"Adamı görmeniz lazım ama!" Changbin'in kahkaha tufanı herkesi esir alırken elimdeki bardağı döndürüp arkama yaslandım.
Koskoca bir yıl boyunca aklıma gelmeyecek kadar kişi girmişti hayatıma ama dışarı çıkmak için bile hala Changbin'in iteklemesine ihtiyacım vardı.
"Az daha asıl toplanma sebebimizi unutturacaktınız bana." dedi Changbin uzun masanın en başına geçip.
"Yeni ceza hakimimiz Han Jisung, aramıza hoş geldin!"
Büyük alkışlar arasında hızlıca teşekkür edip herkese tek tek gülümsemeye çalıştım.
Koskoca sekiz ay taşrada çalıştıktan sonra Changbin'in yeni görev yerine tayin istemiştim. Kurumdan ayrılış, evrak işleri derken çoktan bir seneyi doldurmuştum bile evimden uzakta.
Kilo almıştım, Changbin beni spor salonuna yazdırmıştı ve hukuk dergileri için makaleler yazıyordum.
İnsan en devam edemem dediği anda bile bir şekilde nefes alıyordu, öğrenmiştim.
Kendimi yalnız bırakmıştım ilk başlarda. Sanki yabancı bir siluet gibi gölgemde yaşıyordum. Deniz kıyısına gidip uzun uzun yürüyordum ama kendim için değildi. Sanki hala bedenim ona aitti de; ben sadece küçük bir alana ruhumu sıkıştırmış gibiydim.
Kocaman evimde tek odada yaşıyordum hala. Salonda o ders çalışıyormuş gibi sessiz yürüyor, kapıları yavaşça açıyor, müziği hep kısık seste dinliyordum.
Fakat alıştım hepsine. Salondaki her koltukta oturdum uzun uzun. Komşularım sövse de son ses açtığım şarkılarda tek kişilik yemekler yaptım.
Fal bakarken mesela hiç onu getirmedim aklıma, niyetlerimde anmadım. Pembe kuvars kolyem nerede hatırlamıyorum bile.
Koca koca bitkilerle doldurdum evimi. Yine de hala sokağın sonundaki kiliseden gelen tütsü kokusu beni çarpıyordu.
Ama ondan da kurtuldum, o kasabada kendime küskün kalmış yanlarımı tek tek buldum, öptüm, sarıldım, yara bantlarını yapıştırdım.
Ve şimdi artık bir insan olarak gülümseyebiliyorum, gülümseyebiliyordum.
Ta ki Changbin bana sıkıca sarılırken koca bir insan grubunun ortasında oturduğumuz kafeye girene kadar.
Kalbim tekledi. Çok korktum, inşa ettiğim her şey param parça olacak sandım. Changbin'in kolları arasından hiç çıkmak istemedim o an.
Fakat oldu işte.
Oluverdi ve ben bir heykel misali donup kaldım karşısında.
Anında fark etti beni. Gülen gözleri gözlüklerinin ardında kalmıştı. Saçları uzamış, dalgalanmış yüzü büyümüş kilo almıştı. Üstünde hiç çıkarmadığı pamuklu hırkalarından birisi vardı yine. Ameliyathane takımının üstüne giymişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Carmela! jeongsung
Teen FictionIf this was meant for me, why does it hurt so much? And if you're not made for me, why did we fall in love? If I'm not mistaken, then I was the last to know. And if you return for me, I'd never want for more. [jeongsung]