getirip geldim. "Al hızlı çocuk, enerjin yerine gelsin." "Sağ ol güzellik. Yardımıma ihtiyacın var mı? Çünkü görünüşe göre daha iki duvarı daha boyayacaksın." "İyi olur aslında. Ama merak etme diğerleri bu kadar uğraştırmayacak. Onları düz maviye boyayacağım." İkimiz de birer rulo aldıktan sonra boyamaya başladık. İki swiftie olarak ...Ready For It çalmaya başladığında ikimiz de bağıra bağıra şarkı söylüyorduk. Kendimi o kadar kaptırmışım ki dans ederken ruloyu Pietro'ya sürtmüşüm. Tişörtü boya olmuştu. "Heey! Güzellik dikkat etsene." "Pardon. İsteyerek olmamıştı. Ready For It en sevdiğim şarkılardan biri -ama bunu sen zaten biliyosun- ve kendimi dansa kaptırmışım istemeden olmadı. Cidden çok özür dile-" Boya kutusuna parmağını batırıp burnuma sürünce sözüm yarıda kesilmişti. "Şimdi ödeştik işte. Ayrıca kimseye bu kadar açıklamalı bir şekilde özür dilemek zorunda değilsin. Anlaştık mı? Sikt*r et onları özür dilemişsin zaten daha ne bekliyolar." Sırıttım. "Teşekkürler. Cidden." derken ona hızlıca sarıldım ve hemen geri çekildim. O da bir şey demedi ve boyamaya devam ettik.

İkimiz birlikte boyayınca iki duvarı yarım saatte bitirmiştik ve eşyaları da yerleştirmiştik. Ben armut koltuğa yığılmıştım. Arkada Me! çalıyordu. Nakarat kısmına gelince Pietro ayağa kalkıp şarkıyı söylemeye başladı. Elini uzattı. "Hadi amaa. Bu şarkıya da dans etmeyeceksek neye dans edicez?" Çok yorgundum ama kalkasım da vardı. en sonunda dayanamadı. Elimi tuttu ve beni kaldırdı. Daha fazla direnmenin bir anlamı olmaz diye düşündüm ve beraber dans etmeye başladık.
.
.
.
.
.

Bir şeyler atıştırmak için mutfağa geçmiştim. Sırtım kapıya dönük bir şekilde masada oturmuş sandviç yiyordum. Aniden bir ses geldiğinde arkamı döndüm. Korkudan yerimden sıçramıştım ve yerimden sıçrarken elimden de lacivert bir ışık çıkmıştı. Şaşkınlığımı Nat ve Wanda'nın bağırması ile üstümden atmıştım. Ben... Ben... Pietro'yu vurmuştum.

700 kelime
Selam! Biraz değişik bir bölümle karşınızdayım. Kısa oldu ama bence fena olmadı. İlerki bölümlerde biraz daha Tonya'nın Wanda, Nat, Clint ve diğerleriyle olan ilişkisine odaklanayım diyorum. Ne dersiniz?
Oy ve yorumlarınız için şimdiden teşekkürler. Seviliyorsunuz.

<3

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

<3

Can You Feel Me [Pietro Maximoff] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin