BÖLÜM:19

55 2 1
                                    

Hala ne yaşadığımın şokunu atlatamamışken ve kötü olan şu ki bir cevap vermeme fırsat kalmadan Emir yanımıza geldi. Ardından Aras hala istekli bakışlarla cevabımı bekledi ama Emir'in yanında bu konuyu konuşmak istemediğim için arabanın arka koltuğuna kendimi bıraktım. Onun da bu hareketimden sonra gökyüzüne baktığını gördüm. Fakat sonra tekrar bana baktı. Ardından yine gökyüzüne. Bir süre gözleri kapalı kafası yukarda öylece durdu. Gülümsemesi yüzüne yayıldığında ben de istemsizce gülümsedim. 

O da arabaya yerleştiğinde Emir şirkete doğru sürmeye başladı. Çok uzun sayılmayacak bir yolculuğun ardından Uca Holding'i gördüm. Araba durduğunda ilk inen Aras Bey oldu. İtinayla bana sorduğu soruyu düşünmekten kaçınıyordum. Nedeni nasılı kafamı karıştırmaya başlarsa hiç bir şeye odaklanamayacağımı biliyordum. 

Beni tanıyor gibi bakışları, acılarımı biliyor gibi davranışları ve şefkate fazlasıyla muhtaç kalbimi elleri arasında saklamak istediğini belirten sıcacık ses tonu. Bütün bunlar neyi ifade ediyordu? Onun evine geldiğim ilk gün ve şu anda da bariz bir şekilde hissettiğim şey onun beni biliyor ve hissediyor oluşuydu. Anlamlandıramadığım bir çok nokta vardı. Fakat şimdi sadece işimi düzgünce yerine getirmeye çalışmalı buna odaklanmalıydım. 

Bütün enerjim bu düşüncelerle bedenimden alınmış gibi hissettim. Etrafımda ne olup bittiği hakkında fikir edinmek için Emir'e baktım ve onun da bana şaşkın bir ifadeyle baktığını gördüm. 

"İyi misin?" Diyerek evdeki resmiyeti bir kenara bıraktığında bu sefer de ben yüzüme resmi bir yüz ifadesi ve gülümseme yerleştirdim.

"Teşekkürler. Kolay gelsin." Resmiyet akan adeta hiç tanımadığım birine kurulmuş gibi olan cümlelerimin ardından arabadan indim. 

Yüzüne bile bakmadım. Oysa daha iki gün önce yeğenine doğum günü için alacağı hediyeyi birlikte araştırıyorduk. İlk hafta mutfakta birlikte et yapmış, afiyetle yemiş ve doyasıya eğlenmiştik. Hatta moralinin bozuk olduğu bir gün yanıma gelmiş saatlerce benimle konuşmuştu. Arkadaş silmede üzerime tanımam. Mesafeli bir yaklaşım isterse fazlasıyla vermekten çekinmezdim. Kısa bir sürede gayet iyi arkadaş olduğumuzu düşünmüştüm ama yanılmışım. 

Hızla şirkete yürüdüğümde Aras Bey'e yetişmeye çalışıyordum. Kocaman giriş kapısının önüne geldim ve Aras Bey'in zaten orada beklediğini gördüm. Hemen de üzerime alındım. Sonuçta bir teklif sunmuş fakat cevabımı alamamıştı. Sağ elimi saçlarıma götürdüm ve olabildiğince şekil vermeye çalıştım. 

Kapıya doğru ilerlediğimde yine kafasını gömmüş olduğu telefonda ne olduğunu merak ettim. Tam ona sesleneceğim sırada durduğu yerden hızlı adımlarla uzaklaşıp giriş kapısına değil de binanın arkasına doğru yürüdü. 

Aptal gibi hissettim.

Öylesine sorulmuş bir soruydu. üzerinde durulmaması gereken bir şeydi. Önemsiz bir cümleyi kafama takmıştım anlaşılan. Hem koskoca patronun kardeşi kim, ben kim? Yüzüme acı bir tebessüm oturdu. Daha iyilerine layığım, diye geçirdim içimden.  

Onun yaptığının aksine yavaş adımlarla şirkete girdim. Danışmanın hemen oradaki duvarda asılı olan saate baktığımda geç kalmadığımı görmek içimi rahatlattı. Bu gün sadece bir çekim yapacak sonra da eve geri dönecektim. Düzenleme yapmama bile gerek yoktu. 

Şirket her zamankinden daha hareketliydi. Sebebi ise yarın yeni dergi sayısının özel basımının gelecek olmasıydı. Herkesin işi başından aşkındı. Kimseye bulaşmadan bana ayrılmış koca stüdyoya gittim. 

Bir yaz dizisiyle tanınmış ve kısa zamanda bir çok hayran kitlesine sahip olmuş oyuncularla çekim yapmak hoşuma gidiyordu. Genç kızların görmek için çıldırdığı insanların karakteri hakkında fikirlerim olabiliyordu. Hatta bazen kendi sosyal medya hesapları için fotoğraflarını çekmem gerektiğinde bir sürü yorumda sadece benden bahsediliyordu. Birazdan aynen bu kalıplara sığan ünlü oyuncu Can Yaveroğlu  ile tanışacak ardından da bu ayın konseptine uygun şekilde detayları ayarlayıp çekime başlayacaktım. Detayları kendisine de danışmak ve onaylatmak istediğim için bu saate kadar beklemiştim. 

Stüdyonun kapısı tıklatıldığında Can Bey'in gelmiş olduğunu gördüm. Yerimden kalktım ve eteğimi düzelttim. Kısa bir tanışma faslının ardından bu çekimin zorlu olacağı kesinleşti. Adam başlı başına sorundan ibaretti. Detaylar hakkında bilgi verip danışmak istediğimde beni resmen görmezden gelmiş ve telefonuyla ilgilenmişti. Kendileri bir fikir belirtmeyince her şeyi tamamen kendim yaptım ki bence böylesi daha iyi olmuştu. 

Can Bey'i hazırladığım arka planın önünde kadraja girecek şekilde konumlandırdım. Pozları da ona bırakmıştım. Artık bir zahmet onu da yapsındı. Kameramın ayarları ile ilgilenirken sesi stüdyoda yankılandı.

"Girişte köpeğimin sorun olacağını söylediler! İnanabiliyor musun?" Kafamı kaldırıp egosuyla karşılaştığımda resmen Can Bey yerinde yoktu. Adam yerine egosunu bırakmış gitmiş. Ben de egosunun resmini çekeceğim. 

"Çoğu çalışan köpeklerden korkuyor. İşler de yoğun, herkes stresli. O yüzdendir eminim." Kimmiş köpeklerden korkan deseler gösteremem ama işte haklısın demek gelmemişti içimden. Hele şu yürüyen ego nasıl bir tavırla köpeğini girdirmek istedi acaba da olmaz dediler? 

"Bana ne? Benim çocuğum ulan o!" Sinirle bağırınca irkildim. Bir anda bana doğru döndüğünde az daha dekorlar bozulacaktı.

"Aman, Can Bey." Dedim endişeyle fakat sözüm kesildiğinde susmak zorunda kaldım. 

"İyiyim, bir şeyim yok. Hemen panik olma sende." Sert bir tavırla konuştuğunda sabrım taşmak üzereydi. Fotoğrafçıyız diye gördüğümüz muameleye bak! Utanmasa korktum diye dövecek.

"Sizin iyi olduğunuzu görüyorum zaten. Dekora zarar gelir diye panikledim. Yanlış anlaşılma olmasın yani." Dedim ve gülümsedim. Kızaran yüzünü izlemek keyfimi yerine getirdi.

"Ne dedin?" Tekrar bağırdığında bu sefer kadrajdan çıktı ve yanıma doğru adımladı. Öfke problemleri olduğu barizdi. Şu an karşımda gördüğüm manzara sağlığı yerinde hiç bir bireyin göstereceği hareketleri barındırmıyordu. Bir de üzerime yürüyor. Bu gün herkes garip. 

Korkutucu bakışları beni tetikledi ve çenemi kaldırdım. Omuzlarımı dikleştirip yüzüne cesurca baktım. Tam şu anda o deli kanımı damarlarımda ılık ılık akarken hissediyordum. Tek bir tetikleyici cümlesiyle ağız burun dalardım.

"Ne söyledin, dedim!" Gereğinden fazla yakınımda durduğunda kolumda bir el hissettim. Gücünün yettiği kadar fazla sıkıyordu kolumu. Yüz ifadesi çıldırmış bir insandan farksızdı. "Konuşsana kızım!"

"Bırak be manyak herif." Daha çok sıktı. Canımın acısı gözlerimin dolmasına sebep oldu. "Bıraksana!" 

Bir küfür savurdum çünkü çok daha fazla canımı acıttı. Ellerimle itmeye çalıştıkça canım yanıyordu. Ağzımdan bir çığlık çıkacağı sırada önce Can'ın elini kaldırdığını gördüm, refleksle kafamı yana çevirdim, ardından ise kolumdaki elin tenimden ayrılmasına neden olacak bir şey oldu. Can'ın yüzüne bir yumruk indi.

Öfkenin ateşi Aras'ın maviliklerine düşmüştü.





DEKLANŞÖR (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin