Tüm bu hafızamı zorlayan şeyler olmadan önce yaşadığım yere dönmek, hiçbir zaman bir yerleri benimsemek gibi bir hataya düşmemiş olan benim için bile rahatlatıcıydı. Ev arkadaşım, yokluğumu bile fark etmemiş olmalıydı, odasında, mosmor bileklerle yarı baygın bir halde yatıyordu. Kirli sarı saçları yüzüne düşmüş, açık mavi gözlerinin önünü kapatmıştı. Fakat ıslak görünümlü tutamlar arasında fıldır fıldır dönen gözlerini fark edebiliyordum. Jess, tek kelime etmeden yerini çok iyi bildiği yatak odama süzüldü ve ben de ürkütücü görünümlü keş arkadaşımın yanına gittim.
-Sıkı bir geceydi, ha?
Gözlerimi odasına kadar yayılmış olan pislikte, bir partiden kalanlarında gezdirdim.
Sandığımdan daha ayık olduğunu gösterircesine sırıttı.
-Seninki daha sıkı geçmiş gibi görünüyor.
Kısa bir panik anı. Xanax'ın etkisini geçmeye başladığının göstergesi.
-Ne demek istiyorsun?
Sesimin savunmacı çıkmış olması bile fazlasıyla teşhirciydi fakat onun bunu fark edemeyecek kadar "kafası uçmuş" vaziyette olmasını umdum.
-Jessica ile iki gündür kayıpsınız, dedi, belli ki yokluğumu -yokluğumuzu- fark etmişti.
Sonra doğrulup saçlarını yüzünden çekerek pencereden içeri giren güneş ışığına baktı. Sabahın ilk saatlerinde olduğumuzu anladığında,
-Ya da üç gündür, diye mırıldandı. Ben de son kavganızın ciddi bir şey olduğunu sanmıştım. Hemen öpüşüp barıştınız demek...
Dokundurmasına keyifle güldü ve ben "son kavga" hakkında belleğimi taradım.
-Benimle oynama Jess, bunu bana da yapabileceğini mi sanıyorsun!
-Seni sik kafalı, istediğimi yaparım.
-Nasıldı, diye sordu yine sırıtkan bir ifadeyle ve ayağa kalkıp üzerindeki tişörtü çıkardı. Bütün gece sürmüş gibi görünüyor çünkü berbat haldesin.
Dolabın kapağını açtı ve giyecek temiz bir şeyler aradı.
Ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdüm.
-Seni hiç ilgilendirmez, sarı kafa, diyerek güldüm ve o hantal hareketlerle boynundan geçirdiği çizgili tişörtün kollarını bulmaya çalışarak,
-Siktir git, dedi. Ben de harika partimin ayrıntılarını anlatmayacağım.
Geçekten de söylediği kadar yorgun görünüp görünmediğime bakmak için banyoya girdim ve gözlerimi aynada sabitledim.
Evet, gerçekten de öyle görünüyordum.
Karmakarışık saçlarım, altları -uykusuzluk ve madde kullanımı gibi sebeplere bağlanabilecek-morluklarla renklenmiş gri-ela gözlerim, solgun tenim, perişan haldeki kıyafetlerim...
Hepsi, geçtiğimiz o korkunç gecenin izlerini taşıyordu. Beni gören birinin aklına gelebilecek iki şey vardı: Seks. Ya da cinayet.
Bu ikisinin karıştırılabilecek olması bile beni ürpertiyordu.
Ve her nasılsa çok da tanıdık geliyordu.
Deja vu.
Ya da panik.
Çünkü her seferinde ölürsünüz.
Odama girdiğimde Jess'in orada da olmadığını görmemle gitmiş olduğunu düşündüm. Sehpanın üzerine hap kutusunu bırakmıştı. Yanında da davetkarca bekleyen bir bardak su.