Wattpad üzerinde daha önce karşılaşmadığım yeni bir fantastik türüyle geldim. Konusu ve içeriği sıkça görmediğim yapıtlar arasında. Umarım kitaba bir şans verirsiniz, düşüncelerinizi yorum kısmında belirtmeyi unutmayın lütfen :)
Başladığınız tarihi bırakabilirsiniz...
Keyifli Okumalar!
Media/ Brielle Ellis
"İyi günler, Bayan Ellis."
Başındaki postacı şapkasını saygı duyduğunu belirten bir şekilde çıkardı. Beyaz şapkası, mavi motiflerle süslenmişti. Şapkanın etrafını çevrelediği motifler Olimpos'un, her bir tanrıyı simgeleyen; yıldırım, güneş, mızrak, yılan gibi sembollerinden oluşuyordu.
Bu şapka, postacının başkentten gönderildiğini gösteriyordu. Yol kenarında bekleyen toz pembe renklerin oluşturduğu, dört pegasusa bağlı arabadan söz etmiyorum bile!"Buyrun."
Annem, hiç beklemediğimiz bu postacıya hayretler içinde bakıyordu. Olimpos ülkesinin, neredeyse unutulmuş kasabalarından birine başkentten birinin gelmesi, yüz yılda bir görünürdü. Üstelik, bunun sayılı açıklamaları vardı: idam kararı veya Melez Kampı'na giriş gibi.
Postacı, sadece birkaç mektubun olduğunu gördüğüm, büyük çantasını açarak zorlanmadan bulduğu mektubu anneme uzattı.
"Bayan Ellis'i aramızda görmekten mutluluk duyarız."Beni tanıyormuş gibi, kapıyı açan annemi sorgulamadan konuşmuştu. Gülümseyerek söylediği cümleyle adımı tekrar duymam heyecanımı iki katına çıkardı. Postacı kısa bir referans yaptıktan sonra motifli şapkasını tekrar başına geçirdi. Sokağa uzanan taşlı yolda yürürken oldukça zorlanmıştı. Arabaya binerken, çevresiyle ilgilenmeyen, normal birine göre boyu kısa, fötr şapka ve takım elbisesinin ayrı bir hava kattığı şoförün pegasusları ustaca havalandırmasını izledim. Gökyüzünde süzülen pegasus kısa sürede gözden kaybolmuştu.
"Konuşmamız gerek, Ellis." annem sesi çatallaşmış bir şekilde konuşmaya başladığında, gizlendiğim kapı pervazından çekildim. Ses tonu, mektubun kötü olduğunu düşünmeme yol açmıştı.
Az önce çekildiğim kapıdan içeri girdiğinde dalgın olduğunu gördüm. Hemen ardından korku ve merakla annemi takip ediyordum. Yıpranmış koltuklardan birine oturduğunda karşısındaki tekli koltuğa geçmiştim.
"Melez Kampı'na çağırılıyorsun." dedi ses tonu daha da kötüye giderken. Sanki biri onu silah zoruyla konuşturuyor gibiydi. Kalbimin teklediğini hissettim. Korkmaya başlamıştım.
"Nasıl yani?" diyebildim birkaç dakikalık sessizlikten sonra. Bildiğim kadarıyla melez kampına yarı tanrılar, bazen nitelikli insanlar bazen de tanrıların çocukları çağırılırdı. Babamı hiç görmesem de tamamen insan olduğuma neredeyse emindim. Kendime özgü, savaşçı niteliklerim yoktu. Annemin herhangi bir tanrı olmadığı düşünülürse neden çağırıldığıma anlam veremedim. "Bir yanlışlık yapılmış olmalı." diyerek devam ettim düşüncelerimin arasından.
"Hayır, tatlım." Annem elini kucağımdaki elimin üzerine koyup sevecen bir tebessüm takındı. Tıpkı ses tonu gibi, gülüşü de zorakiydi. "Bu konuşmanın bir gün yapılacağını bilmeliydim. Sonsuza dek saklanamazdık."
Söylediklerine anlam veremiyordum. Elimdeki elini geri çekerken, uzun bir konuşma yapacağını belirtir şekilde sabırla nefes verdi. Bense onun aksine, sabırsızlıkla söylediklerini dinlemeye başladım.
"Bak, Ellis. Tanrıların uzun yıllar sadece birbirlerinden çocuk sahibi olduğunu biliyorsun." Araları kırlaşmış açık kumral saçlarını geriye atarken anlatmamak için zaman kazanmaya çalışır gibiydi.
![](https://img.wattpad.com/cover/301276915-288-k451033.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zeus'un Kızı
FantasyEllis, yeni ismiyle Brielle, hiç tanıma fırsatı bulamadığı babasının göktanrı olan Zeus olduğunu öğrenir. Hera'nın lanetinden korunabileceği tek yer olan Melez Kampı'na çağırılır ve tanrı güçlerini kontrol etmeye çalışır. Fakat Ellis'in bilmediği bi...