Merhaba, umarım okuyan birileri vardır. (Varsa bi yorum yapıversinler, e mi?)
Bölüm şarkısı Arctic Monkeys-You're So Dark
Neredeyse kapanacak kadar ağırlaşmış gözkapaklarım altından kıyafetlerini çıkarmaya başladığını görmek, nedense şaşırtmadı beni. Vücudu bütün kumaşlardan arınıp tertemiz kalınca kıpkırmızı gülümsedi bana. Rujunun metalik tadını dudaklarım arasında hissetmek istedim, belinin kavisini arzulayan ellerim ona doğru uzandı. Sağ omzunda toplanan dağınık, simsiyah saçlarını geriye savurdu, bukle bukle düşürdü omuzlarına. Bir çift mavi göz, karanlığı ikiye yarıp gözlerimle buluştu. Gülümseyerek gözlerimi kapattım. Elleri yüzümü kavradığında dudaklarımı aralayıp ellerimi, ensesinden başlayıp beline kadar inen belli belirsiz oyuk yolda gezdirdim. Ve kıpkırmızı öptü beni, metalik tat yerine şehvetin yakıcı tadını hissettim. Elleri çabucak düğmelerimde gezinip beni de çıplak bırakırken kalçasını kucağıma ittim. Teni fazlasıyla pürüzsüzdü.
Dudaklarını boynuma değdirdi bir anlığına ve ben pantolonumun kemerini sökercesine çıkarıp kıvrak vücudunu kendime bastırdım. Dilinin ucunu köprücük kemiklerimden adem elmama kaydırıp çeneme ıslak bir öpücük bıraktı,
-İstiyor musun?
Burnumu boynuna gömdüm, kokusunu hissetme arzusuyla yanıp tutuşarak, saçlarından kavramışken onu ve ellerimi dümdüz karnından aşağıya indirdim.
-Evet, diye fısıldadım, nefesine yetişmek için yanıp tutuşan nefesimle ve dudaklarının ıslaklığıyla kirlettim dudaklarımı.
Omuzlarıma tutundu inleyerek ve ben başımı geriye attım.
Kapı, yıkılırcasına çaldı.
Korkuyla doğruldum. Gözlerim beyaza boyalı kapıya takıldı kaldı, ta ki ahşap kapı tekrar gürültüyle sarsılıncaya kadar.
-Kapıya bak, diye fısıldadı, ya da ben öyle düşündüm.
İç sesimle varlığı öylesine iç içeydi ki, anında ayağa kalkıp kapıyı açtım.
-İyi geceler, diye başladı pansiyonun sahibi; kısa boylu, zayıfça bir adamdı ama nedense hiç de ufak tefek görünmüyordu. Kuzeyden fırtına geliyormuş, radyoda söylediler. Birkaç saatliğine elektrik kesintisi olabilir. Size tavsiyem, gece boyunca uyumanız fakat yine de...
Sonlara doğru önü açılmış kirli gömleğime ve apar topar yukarı çektiğim pantolonuma kayan gözleriyle birlikte sesi de kısıldı. Dağınık saçlarıma da göz atıp,
-...Yine de, şunlar yanınızda bulunsun, dedi.
Bana uzattığı peluş battaniye ve kocaman, beyaz renkli lambayı alırken,
-Teşekkürler, diye mırıldandım.
Tekrar üzerime bakınca söyleyecek bir şeyler bulabilmeyi istedim, ama o benden önce davranıp,
-Fırtınalı zamanları hiç sevmem, diye canı sıkkın bir halde ofladı. Derler ki, bütün o kötü aura etrafa yayılırmış.
Ellerini havadaki "kötü aura"yı kovmak ister gibi sallayıp yüzünü buruşturdu.
-İnandığımdan değil tabii, ama kötü ruhlardan da söz edenler var.
Bunu çok saçma bulduğunu göstermek ister gibi yandan güldü, ben de cesaret bulup usulca güldüm, desteklercesine.
-Yine de dikkatli olmak lazım,
Elini kabanının altında, bel hizasında bir yere vurdu,
-Her ihtimale karşı.