Yavaş yavaş yanıma geldi ve kulağıma eğilip "Hadi seninle bir anlaşma yapalım." dedi. Karşımdaki insan kim daha onu bile bilmeden nasıl benden onunla bir anlaşma yapmamı bekleyebilirdi ki? Bu resmen delilik gibi bir şeydi, o da beni tanımıyordu. Ne yapacağımı ya da yapamayacağımı bilmiyordu.
"İlk önce bana ne yaptığını anlat, neden hareket edemiyorum ben?"
"Merak etme geçici bir şey, ben ne zaman istersem o zaman hareket edebilirsin."
"Kimsin sen?" dedim sorgularcasına. O sırada elini şıklattı ve vücudumun serbest kaldığını hissettim. Kolumdan sıkıca tuttu ve beni yokuşun tepesine doğru çıkartmaya başladı.
"Cevap versene, ayrıca beni istemediğim bir yere götüremezsin. Koruluğun çıkışınca her köşede süvariler var bir bağırışımla yanımıza gelirler."
Başını eğip gülümsedikten sonra "En son düşüneceğim şey onlar, ayrıca kendini şanslı say." dedi. Kolum yavaş yavaş acımaya başlamıştı, yokuşum sonuna geldiğimizde onun olduğunu tahmin ettiğim siyah bir at vardı. Kolumu bıraktı, ata bindikten sonra "Hadi, seni bekliyorum." dedi. Açıkçası bu işin nereye varacağını merak ediyordum. Salak değildim, bana zarar vermek isteseydi bunu baştan yapardı. Şimdi kaçsam beni daha sonra bulurdu, işi uzatmanın manası yoktu bundan dolayı ata bindim.
"Nereye gidiyoruz, en azından bunu cevaplasan?"
"Gidince görürsün, ayrıca seni hala tanımış değilim. Kendini bir tanıtsan mı?"
"Sen benim sorularıma cevap vermiyorsan ben seninkine neden vereyim ki?" dedim alaycı bir gülüşle.
Yol boyunca oflayıp pufladıktan sonra geniş bir patikaya geldik. Yolun ilerisinde bir duvar olduğunu görebildim, gün ışığının etkisiyle tam olarak görünmüyordu. Daha da ilerledikçe aslında surlara geldiğimizi fark ettim. Çok telaşlanmıştım ve heyecanlanmıştım aynı zamanda, hayatımda hiç surların içine girmemiştim.
"Surların içine neden giriyoruz." diye sordum meraklı meraklı.
"Of, çok soru soruyorsun." dedi iç çekerek.
Surlar küçük sarımtırak tuğlalardan yapılmıştı ve giriş kapısı kocamandı. Kapının önünde iki süvari duruyordu, kapıyı açtılar ve resmen surların içine girmiş oldum. 5 malikane v şeklinde dizilmişlerdi. Renkleri kremdi ve her birinin kendine ait çok büyük bir alanı vardı. Malikanelerin ortasındaysa masallardaki şatoları andıran bir mimari vardı. O şato gibi olan yapıda kraliyet ailesinin yaşadığını duymuştum, ayrıca Pealiee'nin çalıştığı malikane de bunlardan biriydi. Malikanelerin sol yanında upuzun ve bomboş bir yol vardı. Oradan gitmeye devam ettik. Yolun bir kısmı bahsettiğim yapının önüne çıkıyordu, bir kısmı da haraya açılıyordu ve biz haraya yöneldik. Attan indikten sonra bir süvari geldi ve "Prensim hoş geldiniz." dedi. Şok olmuştum, o cümleden sonra ona doğru çevirdim kafamı şaşırmış bir şekilde. "Tanıştığımıza memnun oldum." dedi bana bakarak ve gülümseyerek. "Şimdi ben de seni tanıyabilir miyim?" dedi.
"B-ben Rena." diye cevap verdim, karşımda bir prens vardı ve nasıl konuşacağımı, nasıl davranacağımı bilemediğim için çok gerilmiştim.
"İlk önce küçük sırrın şimdilik benimle güvende, Kule'den içeri girdiğimizde sakın hiçbir şey söyleme ve en önemlisi soru sorma." dedi uyarırcasına ve onu takip etmem için eliyle bir işaret yaptı. Şimdilik demişti, bu ne anlama geliyordu? Aklımda bir sürü vardı ama en çok merak ettiğim bu Prens Axel miydi yoksa Prens James miydi acaba? Bu sorunun cevabını Kule'ye girince alacağımı düşündüm ki öyle de oldu. Kapının girişindeki bir süvari "Prens Axel sizin gelmenizi bekliyordu prensim." dedi ve o an beni buraya getirenin Prens James olduğunu anlamıştım. Prens James de "Şu an müsait değilim." diyerek geçiştirdi. Kule'den içeri girince çok ama çok şaşırdım. Girdiğimde beni birkaç heykelin ve tablonun olduğu bir alan karşıladı. Tam karşımda iki tane altın rengi merdiven vardı ve merdivenin basamaklarına kahverengi halılar serilmişti. Tavana baktığımda ise tavanın bir kubbe gibi olduğunu fark ettim fakat bu kubbe çarşıdaki gibi cam değildi, üzerinde altın, mavi ve kırmızı renklerin ağırlıklı olduğu bir işleme vardı. İçerisi çok şatafatlı ama aynı zamanda çok zarif görünüyordu. Merdivenlerden yukarı çıkarken arkadan bir kadının sesi duyuldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılı Aramak
FantasySERİNİN İLK KİTABI - KIZILI ARAMAK Öleceğim söylendikten sonra bile hiçbir şey değişmedi. Ölüm veya yıkım gibi göremeyeceğiniz şeyler sizi korkutmaz ama gözle görüldüğünde korkularınız gerçek olur. Acı gerçek olur fakat bu hikayede kimsenin bilmediğ...