Rena'yı bulduğumda her şey tamamen yerine oturacakmış gibi hissediyordum fakat öyle olmadı. Parmağımda oynatabileceğimi ve bu sayede işimin daha kolay olabileceğini düşünüyordum fakat karşımdaki en az benim kadar tilkiydi. Bunu Kule'ye gelirken çok fazla soru sormasından anlamıştım. Onun da kendine göre planları olduğu, şu an ortamı tanımak için sessiz kaldığını biliyordum. Kızın kafası tam benim gibi çalışıyordu ondan dolayı yapacağı şeyleri kestirmekte zorlanmıyordum sadece sınırlarının ne kadar olduğunu çözememiştim.
Bir diğer konu daha vardı:
İçindeki güç.
Dün kütüphanede içindeki gücü çıkartabilmiştim. "Gölgede olan güç savunmasız anlarda çıkar." demişti Profesör Lenon ben küçükken. Eh, dediği de doğruymuş sonuç olarak güç çıkmıştı. Sadece benim bu konunun üzerinde bu kadar fazla durma sebebim ona bağlanamayıp içindeki güç çıktıktan sonra kendimi daha da güçlü hissetmemdi.
Tezatlık.
Bundan nefret ediyordum işte. Resmen tezatlıktı bu ve bunun anlamı ya Rena'nın bana bazı şeyleri söylemediğiydi ya da ortada gerçekten karışık bir durum vardı.
Kızıl çember tamamen etrafımızı sarmışken elimi etrafımızdaki çembere değdiğim anda gücün bedenimle bütünleştiğini hissettim. Çok garip bir histi, ilk defa kendimi bu kadar güçlü hissetmiştim. Onun gücünün bana da yansıması tuhaftı. Yüzyıllardır süren bir işleyiş vardır güçler için. Güçler kişiye özel olmuştur her zaman. Ondan dolayı her gücün çıkış noktası farklıdır, her ne kadar bu durumda ailemizin ve geçmişimizin etkisi olsa da güçlerin özü bireysel farklılıklar içerir. Eğer Rena'yı düşünecek olursam bu alışılagelmiş bir durum değildi.
Elim çok boştu, daha fazla şey öğrenmek için ne yapmalıydım bilmiyorum fakat bu durum dün gece olduğu gibi daha fazla uykumu kaçıracak gibiydi. Gece o kadar uyuyamamıştım ki bugün sadece oturmak ve dinlenmek istiyordum fakat her zamanki gibi kardeşimin yapmadığı işleri yapacaktım.
Axel'i hala anlayamıyordum, varis seçilmesine rağmen hala hiçbir işin ucundan tutmuyordu ve bu beni deli ediyordu. Babamın da şu zamana kadar bir şey dememesi de çok ayrı bir meseleydi zaten. Kendi açımdansa olaya şu şekilde bakıyordum: sonuç olarak varis olarak eninde sonunda ben seçilecektim, babam Rena'yı öğrendikten sonra fikrini değiştirecekti ve bu yaptıklarım boşa gitmeyecekti en azından. Tek yapmam elimi biraz çabuk tutmaktı ki bunu da yapmaya çalışıyorum zaten.
Güne tüm yorgunluğumla uyandıktan sonra üstümü değiştirdim ve kapımı açtım. Tam dışarı çıkacakken Rena da kendi odasından çıktı. Üzerinde mavi bir bluz, altında da beline tam oturan beyaz bir pantolon vardı.
"Günaydın." dedi çok ve gereksiz bir neşeyle. Ona cevap verdikten sonra bugün yoğun olacağımızı söyledim ve odama program yapmaya girdik. Programımı yaptıktan sonra dünden beri aklıma takılan o soruyu sordum: İçindeki güçle alakalı bir şey bilmediğinden ya da bir şey saklamadığından emin misin?
Bir süre duraksadı, bu duraksamasından kesinlikle gizlediği şeyler olduğunu anlamıştım. Sonrasında "Her şeyi sana söylüyorum ayrıca dün yapmaya çalıştığın bağlama olayını gerçekleştirememen ve içimdekini anlayamaman benim suçum değil. Ayrıca neyin ne olduğunu öğrenmek için daha çok erken değil mi?" dedi gözlerini devirerek. Evet... Bir insan bir şey gizlediğini daha fazla belli edemezdi. Her ne kadar kendi kafasında ne planladığımı merak etsem de bunun üstesinde durmadım, eninde sonunda öğrenecektim çünkü. Rena kapıdan çıkarken Ella ile karşılaştılar; Ella, Hill ailesinin burada olduğunu ve annemin beni de aşağıda beklediğini söyledi. O kadar gitmek istemiyordum ki laf olacağını bilmesem gitmezdim. Aynamın yanında duran şifonyerden yüzüklerimi alıp taktıktan sonra Rena arkadaşının Hill ailesinin yanında çalıştığını ve arkadaşını görebilmek için aşağıya gelmek istediğini söyledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızılı Aramak
FantasySERİNİN İLK KİTABI - KIZILI ARAMAK Öleceğim söylendikten sonra bile hiçbir şey değişmedi. Ölüm veya yıkım gibi göremeyeceğiniz şeyler sizi korkutmaz ama gözle görüldüğünde korkularınız gerçek olur. Acı gerçek olur fakat bu hikayede kimsenin bilmediğ...