33- Zayıflık (Düzenlenen Bölüm)

7.5K 290 26
                                    

Mican eve geldiğinde kendini koltuğa atmış, Giray da mutfağa gidip atıştırmıştı. Tekrar salona geçtiğinde Mican'ın odaya kurulduğunu gördü ve gülümsedi. Koltuğa oturunca istemsize ona bakıp gülümsemeye başladı. "Ne oldu?" diye sordu Mican.

"Hiç." Diye yanıtladı hala gülümserken. Mican onu kolundan tuttuğu gibi evden çıkardı. Apartmandan çıkarken şaşkınlıkla Mican'ı izliyordu. "Nereye gittiğimizi söyleyecek misin?" diye sordu.

"Kışla ve ev arasında mekik dokumaktan sıkılmadın mı? Ben de sıkıldım. Bu yüzden biraz sahilde gezeceğiz." Diye yanıtladı Mican. Bu sırada Giray'ın koluna girmiş yavaş yavaş ilerliyorlardı.

"İyi ki vurulmuşum." Diye düşüncelerini istemsizce söyledi Giray.

"O nasıl söz öyle Giray? İyi ki vurulmuşum ne demek. Saçma sapan konuşma. Tamam, senin ameliyatına girdiğim için mutluyum ama böyle şeyler söyleme lütfen." Dedi omzuna yaslandı.

"Tamam, yeter bu kadar duygusallık. Seni öyle bir yere götüreceğim ki parmaklarını yiyeceksin. Hadi gel." Diye elini tuttu ve sahile doğru ilerlediler. Neler olacağını bilmeden habersizce.

***

Mican elinde köfte ekmekle meşgulken Giray onu kahkahalarla izliyordu. Daha önce yemek yememiş gibi davranması onu kahkahalara boğmuştu. Elindeki köfte ekmeği ona uzattı. "İstersen benimkini de yiyebilirsin." Dedi. "Amacın beni şişmanlatmaksa hayır onu yemeyeceğim. Artık sürekli buraya gelmek istersem beni kırmazsın değil mi?" diye sordu.

"Sevdin mi?"

"Parmaklarımı yedim sevmek ne demek." Diye gülümsedi. Mican şu günlerde merak etmeye başlamıştı. Karşısındaki adam adeta ölüme meydan okurcasına görevini yapıyordu. Bildiği tek bir şey vardı; ölümden herkes korkardı ama hastanenin bahçesinde omzuna dokunurken gözlerinin içine baktığında korku görmemişti. Belki çaresizlik görmüştü, belki acı ama korku yoktu. "Merak ediyorum da ikimizde ölümlere bu kadar yakınız, senin ve benim kollarımızda ölen çok olmuştur ama işin tuhaf kısmı..." cümlesinin devamını getiremedi ama karşısındaki okyanus gözlü adam onu anlamış gibi bakıyordu.

"Söylemeye çalıştığın şey ölümden korkup korkmamak mı? Ölümden herkes korkar. Bir insan iki dakika fazla yaşamak için milyonlarca kişi bile öldürebilir ama ölmek bir çözüm değildir. Ardında bıraktığın insanlar için çok zor bir durumdur. Altı yedi kez ölmekle ölmemek arasında gittiğim için bu duyguları biliyorum." Diye şakaya vurdu ve gülümsedi.

"Hala daha alışamadım biliyor musun? Ölümün bu kadar yakınımda olmasına. Gözleri açık hayatını kaybeden hastaların gözlerini kapatmak. Bedeni hızla soğurken elinden hiçbir şey gelmemesi, onu sonsuzluğa uğurlamak. Tekrar onun gibi birinin dünya üzerinde var olmayacağını bilmek." Dedi ve gözleri denizin hırçın dalgaları arasında kayboldu.

"Ona bu kadar yakın çalışmak alışacağın anlamına gelmez. Aksine daha da katlanılmaz durum alır. Bak bana her şeyi akışına bıraktım. Askerlere bağırıyorum, çağırıyorum. Savaşa iki yumruk çakıyorum hayat bana güzel." Dedi ve gülümsedi. "Biraz daha sahilde yürüyüp eve geçelim." Dediğinde ayağa kalkmış yavaş bir şekilde yürümeye başlamışlardı. Telefonuna bakınca Savaş'ın aradığını gördü, telefonu Mican'a gösterdi ve eşsiz bir sırıtmayla konuşmaya başladı.

"İti an çomağı hazırla." Dedi ve telefonu açtı. "Savaş, bir durum mu var?" diye sordu.

"Ben yokken bayağı aksiyon yaşamışsın galiba. Hayır, üsteğmenim bir durum yok, gizli görev yok, macera yok, albay acemi erlere eğitim vermemiz gerektiğini bildirdi tabi bu görevi de sana attı haberin olsun."

Yeşil BeyazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin