26; "Zavallısın, kendine gel artık."

8.3K 747 1.1K
                                    

Merhabalar

Canlar...naber?

Aylardır yeni bölüm gelmeyişinin inanın onlarca sebebi var ama şimdi yaşananlara dönüp bakınca hiçbirini anlatma şevkim olmadığını fark ettim. Sizi bunlarla sıkmayacağım.

Beni birazcık heveslendirmek isterseniz de yorum yapmanız yeterli olacaktır. Çünkü cidden begonvil okuyucularını çok özledim. Kendinizi belli edin lütfen~

Keyifli okumalar ❤️

.........

Sesler duyuyorum.

Sesler duyuyorum fakat buzdan soğuk kar taneleri yaralarıma dokundukça canım yanıyordu bu yüzden seslere odaklanamıyordum. Konuşma yetimi kaybettiğim o dakikalarda masal kahramanları yerine korkunç yaratıkların olduğu sonsuz bir kabusun tam ortasında kalmış gibiydim.

Biri adımı haykırıyordu. Delirmek üzereydim! Neden ayırt edemiyordum? Buz tutmuş kalbimi eriten bu ses kime aitti?

Kırgınlığını bile gölgeleyebilecek özlemiyle bana seslendiğinde 'Buradayım.' demek istiyordum. 'Buradayım. Lütfen bul beni.'

Vücudumla olan bağlantım kopmuştu. Hiçbir şey hissedemiyordum. Kalp atışlarım düşmeye devam ediyorken iyice uykum gelmişti. Tenime değen sert kış rüzgarının keskin sesinden nefret ettiğime emindim fakat-yüce tanrım...neden ninni gibi geliyordu bu ses? Uykumu daha çok getirmekten başka bir işe yaramıyordu.

Adamı haykıran kişinin bana yaklaşmak yerine gittikçe uzaklaştığını fark ettiğimde ağlamak istedim. Tüm dünya hıçkırıklarımı duysun, ne denli sefil halde olduğumu görsün istedim. Ama başaramadım. Gözyaşlarımın üşümeme neden olduğunu anladığım andan beri ağlamayı kesmiştim. Hayatta kalmak için son çırpınışlarımdı bunlar.

Bembeyaz kar yerde yüz üstü yatan bedenimi örtmeye devam ederken açılıp kapanan kirpiklerim yorgun düşmüş, kalbim iyice zayıflamıştı. Yarım bakışlarım bileğimde kurumuş kana takıldı. Dün çok akıyordu. İyi ki durmuştu.

Sonra birinin yanıma geldiğini işittim. "Taehyung!" Ne garipti... Eğer gelmeseydi uyuyacaktım.

Kulağımda yankılanan eşsiz ezginin sahibi adımla seslendiğinde kuruyan boğazım konuşmama izin vermedi. Ölüden farksız göründüğüme emindim. Kalbimin üstünde baskı oluştu. Sanıyordum ki başını yaslamıştı; saçları çenemi okşuyordu.

"Yaşıyorsun." Ben bile yaşadığım için bu kadar mutlu değildim.

Boynumda, nabzımın üstünde hissettiğim sıcaklık buz tutmuş yüreğimin çözülmesine yetmedi. Gardımı indirdim çünkü beklediğim kişi gelmişti. Onun yanında güçlü görünmeme gerek yoktu. Dipsiz boşluğa düşen zihnim beni sonsuz bir uykuya hapsettiğinde bundan şikayetçi bile olamadım.

.......

Kraliçe, tutmakta zorlandığı mektubu okurken anneliğin en ağır imtihanına tabi tutuluyordu. Dizleri üzerine çökmüş halde ağlarken makam mevkiinin değersizliğini gözler önüne seriyordu. Başına neler geldiğini bilmediği oğlu kayıptı. Aklını kaybetmesi için bundan daha iyi sebepler vardır belki de ama en tehlikelisi buydu.

Sizden nefret ediyorum demesinin önemi yoktu. Dilediği kadar nefret edebilirdi ama neden ardında kan izleri bırakıp yaralı haliyle kayboluyordu? Ailesinin canını daha çok yakacağını bildiğinden mi?

Öyleyse başarıyordu.

El üstünde yetiştirdiği bebeği annesini korkunç şekilde cezalandırıyordu. Taehyung'un gözyaşı döktüğü yerde onunla aynı kaderi paylaşmanın ağırlığı altında eziliyordu. Kendi canı zerre umurunda değildi. Hem bedenen hem de kalben yaralı oğluna ağlıyordu. O haldeyken nasıl giderdi? Hiç değilse iyileşip hesap sorsa, bağırıp çağırsaydı... Annesini kendi canıyla mahvetmeye ne hakkı vardı?

Begonvil ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin