23-Naaş (Düzenlenmiş Bölüm)

6.9K 348 9
                                    

                                                                                     Edirnekapı Şehitliği

Zaman insanlar için değişik kavramlar taşır. Bazen çok hızlı geçerken bazen çok yavaş akar. Mesela çok sevdiğimiz bir kişinin yanında ışık hızıyla geçerken sevilmeden yapılan işlerde ise dakikalar sayılır.

Zaman Sümeyra ve Savaş için nasıl aktığı belli değildi. Kardeşinin acısını yaşarken yanlış sözler söyleyen ve bunun farkına daha sonra varacak olan Sümeyra çok pişman olacaktı. Savaş ise o kale gibi dik duran karakterin ardında ağlayan aynı hüznü yaşamanın acısıyla ağlayan bir çocuk vardı.

Emir'in naaşı defnedilirken Sümeyra kendini zor tutuyordu ayakta. Anne ve babası da öyleydi. Mican onlara destek oluyordu. Emir'i her ne kadar tanımamış olsa da arkadaşını böyle görmek onu üzüyordu. Tabi aynı şey Giray için de geçerliydi. Asıl kendini suçlu hissetmesi gerektiğini biliyordu. Askerlik hayatı gözlerinin önüne geldi ve bir film şeridi gibi geçti.

Kaç kişi yanında ölmüştü. Hep soğukkanlıydı. Eğer panik yaparsa onunla beraber tüm silah arkadaşları ölümle burun buruna olabilirdi. Sümeyra ise tören yapılırken gözlerini bir an bile olsa kırpmamıştı. Ondan ayrılmak istemiyordu. Onunla ne kadar çok oyun oynamışlardı çocukken. Aklına gelenlerle gülümsedi. Neden ölüm en beklenmedik zamanlarda karşılarına çıkıyordu ki.

Mican için Taner, Sümeyra için Emir.

Emir'in üstüne toprak atılmasıyla gözlerini yavaşça kapattı ve hazır bekleyen damlalar ardı ardına boşaldı gözlerinden. Silah arkadaşları ona son yolculuğunda yalnız bırakmamıştı. Törenden sonra taziyeleri kabul ettikten sonra herkes gitti. Sümeyra'nın annesi ve babası birbirlerine destek oluyordu. Güçsüz düşmüş ellerinden hiçbir şey gelmemişti. Birbirlerine destek olarak evlerine gittiler.

Durduğu yerden bir adım bile kıpırdamayan Sümeyra kardeşinin mezarına bakıyordu. Mican ona destek oluyordu.

"Gidelim mi artık? Bak çok yorgun gözüküyorsun."

"Emir'e veda etme zamanım gelmedi. Sen git." Gözleri kızarmıştı ve bu onu çok kötü gösteriyordu. Mezarlıkta sadece tim, Sümeyra ve Mican kalmıştı. Sümeyra kalacağını belirtince üstüne fazla gitmedi. Arkadaşını biliyordu. Böyle yapması onun için en iyisiydi. Yalnız bırakacaktı. Mican Giray'ın yanına gitti ve koluna dokundu. Giray yıkılmamalıydı. Gemileri en son terk edenler kaptanlar olmalıydı. Zamanı gelince o da şehit olacaktı kim bilir. O zamana kadar ayakta yıkılmayan bir kale gibi durmalıydı. Bunu şehit olan silah arkadaşları için yapmalıydı. Dimdik yıkılmaz bir kale gibi. Aynı şimdi olduğu gibi.

"Sümeyra yalnız kalmak istiyor hadi gidelim."

"Tek başına kalabilir mi?"

"Tek başına kalmak istiyorsa öyle olmalı. Biz gidince ağlamak istiyor. Kendini zor tuttu. Yalnız bırakalım da rahatlasın." Cevap vermedi ve Mican'a yol gösterdi. Bir an için aynı şeyler onun başına geldiğini düşündü. Giray'da ölürse...

Ölüm onlara çok yakındı. Haddinden fazla yakın. Kendini şehitliğin çıkışına kadar tuttu ve şehitlikten çıktıktan sonra Giray'a baktı yeşil üniformasıyla uyumlu yeşil gözlerine. Ardından yavaşça sarıldı ve ağlamaya başladı. Aynı şeyi onun başına geldiğini düşündü. Anlamıştı onun neden ağladığını Giray'ın öleceğini düşünmüştü. Sıkı sıkıya sarıldılar birbirlerine.

"Gitmek istemiyorum senden." Başını yasladığı omzundan kaldırıp Giray'ın gözlerine baktı.

"Gitme o zaman. Yaşamak için savaş. Çok dikkat kendine olur mu?" Ona böyle sevgi göstermesini yarı hüzün yarı mutlulukla izledi. Elini yanağında bir tüy kadar hafif bir şekilde gezdirdi. Deniz ve mercan gibiydiler. Birisi mavinin en güzel tonuydu. Diğeri ise yeşilin tarifsiz rengiydi. "Gitmem. Seni bırakıp gitmem." Deyip tekrar sarıldılar. Tim onlar için hazırlanan lojmana gitmişlerdi.

Yeşil BeyazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin