Ölmeyim değil mi ben? Ölmeyim. Üzülürsün. Ve.. delirmeyim?
Ölme. Delirme. Hep sen olarak kal..
İntikam demek nedir? İntikam kaybettiğin şeyleri geri almaktır. Bize karşı yapılan bir yanlış, haksızlığa karşı çıkmak. Yapılan haksızlığı düzeltmektir. İntikam, öç almak adaleti sağlamaktır.
Şayet şimdi Ömer intikam almaya kalksa bile, ona yapılan haksızlığı düzeltmek mümkün değildi. Kaybettiğini geri alamaz idi. Zira ölüler geri dönmez. Bunların hepsini anlasa bile içindeki intikam ateşini dinmesi için elinden geleni yapardı.
Sadece tek kişi vardı, onun uğruna her şeyi silip atabilecek kadar seven tek kişi. Süsen. Sırf ona zarar gelmesin diye tüm zenginlik, nam ve de paradan vazgeçebilecek idi Ömer. Şimdi kendisi onu incitir, kalbimi kırıyor ise bile sonra pişman olacağını biliyordu.
"Ne alakası var bunun? Ben sana benden bir şey sakladığını söylüyorum Ömer!" Diye bağırdı bilmem kaçıncı kez Süsen. İkisi de salonun tam ortasında kavga ediyordu. Konu ne? Ortaya çıkan gerçekler.
"Bunu bana sen mi diyorsun Süsen? Hıh? Abimin katilini saklayan sen değil misin? Altı yıl geçti onun ölümünden. Altı yıl, beş yıllık ilişkimizde benim gözlerime bakarak her seferinde yalan söyleyen sen mi diyorsun?" Karnında sızlayan yarayı umursamadan ayağa kalktı. Odada sesler yükselirken, tansiyon da aynı şekilde yükseliyordu.
"Ya ne yapsaydım? Kaç kere anlatacağım, zorunda kaldım!! Kaan yanıma gelip yalvardı yahu. Sana söyleseydim zaten ben de, Melisa da hapise girerdi. Konu sadece ben değil anlasana, başka insanların da hayatı." İkisi de birbirine kükrüyordu. Ki neyi sonuç neydi belirsiz. Kendilerini haklı çıkarmak değildi kesinlikle, sanki onca günün stresini atmak istercesine. Öylece.
"Ama bana yine de gelip söylemeliydin Süsen. En azından başka birinin ağzından değil de, senin ağzından öğrenmeyi de mi hak etmiyordum? Geç olsa bile söylemeliydin."
"Ben seni kaybetmekten korktum. Onu göze alamadım. Denedim. Anlatmayı. Ama etraftan çok baskı yedim. Üstelik gittikçe daha çok bağlandım sana. Vazgeçemez hale geldim." Çoktan ağlamaya başlayan kız, şimdi daha çok ağlıyordu. Ömer öfke ve kin yüzünden damarları daha da çok belirmişti boynunda. "Sen bunları kendin biliyordun zaten. Ama yine de bildiğin halde affedemez isen, ben giderim. Bu ikimiz için de daha iyi olacak ise... Bunu yaparım." Tam Ömer'in ela gözlerine bakıyordu. Arkasını dönüp gitmeden önce Ömer ona yaklaşıp sarıldı. Özür diledi. Defalarca kez. Patladığı için, kırdığı için. İkisi de birbirine sarılarak durdu orada. Dakikalar geçti.
Ömer Süsen'in yüzünü avuçlayıp ona baktı. "Beni sakın bırakma. Yalvarırım, hayatımda şu anda güvendiğim, inandığım tek insan sensin. Nolur bırakma beni." Ona o kadar ihtiyaç duyuyordu ki.. Yemek, uyku ve su yerine sadece Süsen olsa bile olurdu. Ömer güveniyordu. Ne yapsa bile hiç şüphelenmeyecek idi. Hatta gözlerinin içine baka baka yalan söylesin. Vazgeçemez sevdiğinden. Aşk değildi tam anlamıyla bu, belki bir kısmı. İhtiyaç.
Razıydı. Gerekirse onlar kavga etsin, kötü şeyler yaşasın. Ama yine de hep birlikte olsunlar. Tek olsunlar.
Bu anı çalan telefon bozdu. Kaan arıyordu. Ömer ile akşam gideceği yer vardı. Süsen başta itiraz etse de yine onay verdi. Hastaneden taburcu olmasına bir hafta olsa da yine yaraları tam iyileşmedi. Ve bu yüzden onun adına çok tedirginlik hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ölenlerin şerefine
Fiksi Penggemar"Ölenlerin şerefine olsun mu?" Diye teklif etti Ömer gülerek. Karşısındaki orta yaşlarında adam hemen tekrarlayarak şişeyi boşalttı. Anlamamıştı çünkü ne dediğini. Hoş, anlayacak aklı da yoktu zaten. Eli boğazına gitti, kaşları çatıldı. Bir kaç san...