mona ve syrus

127 12 1
                                    

⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀

Güneş'in rahatsız edici ışıkları ulaştığında aralıyorum gözlerimi. Her zaman olduğu gibi, vedalaştıktan sonra bir ağaç bulmuş ve geceyi burada geçiriyor olmuştum. Son dokuz gündür, günlerimin her biri böyle geçiyordu. Gözlerin ve benliğin ile geçirdiğim vakitlerin ardından uzak, tenha bir yer bulup oraya sığınıyordum olabildiğince. Gözlerden uzak, yalnızca benim bildiğim yerler.

Yakalanma hissinin bedenimi kaplamayacak olduğu birkaç yer. Herhangi bir tedirginlik veya bir tür panik atak geçirmeyeceğim yerler belki de. Etrafımı sayılamayacak kadar kaba ağaçlar kaplıyor. Gürültüden ve insanlardan uzağım. Renkleri solmuş yaprakların arasında, ruhu tükenmiş bir ağacın dibinde oturuyorum.

Ayağa kalkıyorum. Kirlenmiş kıyafetlerimi düzeltiyor ve karşına çıkabileceğim en güzel hâlimi sana ulaştırabilmek için uğraşıyorum. Gittikçe tükeniyorum. Zaman, hiç olmadığı kadar hızlı ve rahatsız edici bir şekilde akıyor. Bunun olmaması adına elimden gelen son çabayı da oracıkta tükettiğimi hissediyorum.

Bir süre sonra bedenim hafifliyor, ağaca tutunuyorum. Tekrardan oturuyorum. Bacaklarımı kendime çekiyor ve yüzümü ellerimin arasına yerleştiriyorum. Görünebilen en uzak yere bakmaya çalışıyorum saniyelerce. Saçlarımı çekiştirmeye ve dişlerimi sıkmaya başlıyorum. Bulunduğum durumun çaresizliğinin gözyaşları akıyor gözlerimden. Hiçbir şey yapamamanın, bunun mümkün olmadığının çaresizliği.

Artık ben, ben değildim. Veya hiç ben olmamıştım.

Bu sefer dudağımı olabildiğince ısırmaya başladığımda, saçlarımı çekiştirmeye devam ediyorum. Bedenimi geriye atıyor ve sayısız ağaçtan dolayı görünmeyen gökyüzünü izlemeye başlıyorum. Gördüğüm şey yalnızca, birkaç tane kırılacak üzere olan dal oluyor. Çoktan ruhu tükenmiş olan ağaçlara tutunmaya çalışan birkaç utanmaz dal.

Seni düşünüyorum. Ah, o güzel yüzün. Her bir zerreme işliyor. Bedenimin üşümesine, çekingence kasılmasına ve yüzümde istemsiz bir gülümsemenin oluşmasına sebep oluyor. O kırılgan ellerin. Korunmaya ihtiyaç duyan ve sayısız yıldızı sığdırmış olduğun gözlerin. Güçlü bedenin. Baştan sona görünümün aklımda yer ediniyor. Gözlerimi kapatıyorum.

Uzaklaşmak istiyorum. Çokça sevdiğim senden uzaklaşmak istiyorum. Bedenim ve ruhumla, tüm benliğimle uzak olmak istiyorum. Gün geçtikçe beni unutmanı istiyorum yalnızca. Seni kendime bağlamış olmaktan nefret ediyorum. Yalnız başına olduğun günlerine geri dönmeni diliyorum.

Seni korumak istediğimin farkındayım. Fakat başına gelebilecek en büyük felaket olduğumunda. İleriyi düşünmeden, o gün, ilk günümüzde yanına gelmek üzere adımlar atan ayaklarımın yok olmasını diliyorum. Yalnızca o günün yaşanmamış olmasını.

Seviyorum. Seni ve her bir zerreni. Uzaklaşmamız gerekiyor. Unutmamız gerekiyor, benliklerimizi. Ve belki yaşadığımız onca anıyı. Başıma geleceklerden sorumlu olmanı istememe duygusunu barındırıyorum içimde. Benden uzaklaşmanı ve, eğer istersen benim yerime de yaşamanı istiyorum senden. Ah, keşke söyleyebilseydim bunların birçoğunu sana diye düşünüyorum çok zaman geçmeden.

Fakat belki böyle olmaz. Kafamın içinde karmaşıklığa sebep olan bu düşüncelerin hiçbirini yaşamak zorunda kalmayız belki de. Evren bizi sever ve enerjisini ulaştırır benliklerimize. Mutlu oluruz böylece. Yalnızca sen ve ben. Belki de.

⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀
Yüzümü ıslatan gözyaşlarımı sildiğimde ayağa kalkıyorum. Bedenimi kasıyorum. Rahatız edici hissin kalıntıları var üzerimde hâlâ. Yürüyorum, bilmediğim bir yola doğru. Ayaklarıma ulaşan birkaç taşla oyalanıyorum. Gözlerim, etrafa bakmak üzere fazlasıyla üşengeçler. Yerde gezdiriyorum onları bir süre.

güneş yüzlü çocuk, markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin