BÖLÜM:18

40 3 0
                                    

Beş saniyeden biraz fazla süren sarılmamızın ardından elektrik çarpmış edasıyla ondan ayrılan ben oldum. Güzel kelimesinin az kaldığı iki an yaşamıştık ve ikisinin de katili bizzat bendim.

Belki de onun için güzel değildi bu anlar. Onun için ne olduğumu bilmiyordum. Hem bana sadece bir fotoğrafçısın, dememiş miydi? Aklıma düşen bu düşünceler bütün zihnimi kasıp kavurmaya başladığında çölde su arıyormuş hatta amansız bir hastalığa düşmüş de hastalığımın tek dermanı ondaymış gibi gözlerine baktım. 

Mavinin en güzel tonlarını bir arada taşıyan gözlerine baktım. Ne görmeyi bekliyordum tam olarak bilmiyordum ama sadece baktım ve gördüklerim bir adım gerilememe sebep oldu. Kaşları çatılmış ve sarsılmış gibi görünüyordu. Küçük bir çocuğun elinden oyuncağını almış gibi hissettim. O küçük çocuğun bir huzuru kalmış elinde sanki, ben de o huzurunu oyuncak sanıp elinden almışım. Suçluyordu resmen gözleriyle beni. 

Elerim titredi. 

"Kusura bakmayın, bir an" Devam edemedim. Arkamı dönüp, en uygun tabirle, koşarak kaçtım.

Onun beni kıskanma, sevme hatta görme olasılığı bile yoktu. O çok farklı dünyanın bir parçasıydı ve bizim dünyalarımız asla bir olamazdı. İstediğim beni sevmesi değildi aslında. Sevdiğinde nasıl oluyor, saçlarının dokusu nasıl, isterse ne kadar romantik olabilir gibi sorular merakımı tetikliyordu. Huyum kurusun ki merakıma karşı gelecek gücüm hiç bir zaman olmamıştı. 

İşin aslı sürekli bir iç hesaplaşma içerisindeydim. Sürekli kendime onu sevmediğimi ve sevemeyeceğimi hatırlatıyor, hissettiklerimin merakımdan olduğunu söylüyordum. Bunun aksini kimse iddia edemezdi çünkü ben ve kalbim böyle bir maceraya asla hazır değildik. Olamayız. Olmamalıyız. 

Bir kaç saatin ardından artık şirkete gitmem gerektiği için adeta saklandığım odamdan çıktım. Fakat gördüğüm manzara gereğinden ilginçti. Geniş, ferah ve en önemlisi koltuklarından birinde Aras Bey'in oturduğu salona bakıyordum. 

Durduğum merdivenlerden yavaşça indim ve tam yanımdaki boy aynasına baktım. Önce saçlarımı düzelttim sonra da eteğimi yan taraftan tek elimle çekiştirdim. Kendim olamasam da adımlarımı sakinleştirip salona girdim. 

"Aras Bey, ben şirkete gideceğim de Emir'i bulamadım." Dedim özgüvenli olduğuna emin olduğum bir ses tonuyla.

Emir, Aras Bey'in özel şoförü ve samimi olduğu arkadaşlarından biriydi. İlk hafta Emir ile iyi anlaştığım için hakkında sorular sormuştum ve onun sadece içi rahat etsin diye şoförlük yapmasına izin verdiğini ama aslında onu kardeşi gibi gördüğünü söylemişti. Bunların yanı sıra Emir'i aramaya çalışmamıştım bile. Ne diye böyle bir şey ile yanına geldiğimi bilmiyordum hatta yanına gelme ihtiyacı nereden doğdu onu da bilmiyordum.

Aras elindeki telefonu kapattı ve oturduğu koltuktan kalktı. En az benim kadar özgüvenli görünen bir ifadeyle bana baktığında hiç beklemediğim bir şey oldu ve Emir içeri girdi.

Rezillik!

"Aras," Diyerek konuşmaya başlayacağı vakit beni gördü ve boğazını temizledi. "Aras Bey." 

Hitabını beni gördükten sonra değiştirdi ve ardından bana da samimiyetsiz bir baş selamı verdi. Aslında her şirkete gidişimizde arabada onunla sohbet ediyorduk. Hiç bu kadar samimiyetsiz olduğunu görmemiştim ama pek önemsemedim. Önemsemedim, fakat yine de kaşlarımın çatılmasına engel olamadım. 

"Kaçak Emir bulunduğuna göre ben gideyim." Dedim ve bakışlarımı Aras Bey'e çevirdim. 

"Ben de geleceğim." Dedi ama benim düşüncemi belirtmeme fırsat bırakmadan masanın üzerinde duran bir kaç kağıdı eline aldı. Telefonunu cebine koydu. Yanımdan rüzgar gibi geçip gitti. Patron kardeşi olunca ego tankını hediye ediyorlar sanırım. Adamdaki tavırlara bak! Bu hayatta patronun kardeşi olacaksın arkadaş!

Emir de en az benim kadar şaşırmış duruyordu. Birbirimize öylece bakakaldık. Sanki zaten her şey karmakarışık değilmiş gibi bir de bu insanların tavırlarını, hal ve hareketlerini ve düşüncelerini çözmeye çalışmak fazla yorucuydu. Özellikle şu evde yaşayan ya da yaşayanlarla kan bağı olan insanlar normale göre daha gizemli gibiydi. Hep bir hallenmeler, hep bir egolu tavırlar. Ne bu be! Netlik nereye kaçtı?

Söylenmelerimle beraber ben de aynı Aras'ın yaptığı gibi hızla evden çıktığımda onu telefonuna dalmış bir şekilde arabaya yürürken buldum. Hava üzerimdeki mini eteği giymek için soğuktu. Yaz mevsiminde olmamıza rağmen daha dün yağmur yağmıştı. Bu yüzden üşümemek için koşarak arabanın yanına gittim. 

"Bir sorsaydın senin gelmeni istiyor muyum?" Dememek için çok büyük çaba sarf ediyorum. Kendi gibi egosu da iri olan patron kardeşi.

Aras Bey'in arabayı açmasını beklerken gözlerinin parlayarak bana dönmesine şahit oldum.

İçimden de olsa saydırmamışım gibi nasıl bey diyiverdim hemen? Olsun, olsun. Olur o kadar. Hep içimde. Hak ediyor ama yani, güzel gözlüm.

Aramızdaki iki adımlık mesafeyi kapatmadan önce eve doğru baktı. Muhtemelen Emir'in gelip gelmediğini kontrol ediyordu. Gözlerimi kısmış ne yaptığını anlamaya çalışırken kulaklarımın bile hayret nidaları savuracağı o cümle çıktı dudaklarından.

"Birlikte bilardo oynamaya gidelim mi, Ahsen?" Ağzım açık saf saf bakakaldım.

"Ben bilmem ki bilardo." Dedim hayal kırıklığıyla. Dudaklarını büktü ve sonra hoşnut olmuş gibi gülümsedi.

"Öğretirim."



DEKLANŞÖR (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin