Kurt ulumaları eşliğinde karanlık bir ormanda arkama bakmadan koşuyordum. Önümü görmemi sağlayan tek şey ayın parlak ışığıydı. Saatlerce koşmaktan yorgun düşmüştüm, biraz soluklanmak için bir ağaca yaslandım. Korkuyordum, çünkü birisinin beni takip ettiğinden emindim. Durdukça, o sanki bana daha da yaklaşıyordu. Daha fazla gücümün yetmeyeceğini biliyordum. Kaçmaya devam etmeliydim. Soğuk rüzgâr saçlarımı savuruyor, dengede kalmakta güçlük çekiyordum. Ulumalar daha da yaklaştı, arkamı döndüğüm an birini göreceğimden emindim fakat bununla yüzleşmek zorundaydım. Koşmaya devam ederken bir anlığına arkamdaki karanlığa döndüm ve işte oradaydı.
Kurtadam pençesini bana doğru savurmuştu, kaçabilecek hiçbir yerim kalmamıştı. Korku içinde titrerken, yere kapaklandım ve gözlerimi sıkıca kapadım. Ölüm artık çok yakındı ve beni ondan kimse kurtaramazdı. Soğuk terler içinde ölümümü beklerken, kurtadamdan gelen acı dolu iniltiyle sıçradım. Cesaretimi toplayıp arkamı döndüm ve kanlar içindeki kurtadamın ormanın derinliklerine karıştığını gördüğümde şaşkınlıktan adeta nutkum tutulmuştu. Bu nasıl olabilirdi?
Yerde korku ve şok içinde titrerken kafamdaki soru işaretlerine bir cevap bulmaya çalışıyordum. Tam o anda sanki gecenin acımasız ve soğuk havası yumuşamış, tüm ormanı cazibesine karşı koyamadığım hoş bir koku sarmıştı. Koku usulca yaklaşarak adeta ruhumun derinliklerine işliyordu. Artık hiçbir şeyden korkmuyordum, kendimi o kadar kuvvetli ve yenilmez hissediyordum ki az önce gördüğüm kurtadamı tek hamle ile yere serebilirdim. Tüm bu hisler başımı döndürürken, ağaçların arasından bir silüet belirdi.
Bana doğru bakıyordu, sanki beni tanıyor gibiydi. Daha gözümü bile kırpamadan karşımda duruyordu. Böylesine bir hız sadece vampirlerde olurdu. Kendinden o kadar emin duruyordu ki, sanki tüm orman ona boyun eğmişti. Orada öylece kala kalmış onu seyrediyordum. Teninin beyazlığı tüm ormanı aydınlatmıştı. Omuzlarına düşen, siyah dalgalı saçları yüzünün önüne düşmüş, duman grisi bakışlarıyla bana bir şeyler anlatmak istercesine bakıyordu. Suratında sol kaşının üzerinden başlayıp sol gözünün altına kadar inen derin bir yara izi vardı. Eski çağlardan kalmış bir heykel gibiydi. Üzerinde siyah, kolları salaş, göğsü açık bir gömlek ve onun üzerinde de bordo renkli kadife bir yelek vardı. Kelimenin tam anlamıyla büyülenmiş gibiydim. Fakat karşımdaki bir vampirdi, düşüncelerime hükmederek onları yarıda kestim. Ciddi bir surat takınmaya çalışsam da pek başarabildiğimi sanmıyordum. Aniden elini bana doğru uzattı. Yerden kalkmama yardım etmeye çalışıyor gibiydi. Tam elimi ona doğru uzatırken birden yataktan fırladım.
Ter içinde kalmıştım. Yatakta durmuş anlamsızca odamı izliyordum. Sanki gördüklerim bir rüya değildi de gerçeğin ta kendisiydi. Daha önce hiçbir rüyanın etkisinde bu kadar kaldığımı hatırlamıyorum. Yataktan kalktım ve üzerimdeki tişörtü değiştirdim. Direkt banyoya gittim, yüzüme su çarparak ayılmaya çalışıyordum. Hızlıca bir şeyler atıştırdıktan sonra, amcama gitmek üzere hazırlanmaya başladım. Ailemin vefatından sonra bir süre amcam ile yaşamıştım, fakat beş yıldır tek başıma yaşıyorum. Amcamdan çok şey öğrendim, bana her zaman kendi kızıymış gibi bakmıştı. Ve şimdi sıra avcılık derslerini almaya gelmişti. Amcam ve babam da zamanında en iyi vampir avcılarındandı. Amcam, eşinin ölümüyle birlikte avcılığı bırakmıştı ama şimdi tüm bildiklerini bana öğretecekti. Ayrıca, Adrian da avcılık bilgilerini benimle paylaşacaktı. Bu iki avcı yanımda olduğu için çok şanslıydım.
Dar paça siyah bir kot ve koyu sarı bir bluz giydim. Bluz kehribar rengi gözlerimi iyice öne çıkarmıştı. Kızıl rengi saçlarımın bir tarafını örüp saç küpeleriyle süslemeyi seviyordum. Üzerine de siyah, deri bir ceket geçirip siyah botlarımı giydim ve evden çıktım. Motoruma binerek içimde büyük bir heyecanla amcama doğru yola koyuldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Scarlett Vampir Avcısı
VampireGecenin karanlığında kadim ve amansız varlıklar kol geziyordu ve insanoğlunun bir kurtarıcıya ihtiyacı vardı. Scarlett, bu ağır yükü taşımaya hazır mıydı?