・。・
izuku'nun anlatımından:
"anne? anne kuçak. anne, anne?"
hayır efendim, yok sana kucak falan. iyice alıştı tabii kucakta gezmeye. o ayaklar boşuna mı var, yürü paytak paytak. umursamadan bulaşıkları yerleştirmeye devam ettim. ısrarla eşofmanımı çekiştiriyordu. senin bu inadın kime çekti acaba?
ah, tabii ki de bana. annesi kılıklı kızım benim. bana çekmeyecekti de kime çekecekti? o alfa babasına mı? tanrı korusun, babası gibi çapkın olursa naparım ben!
aslında ikinci cinsiyetinin alfa veya beta olması daha iyi olabilirdi. benim gibi bir omega olupta hayatının kararmasını istemezdim. göründüğü gibi kolay değildi. küçüklüğümden beri başıma gelmeyen şey kalmamıştı.
"anne!!? kuçak istiyoyum ben! kuçak, kuçak!"
çığlıklar atarak ağlamaya başladığında seslice nefesimi bıraktım. sesi resmen evin her yerinde yankılanıyordu. hâlâ ayak ucumda eşofmanımı çekiştiren bedenine baktım. büyük kırmızı gözlerinden seller gibi gözyaşı akıyordu. doğduğundan beri kucakcıydı. kucağımdan indirip yatağına yatırdığım anda hemen ağlamaya başlıyordu. neden böyleydi bilmiyordum, şikayetçi de değildim. ama sürekli de böyle olmazdı ki.
of, yapma böyle. o gözyaşlarına nasıl kıyayım şimdi ben? benimde gözlerim dolduğunda lanet ettim. bu küçük afacan işini biliyordu. eğilerek eşofmanımın ırzına geçen miniğimi kucağıma aldım. çığlıklarını anında kesmiş, gözyaşlarını elinin tersiyle silmişti. kollarını bana doladığında küçük nefes alışverişlerini boynumda hissettim. arada bir iç çekişleri kulağıma ulaşıyordu.
"pişş, pişş. iyi misin? rahatladın mı bakalım?"
kollarını sıkılaştırarak kafasını daha çok gömdü omzuma. ortada büyük bir şey de yoktu ki, enaki fazla nazlıydı. istediği olmayınca yeri göğü inletirdi.
"anne, koku küşel."
gülümsedim. ah, bebeğim. sen bir de kendi kokunu gör. onu ilk kucağıma aldığım günü hatırlıyorum da, hayatımın en güzel günü olabilirdi. sanki tanrı onca şeye rağmen bana yanında olduğunu göstermek için cennetten bir melek göndermişti de bu miniği hayatıma sokuvermişti. o kadar güzel kokuyordu ki... burnumu boynuna gömüp kokusunu içime çekmek en sevdiğim aktivite olabilirdi.
o alfayla birlikte olduğum için pişman mıydım, evet. ama ne olursa olsun o alfa sayesinde enaki de vardı. bütün pişmanlığımı silip süpüren kişiydi enaki. bütün günüm ona bakmakla geçiyordu. bir sıkıntım yoktu, bunu seviyordum. o benim kızımdı. hayatıma anlam katan tek şeydi. onsuz ne yapardım, bilmiyorum. kendimi kilitlediğim o karanlık kuyudan bir çırpıda çıkarıvermişti beni.
hamile olduğumu öğrendiğimde ne yapacağımı bilememiştim. sevinmek isterdim ama aksine korkmuştum. kendimi bile koruyamazken karnımdaki canlıyı nasıl koruyacaktım ki? tek başıma nasıl bakabilirdim ona? bakugou'ya söylemek istesem de söyleyemedim. aldırmamı ister, onu benden koparır diye.
zor olmuştu, zor olmuştu ama her şeye değmişti. şuna bak! bu küçük bedenin bana sığınması o kadar hoştu ki! korktuğunda, üzüldüğünde, endişelendiğinde, sevindiğinde, heyecanlandığında... her anında ben yanındaydım. küçük, büyük; ne olursa olsun "anne!" demesi içimdeki huzur çiçeklerinin her seferinde tekrar tekrar doğmasına yetiyordu. annelik tarif edilemez bir şeydi. bunun kıymetini bilmeyen insanlardan nefret ediyordum.
"uyumak ister misin, meleğim?"
"kuçakta mı?"
kendimi tutamadan kıkırdadım. "evet, kucakta."
kafasını olumlu anlamda salladığında mutfaktan çıktım. günümüz biraz sıkıntılıydı. bugün biraz geç kalktığı için saatler şaşırmıştı. bu onu huzursuz etmişti, huysuzluğu üzerindeydi. normalde uyku saatine çok vardı ama daha fazla ağlamasını istemiyordum.
enaki'nin uyuması için uydurduğum bilmem kaçıncı ninniyi mırıldanırken aklıma bakugou gelmişti. yazışmamızın üzerindem saatler geçmişti ve tık yoktu. kim geldiyse önemli bir misafiri olmalıydı. yoksa şu anda milyon kez rahatsız etmişti beni. belki de yine seks yapıyordur? bıraktığını söylemişti ama ona belli olmazdı. şerefsiz her zaman şerefsizdi.
düzenli nefes alışverişlerinden uyuduğuna emin olduğum enakiyle rahat bir nefes aldım. yorulmuştu bebeğim. yatağına götürdüğüm anda uyanıp tekrardan ağlayacağını bildiğim için kucağımdan indirmedim. o sırada yükselen kapı ziliyle hızla enaki'ye baktım. uyanmasın tanrım, lütfen! kimdi bu gelen salak!? tanıdığım birileri de yoktu, kim gelirdi bu saatte?
hiçbir şeyden habersiz uyumaya devam ettiğini görünce tekrardan gülümsedim. şükür ki uyanmamıştı. yoksa uzun bi' süre daha uyutamazdım onu. zil bir kez daha çalmasın diye hızla kapıya yöneldim. kim geldiyse umarım önemli bir şeydir. aksi takdirde yumruğumu yüzüyle buluşturmaktan asla çekinmezdim.
içimdeki sinirin aksine sakince araladım kapıyı. dağınık kül sarısı saçlar görüş alanıma girdiğinde şaşkınlıkla gözlerim kocaman açıldı. kırmızı gözlerinin çevresi kızarmış, göz altları çökmüştü. ağladığı belliydi. yeşillerimle kırmızılarını süzdüm. bitik gözleriyle ilk kucağımdaki bedene daha sonra da bana baktı.
mesajlaşırken bir şeyi yoktu, ne olmuştu böyle? yanında iki bavul, dört çanta vardı. istemsizce kaşlarım çatıldı.
"ne oldu, bakugou? bu halin ne?"
çekinerek elini ensesine attı. bir şeyler vardı, bir şey olmuştu. bakugou utangaç biri değildi. kesinlikle. daha çok insanların laflarını ağzına geri tıkmayı severdi. böyle yaparak kaç kalp kırmıştı kim bilir.
"rahatsız ettim ama şey, acaba evinde bana da yer var mı? uhm... evden atıldım ve... senden başka kimsem yok. demek istediğim şey... ben... of! izuku sizinle kalabilir miyim?"
sanırım yavaştan kafayı yiyorum.
・。・
amaris: fazla müsait değildim, bu yüzden bölüm biraz gecikti. kusuruma bakmayın lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
culaccino - bakudeku
Fanfictionbakudeku [omegaverse, yarı texting, özgünlüksüz au] alfa katsuki x omega izuku +81**: bakugou katsuki, seni boktan alfa. geçen yaz bir kızın oldu, tebrik ederim. baba oluşunu kutlayalım istersen, ha? (görüldü) 📌uyarı: karakterlerin hepsi reşitti...