SÖYLEME KİMSEYE

504 64 39
                                    

"Sorun mu var?"

"Alacaklarım vardı."

Gözlerini etrafta gezdirdiği sırada toplamaya çalıştığı cesareti ile Hovan'a baktı.

"Buraya geldin?" Soru sormaktan çok, ikisinin de bildiği bir gerçeği dile getirmişti. 'Gele gele buraya mı geldin, hayırdır?' dermiş gibiydi cümlesi.

Agir onu duymazlıktan gelirken raflara yaklaşıp parmaklarını üzerlerinde gezdirdi.

"Klasikler, ne tarafta?"

Esasında dükkan o kadar büyük değildi ama küçük de değildi, yakını çokça kalabalıktı. Raflar o kadar çok kitap doluydu ki. Hovan kollarını göğsünde kavuştururken, üstten üstten bakmaya devam etmişti. Sorgulayan bakışlar altında kıvrandığını hissediyordu Agir. Geldiğine pişman olmaya başlıyordu.

Ağzı bir şeyler söylemek için bir kaç kez açıldıysa da, ne diyeceğini bilemeden sadece denemekle yetiniyordu. Duyduğu hayalkırıklığıyla döndü ardına,

"Neyse, ben başka bir yere bakarım. Kolay gele." Sesinden dahi taşan o tavırlı tonun farkında dahi değildi.

"Dur hele, başka yerde olan burada yok mu? Önce bir buraya bak."

Hovan'ın sözleriyle durdu. Çok tuhaftı, sert sözlerini alabildiğine yumuşak çıkarmaya çalışıyormuş gibi...

Zaten Agir'in de canına minnetti.

Hovan bir arka sıradaki rafa yönelirken, Agir de onu takip etmişti. Beklentiyle kendine bakılması üzerine, önüne dönüp kitapların sırtlarında gezdirdi bakışlarını. Bir kaç edebi roman alırken sordu,

"Georges Polıtzer'in bir kitabı var, felsefenin temel ilkeleri. Burda bulunuyor mu?"

"Bir bakayım." Dedi kendi kendine girdiği bir sorgulamanın ardından.

Başka bir rafa geçip karıştırmış ve kitap sırtlarını incelemişti, nihayet kırmızı kapaklı kitabı bulmuş ve çekip almıştı. Hızlıca arkasını döndüğü an hemen dibindeki Agir'e çarpmıştı.

Beklenmedik çarpışma ile geriye fırlayan genç adam, düşmemek için son anda raflara tutunmuştu. Ani hareketle beraber bir kaç kitap yeri boyladı. Faltaşı misali açılmış gözlerini tereddütle Hovan'a çevirmişti.

Kıstığı gözleri arasından Agir'e bakarken onu belinden kavrayıp doğrulttu ve yerdeki kitapları toplayıp yerine koydu. Utançtan tüm kalbiyle yerin dibine girmiş olmayı diledi o an Agir.

"Özür dilerim."diye mırıldandı içine kaçmış sesiyle.

"Bu kadar sakarken nasıl olur da kasaplık yaparsın?"diye sordu Hovan.

"Bana sen çarptın!"

"Benim de dibime giren sendin."

Agir'in agresif cevabının aksine Hovan'ın sesi sakindi, dudağının kenarındaki küçük kıvrılmaysa bu durumdan keyif aldığına işaret ediyordu. Üzerine eğilip dibine dek girdi Agir'in. Agir bu hareket karşısında sıklaşan nefeslerini kontrol etmeyi denediyse de beceremedi. Büyülenmiş bir şekilde gözlerine bakıyordu şimdi de. Agir'in elinde tuttuğu kitapların üzerine bıraktı kırmızı romanı pat diye Hovan. İrkilen genç adam şaşkın şaşkın baktı hala dibinden ayrılmamış ve en fazla kendisinden beş santim daha uzun herife. Sonra tamamen alakasız bir soru yöneltti,

"Bana neden öyle bakıyorsun?"

"Nasıl bakıyorum?"

"Her zaman baktığın gibi.-"duraksadıktan sonra ekledi, "öldürmek ister gibi..."

Kaşlarını çattı Hovan. Ona gerçekten böyle mi hissettirmişti?

"Peki ya sen? Sende mi bana öldürecek gibi bakıyorsun. Nefret mi ediyorsun benden?" Sürmeli adamın sorusuna karşın başını iki yana salladı hızlı hızlı,

"Daha neler. Neden öyle bakayım ki sana?"

Alayla güldü sürmeli,

"Peki ben niye öyle bakayım?"

Gözlerini kaçırıp kırmızı karton kapağa dikti,

"Dayımla amcan kavgalı ya, ondan."

Kafasını ağır ağır salladı sürmeli,

"Aynen öyle. Amcam ve dayın kavgalı, ben ve sen değil. Bırakalım da düşmancıl bakışları onlar yöneltsin birbirlerine."

Duyduklarıyla dumur olmuştu Agir. Her zaman için tam tersini düşünmüştü zira. Duruma da hiç bu açıdan bakmamıştı,

"Öldürecek gibi değilse ne gibi?" Dükkanı bırakın bulundukları bölgede şu an şu saatte kimse yoktu ancak o fısıldıyordu.

"Seninkiyle aynı."

Agir'in karşılık vermesine fırsat tanımadan bedenini geriye çekmiş ve ondan uzaklaşmıştı.

"Başka alacağın kaldı mı?"konunun üzerine çoktan toprak atmış adama onaylamaz bir mırıltı ile karşılık verdi ve onlarca kitabın arasından çıkıp kasaya adımladı.

Hovan kitapları okutma gereği duymadan poşete yerleştirip uzattı.

"Ne kadar tuttu?"

"Bu benden olsun."

"Olur mu hiç öyle iş!"

"Olur tabii, hemde bal gibi."

"Öyleyse almıyorum."inadını konuşturup elindeki poşeti masaya koydu sertçe. Hovan karşısındaki adamın ciddiyetini sorgulayan bir kaç dakikanın sonunda gözlerini devirip kitapları ona doğru ittirdi,

"Madem öyle ver ordan bir yirmilik."

"Yirmilik mi?" Üzerindeki şoku atamazken güç bela sormuştu. Zira tüm bu kitaplar en az yüz lira ederdi.

"Evet öyle. Patron benim sonuçta, fiyatı da pektabii ben belirlerim."

Ennihayetinde yenilgiyi kabul eden Agir parayı uzattı. Kendini çok mahçup hissediyordu, en yakın zamanda karşılığını vermeliydi. Daha fazla oyalanmadan ona iyi akşamlar dileyip kendini dışarı attı, bir iki adım uzaklaşmıştı ki aklına gelen şey ile geri dönüp başını içeriye doğru uzattı,

"Söyleme kimseye."

Gözlerinin içine almak istediği güvenceyi talep eder şekilde bakan Agir'i onayladı.

"Söylemem kimseye."

Aldığı cevaptan memnun, elindeki poşeti ileri geri sallaya sallaya uzaklaştı oradan ardındaki muzip ve keyifli bakışlardan habersiz...




TURNAM GİDERSEN MARDİNEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin