Kapımdan içeri sızan ışık, hücreme gelen uğultulu bir ses, özgürlüğüme vurulan kelepçenin acısını; ancak uğultulu ışıktan gelen kabın içerisindeki lokmalara muhtaç kaldığında anlarsın. Benim sıram bu dervişliğin bilmem kaçıncı mertebesinde, karanlıklardan gelen amansız gözler, sisteme savrulan onlarca argo sözler ve zalim kokan duvarlar.
Söyler misiniz bu can bu hayatın kaçıncı mektebinde
Şimdi ise ellerim bağlı ama olsun, canımı bu zindana bağlayalı aylar oldu. Sorarsanız fazla da yabancılık çekmiyorum fanusumun içerisinde. İnsan her şeye alışan bir yaratıktır derler, sanırsam söylenen sözlere kulak vermeliyim, aynı yerin gökyüzünde parlayan yıldızlarla dostluk kuralı neredeyse uzun zaman oldu. Umutlarımı bağladığım uçurtmanın tellere takılması pekte beni şaşırtacak bir durum değil aslında.
Zamanla düşmanım bu aralar akrebin yelkovana yaptığı kahpeliğin farkındayım ama ona da aldıracak zamanım yok.
Zaman denilen iktidar gardiyandan çok beni esir alır, elbet benim de bu hücrede bir gün izim kalır.
Yadırgadığım kalbimin hatalarının sonuncusu mudur? Bana ikram edilen fare kokusu, hangisidir bu patavatsızların bana hak talep eden yolcusu.
İşte şimdi yine istediler ellerimi, karanlıktan gelen siyah gözlerimyi.
Vedanın bu cana yapacağı en yüce döşeği
Bir ip ve hatıralar hayatıma karşı gelen çakralar, inanıyorum bu yol beni özgürlüğe karşı şart koyar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TİZ
RandomMezar taşlarından yaptığım özgürlüğümün, rıhtımındaki tevakkuflar zihnimi körpe adalete yakıştırılmış bir yalan gibi ele alıyor.