0.9

105 17 58
                                    

Susuzluktan kuruyan dudaklarını birbirine bastırırken çatlakların oluşturduğu acıdan dolayı yüzünü ekşitti. Elini saçlarına attığında eline sırılsıklam tellerden ter bulaştı. Hafifçe arkasını dönerek diğerlerini kontrol etti. Felix hemen yanında, onun arkasında Jisung ve Changbin, Seonghwa ve Yeosang, Heuning kardeşler ve birkaç kişi daha çölün ıssız sıcaklığı altında ezilip kavruluyorlardı. Her birinin anlında, elleri ve ayaklarından damla damla ter akıyor, saçlarının köklerini ıslatıyordu. O kadar sıcaktı ki ateşinin çıktığını hissedebiliyordu Chan. Ya da vücudunun aşırı derecede ısındığını. 

Başını güneşe döndürdü bu sefer. Artık gözüne bir katil gibi görünen, turuncu ışıklar saçan bu yıldızı sevmiyordu, hatta nefret ediyordu. Üzerinde kanın kırmızısına bürünmüş renk huzmeleri, ona 'kızıl katil' adını takmasına sebep olmuştu. Gözleri acıyınca başını yere eğdi; şimdi de sarı ve kahverenginin bin bir tonunda kum taneleri, güneşin yakıcı ışıklarını yüzüne yansıtıyordu. Bu kum sanki onu içine çekiyor, bir deprem havası yaratarak hareket ediyor gibiydi. Kum taneciklerinin birbirlerini döverek neredeyse her yöne döndüğünü, hatta bir hortum şeklini oluşturduğunu görmüştü. Bunun da seraplardan biri olduğunu düşünüp geçeceğini varsayarak gözlerini kısa süreliğine kapayıp açtı. 

Sıcağın; 40 derecenin, 50 derecenin bu denli yıpratıcı olacağını hiç düşünmemiş, aklından dahi geçirmemişti. Şimdi bu yaşadıkları ona öyle imkansız geliyordu ki. Tüm zamanı boyunca diğerlerine yardım etmişti, daha dün ara verdikleri zamanda, Felix pansumanları halledip yanından uzaklaştığı zaman aralığında düşünmeye fırsat bulabilmişti. Ancak yine de hiçbir şeye anlam verememişti o gün, şimdi de tanrının kırbacı tüm dünyayı vurdu diyerek kendi kendine bir çıkış yolu bulmuştu. Dünyanın diğer yerlerinde hala sağ kalan insanların neler yaşıyor olabileceğini düşünmesiyle sustu. Yine düşünmeye başlayacakken kendisine seslenilmesiyle arkasını döndü.

"Chan! İlerde bir şeyler var!"

Herkesin sesi birbirine karışmaya başlarken Chan Jisung'un sesiyle önüne dönüp ileriye baktı. Sıcaktan dolayı dalgalanmalar görüşünü engellese de önlerindeki köyü görebiliyordu. Yüzüne bir gülümseme yayılırken arkasını dönüp diğer insanlara baktı. Her birinin adımı otomatik olarak hızlanmış, bazıları da topluluktan ayrılarak koşmaya başlamıştı. Chan sonunda içinde yeşeren umutla hepsini gülerek izlerken Felix onun elini tuttuğunda sakince başını çevirdi. "Hadi gel Chan.. Liderimiz.. En çok sen hak ediyorsun, hem de her şeyi." diye mırıldandı genç. Ardından arkasını dönüp Chan'ı çekiştirerek geri geri yürümeye başladı. Chan bir kahkaha attıktan sonra onunla beraber koşmaya başladı. Sıcak rüzgar yüzlerini yakıp geçse de umurlarında değildi bu. Artık yiyecek yemek bulabilecekleri, su içecekleri hatta barınacakları bir yer olacaktı. Şu an bundan daha iyi ne olabilirdi ki? 

Sonunda kum tanecikleri, içinde tozları barındıran oldukça yumuşak bir toprağı andırdığında kerpiçten evlerin arasındaki sokaklardan ilerlediler. Yine herkes birleşti ve toplu bir şekilde hemen birkaç adım ötedeki merkeze adımladılar. Bir arena sahası gibi geniş, çember şeklini almış turuncu toprakla kaplı alana adımlarını bastıklarında bir yandan da her tarafı hayranlıkla inceliyorlardı. Sarı ve turuncunun farklı farklı tonlarına bürünmüştü her taraf ve burada ne ilginçtir ki insan ölüsü bulunmuyordu. Demek ki şehri Clètris'lerbasmamış, onun yerine köylüler buradan kaçmıştı. Etraftaki çoğu şey de bundan dolayı zarar görmemiş olmalıydı. Clètris'lerin kılının değmediği tertemiz, güvenli bir şekilde barınmak için mükemmel bir yerdi. 

"Bu sefer kurtulduk!" dedi Chan seslice. Yanındaki on dört kişinin yüzünden gülümsemeler eksik olmazken onun sözleri ile sevinç naraları yükseldi. 

Clèi |Chanlix [ara verildi] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin