4. BÖLÜM

320 12 8
                                    

Rüzgarın devasa ağaçları sarmaladığı ormanın içinde yürüyordu. Ayaklarının altında ezilen dallar doğanın sesleriyle eşsiz bir senfoni oluşturken ağaçların sık yaprakları arasından sızan güneş ışığı zeminde benekler halinde huzmeler oluşturuyordu. Tinah, Goblin kampına sızıp Şef' in mavi kuvartslarla çevrilmiş obsidyen madalyonunu çalmalıydı. Bu görev ona Deltras tarafından verilmişti. Babasının, henüz on yaşındayken onu bu kadar zorlaması Tinah' a hep garip gelirdi.

Dehşet verici ormanda gölgelere karışarak hızla ilerledi ve kampı gözetleyebileceği bir tepeye çıktı. Kampta sekiz tane Goblin görüyordu, Şefleri çadırda olmalıydı. Tinah, babasının onun için yaptığı gümüş uçlu mızrağı olduğu yerden ayırarak dövüş için hazırladı. Kızıl uzun saçlarını at kuyruğu yaparak bekledi. Korkuyordu. Fakat babasının güvenine ihanet etmeyecek ve başaracaktı. Hiç görmediği annesinin kolyesini okşadı. Korkusunu bastırdı ve kampa doğru eğilerek ilerlemeye başladı.

Çitlerden atlayıp Şef' in çadırının arkasına geçti. Belindeki hançerle çadırı zemine yakın olan kısmından yukarı doğru kesti. Yaşının getirisi olan küçük bedeni için yeterli bir delikti. Nefesini tutarak delikten içeriye girdi.

Şef, hırıltıyla uyuyordu. Tinah, sessizce mızrağını sırtına geri astı ve ona yaklaştı. Şef'in yarı açık ağzından çıkan pis koku mide bulandırıcı bir seviyedeydi ancak bu Tinah için sorun değildi. Bir profesyonel gibi davranmış madalyonu çalarken eli titrememesi için bedenindeki tüm havayı boşaltmıştı. İnce parmakları, Şef' in madalyonunu sardı. İşte bu kadardı. Görevi bitmişti.  Açtığı delikten geri çıkarken zihni bir fikirle aydınlandı. Elyolar ve Elysea, Goblinler yüzünden birçok sorun yaşamıştı. Onlar, acımadan ağaçları kesip, hayvanları, bunlar da yetmezmiş gibi zaman zaman köylere saldırıp Elyoları öldürüyorlardı. Tinah' ın elinde bir fırsat vardı. Birkaç adım ilerisinde düşmanın önemli komutanlarından biri kış uykusuna yatmış ayı gibi uyuyordu. Sonunda karar vermişti. Şef' i öldürecekti.

Madalyonu cebine yerleştirip, hançerini Goblinin yağlı göğsünün üzerine getirdi. Bir anlık duraksamanın ardından tüm gücüyle iğrenç yaratığa sapladı. Onun sessizce öleceğini düşünmüştü ama yaratık çığlık atarak yatağından fırladı. Tinah, elindeki hançeri düşürerek yuvarlandı. Şef, göğsündeki yarayı tutarak çadırdaki birkaç eşyayı daha devirdi. Bir süre daha acı çektikten sonra görüşünü ayağa kalkmaya çalışan kırmızımsı bir silüet kapladı. Vakit kaybetmeden çadırda asılı duran baltasını aldı ve bu silüete saldırdı. Tinah dengesini sağlayabildiğinde, hızlıca yan tarafa yuvarlandı ve ayağa kalkarak mızrağını aldı. Yaratık, tekrar doğrulup Tinah' a döndü fakat o, mızrağını yaratığın boğazına saplayarak onu öldürdüğüne emin oldu. Şef, acı içersinde hırıltılar çıkartarak dizlerinin üzerine çöktü. Tinah, mızrağını yaratığın boğazından çıkarırken çadırın girişi açıldı. İçeriye hızla iki çirkin Goblin girdi. Tinah' ın dövüşü çok fazla ses çıkarmıştı ve bu diğer Goblinlerin onu fark etmesine neden olmuştu. Kız,giriş yaptığı yerden çıkıp koşmaya başladı. Goblinler onu takip ediyordu ve dönüp onlarla savaşırsa ölüm fermanını kendi eliyle imzalamış olurdu. O yüzden koştu, nereye gittiğini bilmeden... Ormanın bu bölümüne daha önce hiç gelmemişti.

İlerlemeye devam etti. Ağaçlar giderek seyrekleşip büyük bir kaya ile son buldu. Şimdi ne yapacaktı? Geri dönüp savaşmaktan başka çaresi yoktu. Mızrağını bedenine paralel bir şekilde hazır tuttu. Korkunun iliklerinde Ölüm'ün dondurucu pençesi gibi dolaştığını hissedebiliyordu. Acaba babası neredeydi, onu kurtarma ihtimali var mıydı? Hayır, bu onun göreviydi ve babasına bel bağlamayacaktı.

İlk Goblin ağaçların arasından göründü ve ona doğru koşarak çığlıklar içinde saldırdı. Tinah, sağ ayak bileğinden destek alarak bedenini ileri doğru savurdu. Gri mızrak, Goblinin karnına keskin bir sesle saplandı. Kız, zorlanarak da ona doğru yaklaşan diğerlerine döndü. Mızrağı başının üstünde çevirerek alt kısmındaki metal kaplamalı sert kısmını soldan sağa doğru savurdu ve bir başka Goblin' in, bakır miğferli kafasına sertçe vurdu. Ne olduğunu anlayamayan Goblin yere yığılırken, Tinah  gümüş sivri ucu diğerinin omzuna sapladı ve hızla geri çekmeye çalıştı ancak mızrak yaratığın omzuna saplı kalmıştı. Goblinler, Tinah' ın etrafını sarmaya başladılar. Kız, hızla geriye sıçradı ve sırtını büyük kayaya yasladı. Şimdi nasıl olurda altı tane Goblinin arasından silahsız bir şekilde kurtulurdu?

Ormanın karanlık kısmında bunlar gerçekleşirken, Deltras yüksekçe bir ağacın tepesinde olanları izliyordu. Kızı silahını düşürmüştü ve oraya gitmezse öldürülecekti. Onu kurtarmalıydı. Hemen büyük beyaz kanatlarını açtı ve kılıcını çekerek kızının bulunduğu yere doğru havalandı. Yaklaşık otuz metre kaldığında o bölgeden kırmızı bir ışık huzmesi gördü. Çok geç kalmıştı... Eşinden kalan biricik kızınının da ölümünü görmüştü. İçindeki tüm nefreti  kusmak için hızlandı ve sertçe yere indi. Çevresine bakınca çimenlerde yatan yedi tane Goblin gördü. Bazılarının üzerinde yanıklar vardı ve ormandaki kimi yerler alev almıştı. Arkasını dönünce kızının, bir Goblinin boğazını tuttuğunu gördü. Sırtında bir çift, meleklere has, beyaz kanatla... Kızı Deva olmuştu! Henüz on yaşındayken! Bu inanılmaz bir olaydı. Kızına hasretle bakarken sessizce söyledi, "Atreya' ya barışı getirecek kişi sen olacaksın."

                                      ***

Atreya' ya barışı getirecek kişi sen olacaksın. Babasının bu sözünü tam ölecekken hatırlaması fazlasıyla ironik değil miydi? Hayatı boyunca bu söze inanarak yaşamıştı ve bunu gerçekleştirmeden ölemezdi. Atreya' ya barışı o getirecekti. Tüm Balaurları ve Asmodiyerleri öldürerek...

Bedenini saran alev çemberi dönmeye başladı. Çember giderek genişliyordu. Zamanla çevresindeki hayaletlerin Eter' den vücutlarını dağlamaya başlamıştı. Tinah havalandı. Onun eşsiz kızıl saçlarının rengindeki çember, alev miktarında devasa bir artış göstererek patladı. Tinah' ın beyaz kanatları ortaya çıkmıştı. O günü tekrar yaşıyormuş gibiydi. Patlamadan afallayan hayaletler eski pozisyonlarına geri döndüler. Tinah, mızrağını düşürmüştü ancak ona ihtiyacı yoktu. İki elinde de ateş küreleri oluşturup,  onları birleştirdi ve hayaletlere fırlattı. Hayaletlerin birçoğu acı içinde yanarak mavimsi dumana dönüştü. Geriye onlardan üç tane kalmıştı. Tinah, hızla uçarak zeminden bir hançer aldı ve hayaletlerden birinin şeffaf boğazını kesti. Hançeri hızla çekip, kendi çevresinde dönerek diğerinin başına fırlattı. Kalan son hayalet umutla baltasını savurdu. Ancak Tinah, parmaklarını hayaletin boğazına geçirdi. Yarı saydam yüzü kasılan düşman, ellerini kızın tuttuğu yere doğru götürdü. Tinah' ın ellerinden küçük ateşler çıkarken hayalet arkasında mavi ve siyah dumanlar bırakarak havaya karıştı. Tinah, bedenindeki Eter' i ve dahası damarlarında dolaşan gücü hissedebiliyordu. Kendini yenilmez olarak görüyordu. "İşte budur Tinah!" diye bağırdı bir ses. Görmese de bu sesin sahibinin Loria olduğunu biliyordu.

Daha önce içeri girmiş olduğu metal kapı açılarak Epeios, Loria, Ariyonar ve birkaç tane doktorun alana girişine izin verdi. Loria, koşarak onun boynuna sarıldı. Tinah kanatlarını açtığı için çok bitkin düşmüştü. Annesinin kolyesini bir kez daha okşadı. Kazanmıştı, sınavı geçmişti... Fakat bu gözlerinin kapanmasına engel değildi. "Biraz dinlenmelisin, Tinah." dedi Ariyonar sakin bir sesle. Kendini ne kadar zorlasa da karanlık onu sarmalamıştı. Ve sonunda kendini o sonsuz karanlığa bıraktı.

                                     ***

Kahverengi kurak bir arazideydi. Başını kaldırınca havada uçan taşları ve adaları gördü. Çorak toprak yer yer sarı lavlardan oluşuyordu. Burası ancak kitaplarda okuyabildiği Abyss olmalıydı. Lakin onu şaşırtan, bu ortam değildi. Asıl şaşırılması gereken karşısında bir Asmodiyer'in bulunmasıydı. Siyah uzun saçları ve hayalet mavisi teniyle siyahlar içerisinde bir Asmodiyer. Sırtında uzun bir kılıcın asılı olduğunu gördü. Kılıcın kabzası siyah, keskin kısmı ise kan kırmızıydı. Genç adam, ona doğru yürürken Tinah, zaten elinde olan mızrağı ile saldırmayı planlamıştı ama bunu yapamadı. Genç adama karşı açıklayamayacağı bir çekim hissediyordu. İstemsizce onun bulunduğu yere doğru yürümeye başladı. Solundan kendisine gelen bir Balaur vardı. Balaur, kırmızımsı kahverengi derisi ve vücudundaki çıkıntılarıyla bir nevi ejder-adam gibiydi. Şimdi karşısında iki tane düşmanı vardı ve o kendi iradesiyle parmağını dahi oynatamıyordu. Balaur, giderek yaklaştı ve şekilsiz kılıcını havaya kaldırdı. O anda oldukça şaşırtıcı bir şey oldu. Farklı olduğunu hissettiği Asmodiyer, Tinah ile Balaur' un arasına girerek keskin kılıcıyla yaratığın darbesini savuşturdu. Bu olay o kadar hızlı gerçekleşmişti ki Tinah gözleriyle zor takip edebilirken tepkisiz kalmıştı. Sadece genç Asmodiyer' in hareketiyle, kızıl uzun saçları savrulmuştu.

Tinah, çığlıklar içersinde uyandı. Gördüklerini, "o" genci düşündü. Hızı ayrı bir seviyedeydi ve bu onu zorlu bir düşman yapıyordu. Babasının Atreya' nın geleceği ile ilgili söyledikleri zihnini işgal etti. Barışla arasında duran kişi o Asmodiyerdi ve onu öldürmeliydi...

AION: Siyah ve BeyazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin