Kapa gözlerini...

189 26 4
                                    

-Başın belada mı?

Akşamın on bir buçuğunda evde ve ayık vaziyette olması yeterince tuhaf değilmiş gibi, bir de beni sorguya çekiyordu ki onun bunu yapması en son isteyeceğim şeydi çünkü hadi ama, en yakın arkadaşımdı ve bir şeyler ters gidiyorsa kesinlikle anlardı.

-Polisler seni sordular. Bak, ıımm...

Sıkıntıyla etrafa bakındı,

-Her zamankinden daha da delice bir şeyler yapmadın, değil mi?

Panik.

-Birkaç günlük kaçamağınızda ters giden bir şeyler oldu mu?

Gece'yle vals yaptık, benimle dans etmeyi sever, biliyorsun.

Sakin kal.

İçimi çektim,

-Hayır, hiçbir şey olmadı. Beni neden aradıklarını bilmiyorum.

Birkaç saniye bana baktı, sonra oflayarak sarı saçlarını parmakları arasından geçirdi. Polislerin ona ne söylediğini merak ediyordum. Neden bu kadar sıkıntılı görünüyordu?

Aniden durup bana döndü,

-Jess nerde?

Gözlerindeki "Yoksa?..." diye haykıran bakışın anlamını çözemeden cevap verdim,

-Bilemiyorum, orda burda sürtüyordur. Onu bilirsin.

Başını salladı.

Onu bilirdiniz, bir kere tanıdınız mı. Bir gülümsemesi içinizden bir çok şey götürürdü ve o her zaman farkındaydı bu etkisinin. Varlığı, ruhumla, düşümle ve gerçekle sonsuz bir döngü içindeydi. Onu yaratacak kudretin bütünlüğüyle parça parça olmamak mümkün müydü?

-Nereye gitmiştiniz? Yani birkaç gece önce?

İşaret ve başparmağımla burun kemerlerimi ovmaya başladım.

-Bir motele.

Bir süre bana baktı,

-Yorgun görünüyorsun, biraz yatsan iyi olacak.

Ve sonra odasına geçti.

xxx

-Benim canım sevgilim, sana aşık olduğumu görmüyor musun? Neden bana bunu yapıyorsun?

Gözlerini devirdi, saçları söz dinlemez bukleler halinde omuzlarına düşüyordu. Bana cevap vermeden sigarasını sarma işine geri döndü.

Beni kışkırtıyor.

Yapamayacağımı sanıyor.

Yapabileceğimi bilmesi gerekli.

İrkilerek uyandığımda sabah olmak üzereydi. Ben de salondaki koltukta iki büklüm uzanmış, kan ter içinde, derin nefesler alıp veriyordum. Sakinleşmeye başladıkça rüya daha az dehşetengiz bir hal alıyordu. Gözlerimi kapatıp unutmaya çalıştım fakat bedenimi titreten sesler, bunu bekliyormuş gibi kulaklarımı doldurdu,

-Benim canım sevgilim. ... görmüyor musun!? ...Hayır hayır yapma! Dur! Kim olduğunu bilmiyorum... Kim olduğumu bilmiyorum. ...Hayır, kes şunu!

Gözlerimi sıkıp ellerimi kulaklarıma bastırdım.

-Kimdi o? Hayır, bilmek istemiyorsun... Hayır, ah! ...Üzgünüm, bu fazla dramatikti. Bana anlayabileceğim bir şey söyle. Kim olduğunu bilmiyorum.

-Bilmek istemiyorsun.

Kafamın içinden fırlayan sesler arasında gerçek bir fısıltının kulağıma ulaşmasıyla bağırdım. Güldü,

-Korkma canım, sadece bir kabustu.

Ayağa fırladım,

-Ne zaman geldin? Sana ka-kapıyı...

-Şu sarı kafalı arkadaşın açtı, dedi gülümseyip. Sevgilim, küçükken de böyleydin sen. Ne zaman bir kabus görsen çok korkar, annenin yanına giderdin.

Bana "sevgilim" demiş olmasının yarattığı şaşkınlık bir yana, bunu nereden biliyor, diye düşündüm korkuyla. Ama muhtemelen kafayı çektiğimiz bir ara ona kendim anlatmışımdır diye düşünerek üstünde durmadım.

-Saatlerdir uyanmanı bekliyorum, sevgilim...

Gülümsemesi ona ait olamayacak kadar masumdu. Gösterişsiz. Hatta neredeyse samimi diyeceğim. Ben de gülümsemekten kendimi alamadım.

-Bekledin demek...

Usulca kollarımı doladım ince bedenine ve beraberce kanepeye uzandık. Nedense derin bir özlem hissettim, dahası, ona sarılmak bile dindirmiyordu hasretimi. Saçları arasında gezdirdiğim dudaklarımı usulca yüzüne getirip dudaklarıyla birleştirdim. Şu ana kadar hiç böylesine yavaş ve... Sevgi dolu öpüşmemiştik. Birbirimizi dinleye dinleye. Dudaklarımız, dudaklarımızın arasına söylenmemiş aşk şarkılarını fısıldıyordu adeta. Ellerimi sırtında gezdirdim. Omuzlarına aldığı hırkanın sökülmüş iplikleri avuç içlerimi gıdıklarken kirpikleri yanaklarıma sürtündü; açma gözlerini, demek istedim. Gözlerini açarsan ben de gözlerimi açarım ve o zaman bu rüya biter. Böyle kal benimle. Gidersen üzülürüm.

Yavaşça geri çekildi, gözlerinde şu ana kadar hiç görmediğim, adeta durgun denilebilecek bir bakış belirdi. Huzurla hüznün harmanlanmış mavisindeydi şimdi gözleri.

Sonra zil çaldı ve aynı anda kapıya baktık.

Kollarım arasından sıyrılıp,

-Ben içeri geçeyim, diye mırıldandı. Beni görmesinler.

Nedense söylediği çok mantıklı geldi ve başımı salladım. Eğilip onu son bir kez öpmeme izin verdi ve arkasını döndü. Bir göz kırpmalık zamanda yok oluverdi.

Kapıyı açtım.

-Jessica Jackson'ı öldürme suçundan tutuklusunuz.

PanikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin