Şip & Şak / Tanıtım

935 36 8
                                    

Kanlı ellerim, ve ellerimin arasındaki makinem. Tek bir tuş. Başkalarının ölümü ve benim kurtuluşum demekti. Ama ben kurtulmayı bu kadar istiyor muydum? Başkalarının ölümünü göze alıp, arkamı dönüp gidecek kadar. Değer miydi kurtuluşuma?

 Değer miydi kurtuluşuma?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sokak sessizdi. Fotoğraf makinemi gözlerimin önüne getirirken tek düşündüğüm hemen bir kare alıp toz olmaktı. Burada geçirdiğim her saniye benim için tehlike demekti.

Korku. Ne kadar da acımasız bir duyguydu bu? Tüm vücudumu ele geçiriyordu yavaş yavaş. Burada olmamın tek sorumlusu yine kendimdim. Fotoğraf makinem gözlerimin önündeydi. Aynı şekilde almam gereken kare de gözlerimin önündeydi şimdi. Buradan geri dönüş var mıydı? Fazla büyütüyordum. Sadece bir kare. En fazla ne olabilirdi ki?

Sonunda kararımı vermiştim. Kare her geçen saniye değişiyordu. Gözlerimin önünde çok daha farklı bir manzara vardı şimdi. Gerçek miydi peki?

Elim merceğe gitmişti. Yolunda gitmeyen bir şey vardı. Ya da olmaması gereken her şey olurken takılmam gereken en ufak ayrıntı bile değildi bu değişiklik. Gözlerimin önündeki manzaraya bir de silah eklenmişti şimdi. Merceği döndürerek manzarayı yakınlaştırdım. Kare daha netleşmişti.

Bembeyaz elbiselerin olduğu bir karede aynı anda nasıl olurda silah olurdu ki? Hayata anlam vermek çok zordu. Bu anı yaşamak zorunda mıydım? Zorundaydım.

Cesaretime en ihtiyaç duyduğum anda kaybolup gitmişti. Deli cesareti var sende kızım, derlerdi bana. Şimdi ne olmuştu da korku hapsetmişti tüm bedenimi? Yapabilecek hiç bir şeyim yoktu. Titreyen ellerimi mercekten çekip bu kareyi ölümsüzleştirecek olan tuşa getirdiğimde sonucunu düşünmemem gerektiğine karar vermiştim.

Şimdilik...

Bana uzun saatler gibi gelen saniyelerin sonunda elim tuşun üzerindeydi işte. Tereddüt etmenin vakti çoktan geçmişti. Deli cesaretimi yeniden hissediyordum. Tuşun üzerinde duran parmağım bilinçsizce bastı sonunda. Canımdan değerli gördüğüm makinemden bir klik! sesi duyuldu hemen ardından... İşte bitmişti. Bu kadardı.

Gözlerimin önünden fotoğraf makinemi hızla çekip kontrol ettim. O anı yakalamak için canımı tehlikeye atıyordum sonuçta. Günün sonunda eli boş kalmak istemezdim. Evet, doğru şeyi doğru anda çekmiştim ve tertemiz duruyordu. Buradaydı, gözlerimin önünde. Kontrolümü de yaptıktan sonra artık burada daha fazla kalamazdım.

Kafamı kaldırmamla mükemmel yüz hatlarına sahip -elinde silah tutan- ve yürüyen ego olduğunu düşündüğüm adamla göz göze gelmiştik. Kaçmam gerektiğini bağıran iç sesime güvenerek makinemi sağlama almıştım. Yavaş yavaş arkamı dönüp son hızla kaçmaya başlamıştım.

Ben kendimi zorlayıp koşmaya devam ederken elbette ki ardımda bıraktığım adam da boş durmayacaktı. Kurumuş yaprakların çıkardığı seslere bir yenisi eklenmiş, dört kez art arda silah sesleri duyulmuştu.

Gözlerimin gördüğü son yer burası mı olacaktı bilmiyordum ama başka gözler benim ölümsüzleştirdiğim o kareyi görmeden ölmeyecektim. Makinemi olduğu yerden çıkartırken aynı anda da koşmaya devam ediyordum. Makineyi sonunda çıkarttıktan sonra ne kadar fazla kopyalayabiliyorsam o kadar kopyaladım kendi ellerimle çektiğim kareyi. İlk defa bir fotoğrafımı kopyalama gereği duymuştum. Umarım bu son olurdu...

"Kaçma, dur!"

Arkamdan gelen sesle tabiri caizse, koşumu hızlandırmıştım. Aynı anda da kopyaların bir kısmını Orçun'a atabilmiştim. Artık yorulmuş ayaklarımın hatırına durmalıydım.

Yorulmuştum. Kendimi bir ara sokağa atmıştım. Yere dizlerimi koymuş nefes almaya çalışıyordum şimdi.

Benim ayak seslerim durmuştu, ama başka bir ayak sesi yeni duruyordu. Başaramamıştım... Ölümüm bir ara sokakta olacaktı.

Oysa ki hiç böyle hayal etmemiştim...




DEKLANŞÖR (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin