Kuyu 1

2 0 0
                                    


Kuyu – 1

"Kelebek; kuyunun içinde kozasını yırtan bir imge. Kelebek; avuçlarımızda tuttuğumuz geleceğimiz, yeteneklerimiz, sevdiklerimiz..."

Selam ey eski kuyu!

Suyumuzun beşiği; aşkın, vuslatın, ölümün vatanı. Mitolojik surların kemerleri altında uzanan tarihin solgun yüzü. Tarihin, medeniyetin, ufuk tayin edicisinin nefesi.

Her medeniyet bir kuyudan doğar; ateşin yaklaşamadığı kuyu, Yusuf'un atıldığı kuyu... Zümrüt sözlerin ankası. Bin kalpli okyanus gibi meltemle süzülen kuyu.

Kuyuya eğilen şiirlerin gölgesi salkım saçak ve sonra birer birer sönen yıldızlar. Sabah ışıkları ile ürperen toprak ve bütün ümitleri, bütün kaygıları ile yeniden başlayan hayat! Kuyunun en büyük iki dostu; hayat ve ölüm!

Ki her savaştan zaferle çıkmıştır ölüm!

Yalan dünya, kor dünya, zor dünya ve her bir babanın omzudur dünya, kıymeti bilinmeyen babaların ve hiçbir zaman da bilinmeyecek olan. Tüm dünya sığar mı kuyuya? Bilseniz kaç dünya sığdırır kuyuya baba. Kuyular dünyalarla işlenen gece nakışlı bir bakış!

Düzensiz hayatlar ortasında gül açan bir ölüm kuyu!

Balballardan önce filozofların ve şairlerin çağlayan olduğu çağlarda kök salan esrarlı kuyu; düşünce kuyusu, kastların ve paryaların olmadığı sahnede erdemin boy gösterdiği Dedem Korkut menşeli şölen kuyuları, kopuzlarla dans eden ateş halesinde üşüyen kuyu. Bir avuç pırasaya veya havuca değil bütün bitkilere seslenen kuyu, renk ayrımı yok! Bütün insanlar bir! Günümüzde olduğu gibi hayatı felaketlerin en büyüğü saymayan kuyu ve ovalar bereketli; bereketli ve zehirlenmemiş... Kıtlık kapıda farkında mısınız? Kirli ve güdülenmiş beyinlerin kuruttuğu alın yazıları ile yokluk ve yoksulluk kapıda. Dünya şu an içinden çıkılmaz bir kıtlığa koşarak gidiyor, en verimli ovalar kan gölüne dönmüş, kuyular da o dev cüsseli beton bataklığını temizleyemez artık. En hazin olanı da artık huzursuz yürekler ülkesiyiz.

Asırlar öncesindeki saf düzeni hatırlayalım:

Tanrılar doğmamış henüz, onların tahtında bilgeler var!

Kelebek kıssasını duymuşsunuzdur. Bir bilge; her soruya verdiği doğru yanıtlarla devleşen güç! Bütün ahali minnettar ona, çok sevilmekte ve sayılmakta bilge. Kaç bin asır sonra kesinleşen düşünce; bilgi güçtür! Bilge; kaynağı gücün, lambaları çatlatırcasına fışkıran ışık! Kendiliğinden aydınlanan kuyu.

Meyve veren ağaç taşlanır. Bilgeyi kıskanan, ona husumet besleyen biri var. Hamaset ve husumet karşı karşıya. Husumetli olan bilgelik peşinde. Oysa husumet besleyen bilge olamaz. Onun kuyusu sığ ve karanlık, yılanlar sürtünerek geçiyor bacaklarından. Gerçek bilgenin deryasını yakmak istiyor, suyu ve göğü yakan ateş olduğunu zannediyor husumetli. Bir bardak su ile sönmek ne acı!

Husumetli olan kişi günlerce düşünmüş ve sonunda bilgenin bile bilemeyeceği bir soru buldum diye sevinmiş. Avucumun içine bir kelebek alacağım.

"Avucumun içinde bir kelebek var. Canlı mı, ölü mü?" diye bilgeye soracağım, ölü derse kelebeği serbest bırakacağım. Canlı derse, avucumu hafifçe bastırıp kelebeği öldüreceğim ve her iki durumda da bilge sorduğum soruyu bilemeyecek diyerek bilgenin yanına gitmiş.

Heyecanlı ve avucunda kelebek, sormuş bilgeye:

- Avucumun içinde bir kelebek var; bilin bakalım canlı mı, ölü mü?

Bilge, karşısındakinin gözlerine uzun uzun bakmış ve cevap vermiş:

-Kelebeğin canlı veya ölü olması senin elinde, demiş.

Kelebek; kuyunun içinde kozasını yırtan bir imge. Kelebek; avuçlarımızda tuttuğumuz geleceğimiz, yeteneklerimiz, sevdiklerimiz... Kelebek; tercihlerimiz ve seçtiklerimizdir! 

Huzursuz Yürekler ÜlkesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin