Merhaba, umarım beğenisiniz.
Medyadaki şarkı hikayenin bir tür ilham kaynağı.
Panic!At the Disco-Miss JacksonPanik.
Motel odasının kapısını açıp içeri girdiğim anda titreyen ellerimi tutunacak bir şeyler ararcasına ileriye uzattım. Ter içinde kaldığımı hissedebiliyordum, dışarıda hava neredeyse eksilere ulaşırken.
Panik.
Ve flaşlar patlar. Bulanık görüşüm arasında beyaz alevler.
Saçlarımı parmaklarım arasından geçirdim, içimde git gide büyüyen kusma isteğiyle birlikte iki büklüm kaldığım kapı eşiğinden birkaç adım ilerleyip odanın yarısını kaplamakta olan geniş yatağın bembeyaz çarşaflarına tutundum. Burada her şeyin yerini ezberleyecek kadar kaldığım için şanslıydım çünkü şu anda bir takım renkler dizisinden başka bir şey göremiyordum.
Panik.
Saframın boğazıma tırmanan yakıcı tadı.
Flaş.
Hızla ayağa kalktım ve doğruca banyoya koştum. Kirli aynanın karşısına geçerken titreyen parmaklarım musluğu kavradı ve döndürdü. Yakıcı soğukluktaki su, beraberinde ellerime bulaşmış olan kanı, lavabonun dibindeki, kafesi andıran kapkara delikten akıttı gitti. Gözlerimi kırpıştırdım ellerimi kirleten sıvıyı yeni fark edercesine ve başımı kaldırdım. Saçlarıma, yüzüme bulaşmış kırmızı lekeler ve yuvalarından fırlamış bir çift ela göz. Rengin somutlanmış hali gibiydi. Yalnızca kırmızı ışığı yansıtan bir sıvı. Sadece bunda ibaret.
Şuh bir kahkahayla irkildim.
Panik.
-Bu fazla dramatikti, üzgünüm...
Banyo kapısına dayanmış, üzerinde, çıplaklığını örtmek için giyiverdiği, eski, gri bir hırkayla karşımda dikiliyordu.
Onu süzdüm. Sonra ellerime baktım. Serbest çağrışım. Bingo! Suç.
Burada ne aradığını sormak istedim.
Kirpiklerini kırpıştırdı, banyonun ve ana odanın sarı ışıkları birbirinden farklı tondaydı, bu yüzden elmacık kemiklerinde tuhaf bir gölgelenme oldu. Bunun bir rüya olduğunu düşündüm. Önüme dönüp hala kandan arınmamış ellerime doldurduğum suyu terden sırılsıklam olmuş yüzümle buluşturup gözlerimi birkaç saniye kapalı tuttum. Su hala ellerimden kanı temizlemeye çalışırken başımı kaldırdım. Bulanık aynada gözlerimiz buluştu ve onun gülümsemesi genişledi.
-Sakinleş...
Panik.
Aniden başlayan otonom sinir sistemi aktivitesiyle beraber baş dönmesi, çarpıntı, titreme, sararma, kusma, idrar yapma arzusu duyma semptomlar bütünü.
Panik.
-Atak geçiriyorsun.
Titreyen elimi olabildiğince sabit tutmaya çalışarak musluğu kapattım. Suyun sesi kesilince odadan gelen cızırtı sesi belirginleşti. Onu görmezden gelip yanından geçtim ve yatağın hemen dibindeki alçak masada duran kocaman, tüplü televizyonun önüne çöktüm. Yanan gözlerim, kare şeklindeki ekrana sabitlenirken kapıya dayanmayı kesip bezginlikle bana döndüğünü hissedebiliyordum. Gözbebeklerim sonsuz bir döngü içinde akıp giden karıncalı yayına odaklamışken kıpırtılı mavi ışıklar yüzüme, kirli gömleğime, diz çekmemle daha da kırışan kumaş pantolonuma yansıyor, renk algımı hepten yitirmeme sebep oluyordu.
-Ben etkisi çabuk bir müsekkini tercih ederdim ama böylesi de uygun tabii, dedi sağıma çöküp. Odaklanmak...
İncecik, kemikli parmaklarını ekranın yanında sıralanmış olan en büyük düğmeye uzatıp frekansla oynamaya başladı. Ekranda kısa süreliğine değişen renkler sonunda griye döndü.
Sonra tekrar uzandı kolu ve televizyonun tepesinde duran metal içki şişesini aldı. Tırnaklarında birazı soyulmuş siyah ojenin izleri vardı. Şişeyi iki yana salladı, içinde bir şey var mı diye. Boş olduğunu fark edince gözlerini devirip yatağa oturdu.
Ekrandan ayrılıp tekrar telaşa kapılmaya cesaret edemeyen gözlerim, bu hareketiyle ona kaydı, hırkasının rasgele iliklenmiş düğmeleri, bembeyaz tenine gizlenmiş şehvet kıvılcımlarını alevlendirirken dizine vurdu, davetkarca. Sırtımı, demir ve eski bir iskeletle üst üste geçirilmiş beyaz çarşafların kapattığı bir şilteden ibaret olan yatağa dayadım ve başımı dizine bıraktım perişan bir halde. Parmaklarını darmadağınık -ve muhtemelen kan bulaşmış- saçlarıma attı, gereğinden biraz daha uzun olan tırnakları, kafa derime geçerken bir kolumu bacakları arasından geçirdim. Sağ bacağına dokunan parmaklarım diz kapağına kadar tırmanıp tutkudan uzak bir istekle teninde gezindi. Saçlarımı karıştıran elleri sertleşirken acı çekmekten bile keyif alabilecek haldeydim. Bacaklarında gezinmeyen sol elimle pantolonumun cebinden çakmağımı ve sigaramı arandım acelesizce.
Yatağın ortasında duran ağır, yeşil renkli bir küreye benzeyen küllüğe uzandı.
-Bir ara şunu boşaltsan iyi olacak...
Tek elimle becerebildiğimce yaktığım sigaramı dudaklarım arasından çektim ve diğer bacağına koyduğu küllüğe bir tutam kül serptim.
-İyisin, değil mi, diye sordu alayla, sanki önemsiyormuş gibi.
Sigarayı tekrar dudaklarım arasına alıp, "nikotin ve kötü olan her şey" tadında bir ikinci nefes daha çektim. Yavaşça, duvarda asılı olan biçimsiz tabloya doğru verdiğim uzun ve sabır dolu bir nefesin ardından,
-Polisler birazda gelir, diye mırıldandım. Üstüne bir şeyler al.
Güldü,
-Bu çok komik.