Gözlerime inanamıyordum. Bir striptiz kulübünün içerisinde hayatımda gördüğüm en güzel silahların bulunması mı? Bu manzara karşısında daha şimdiden içimde muazzam bir heyecan hissediyordum. Belli ki bu pezevenk Tyson işini iyi biliyor, hah... Tyson arkamda usulca belirip elini omzuma koyarak ''Ah canım o tarafa boşuna bakma, iki saniyede ölümüne sebep olur. Ama işte burası... bebeklerim benim!'' diyerek tavandan yere kadar asılı olan kırmızı perdeleri aniden araladı. Sanki gururlu bir ebeveyn gibi onları izliyordu. ''Vampir öldürmek istiyorsan kızım sana bunlar lazım.'' diyerek pis bir şekilde gülümsedi.
Simsiyah renkte olan bu odaya bir ışık hüzmesi bile girmiyordu. Duvarlarında bulunan Viktorya tarzı aplikler ise odaya daha büyülü bir hava katıyordu. Bir avcının hayalini süsleyen bir odaydı bu kesinlikle. İçinde ihtiyacınız olum tüm silahlar vardı, hem de en kalitelilerinden. Hepsini tek tek incelemek, elimdeki duruşlarına bakmak, ağırlıklarını tartmak istiyordum.
Tyson yüzünde munzur bile gülümsemeyle ''E hadi ama buraya izlemek için mi geldin? Biraz para kazanmamın zamanı geldi bence.'' diyerek beni silahlara doğru itekledi. Tyson''ın embesil hareketleri karşısında gözlerimi devirerek silahları incelemeye koyuldum. Vampirleri öldürebilmek için silahların hepsi gümüşten oluşuyordu. Altıpatlar, yaylar, kazıklar, kılıçlar ve daha ismini bile bilmediğim birçok silah onları almam için bana yalvarıyordu adeta. Kabzasında kırmızı güller ve altın rengi motiflerden oluşan bu kazık karşında afallamıştım. Hemen elime aldım, her bir detayını inceliyordum. Benim olmalıydı...
Elimdeki kazığı göstererek ''Tamamdır, ben silahımı buldum.'' dedim. Amcam bana doğru gülerek ''Scarlett vampirlerin karşısında gerçekten bir adet silah ile çıkacağını düşünmedin herhalde? dedi. Tyson'ın da salak bakışları karşısında biraz küçük düşmüş hissettim. Ne yapayım yani, henüz tam anlamıyla bir avcı olmadan bunları bilemezdim. ''Peki'' diyerek arkamı döndüm ve hoşuma giden diğer silahlara bakmaya başladım. Köşede duvarda asılı duran gümüş kaplama bir kamçı gözüme ilişti, ilginç bir görüntüsü vardı. Aslında boş versene bunu da alıyorum. Biraz gayretle asılı olduğu yere doğru uzanarak onu elime aldım. Arkamdan kısıkçana bir ıslık sesi geldi. ''Ah bu kızı iş üzerinde çok merak ettim şimdi bak, kamçı kullanmak için uzun yıllar ustalaşman lazım. Ama tarzını sevdim.'' diyerek Tyson yine gereksiz bir yorumda bulunmuştu. ''O zaman ben de ustalaşırım'' diye çıkıştıktan sonra gözüme bir silah daha kestirdim.
Toplam dört tane küçük, yuvarlak bıçaktan oluşan bir set, inanılmaz keskin duruyorlardı. Avlanma sırasında kendimi bunlarla doğradığımı hayal bile etmek istemem, gerçekten rezil bir durum olurdu. Neyse ki daha çok küçük yaşlarda babam nasıl silah kullanılacağını bana öğretmişti, o yüzden kendime güvenim tam. Bıçakları da elime alarak ''Bunları alıyorum.'' dedim. Amcam başını sallayarak ''Ödemeyi halledelim biz, sen yukarıya doğru çık istersen. Kesinlikle itiraz istemiyorum, yeğenime ilk avcılık silahlarını tabii ki ben alacağım...'' diyerek daha ağzımı açmadan lafları boğazıma tıktı. Başımla onaylayarak merdivenlerden yukarı kafamda bin bir düşünceyle çıkmaya başladım.
Beyaz heykelin önüne gelip kollarımı göğsümde birleştirerek amcamı beklemeye başlamıştım ki tam o sırada Zionn'un kapısından iri yarı üç tane adam girdi. Kapıdan sola dönerek bana doğru hızlı adımlarla gelmeye başladılar.
Ortalarındaki adam önümde durup ''Şşt Tyson'ı gördün mü?'' dedi. Bir dakika bu Marcus Drach değil miydi? En iyi vampir avcılarından hani. Herhalde silah almaya gelmişti. Etrafı leş gibi bir alkol kokusu sarmıştı. Donuk gözlerimi ona dikip ''Aşağıda.'' dedim. Beni tanımış olmalıydı ki ''Sen o yeni vampir avcısı kız değil misin bakayım?'' dedi alaycı bir şekilde. ''Evet'' diye cevap verdim. Birden kahkaha atarak ''Yol yakınken vazgeç bu işten, seni piyasada yok ederler.'' dedi ve yanındaki iki adam ile birlikte merdivenlerden aşağıya inmeye yola koyulmuştu ki, ''Dikkat et de yeni silahını da Zane'e kaptırma...'' dedim. Tiksinerek suratına bakıyordum, çok sinir olmuştum ama ne durumda olursam olayım, öleceğimi bilsem dahi lafın altında kalmazdım. Bir hışımla bana dönerek ''Seni hadsiz velet'' diye bağırarak yumruklarını sıkarak merdivenlerden indi.
Hemen arkalarından amcam da elinde yeni silahlarımla yanıma geldi ve onları bana uzatarak ''Umarım bunlar her daim seni korur, hadi çıkalım artık buradan.'' dedi. Ona sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdikten sonra arabaya doğru yola koyulduk.
Çok geçmeden amcamın evine vardık. ''Beni takip et, sana vermek istediğim şeyler var.'' diyerek bodrum katına doğru indik. İçerisi kapkaranlık, tozlu ve bir o kadar da havasızdı, belli ki yıllardır burayı pek kullanmıyordu. Üzerinde değişik oymalar bulunan büyük, siyah bir sandığın önüne diz çöktü, önce üzerindeki tozu eliyle silerek kilidi açtı. İçerisinden bir düzine kalın kitap çıkararak bana döndü. ''Vampir avcısı olmanın ilk adımı kitap okumak. Bunların içerisinde kadim bilgiler kayıtlı. Vampir türleri, klanları, zayıflıkları ve onları nasıl öldürebileceğin hepsi yazıyor. Bunun yanında diğer varlıklar hakkında da birçok bilgi bulabilirsin, çünkü olası bir savaş durumunda karşındaki tek varlık vampir olmayabilir.'' diyerek kitapları masanın üzerine koydu.
''Bu gerçek olamaz değil mi? Ben de hemen vampir avına çıkacağımızı düşünürken şimdi bana kitap diyorsun!'' diye amcama isyan ettim. Gerçekten aklımdaki bütün hayaller suya düşmüştü. Umarım günün sonunda benden vampirlerle ilgili bir tez yazmamı istemez... ''Hem bir dakika, bir dakika... Vampirlerden başka doğaüstü varlık olduğunu mu söylüyorsun sen bana?'' diyerek şaşkın bir şekilde ağzından çıkacak sözleri bekledim.
''Yeni dünyaya hoş geldin, Scarlett...''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Scarlett Vampir Avcısı
VampireGecenin karanlığında kadim ve amansız varlıklar kol geziyordu ve insanoğlunun bir kurtarıcıya ihtiyacı vardı. Scarlett, bu ağır yükü taşımaya hazır mıydı?