"Yapma etme Adem abi. Zaten işler kesat, kiraya onca zam yapılır mı?"
Çaresizce ikna etmek için çabaladı son bir kez daha,
"Valla ben anlamam ya paramı kuruşu kuruşuna verirsiniz, ya da çıkarsınız. Babana da abeyine de söyledim. Hadi eyvallah."
Zerre umursamadan salına salına elleri cebinde uzaklaşan adamın ardından baktı. Saçlarını karıştırırken bir anda sertçe çekti. Belki kötü bir kabusun içindedir de uyanır diye umuyordu. Lakin gerçekti.
Kaldırıma çöküp otururken dertli dertli yere bakıp düşünmeye başladı. Zaten bir kasap dükkanları vardı onları güç bela geçindiren, o da göz göre göre ellerinden kayıyordu. Son günlerde işlerin kesat olması da cabasıydı. Ne yaparlardı bundan böyle bilmiyordu.
Aklına tek bir çare geliyordu, o da olur mu emin değildi ne yazık ki. Hem olsa dahi, becerebilir miydi ki?
Bir of çekti ve kalktı ayağa. Babası dükkanı açmasını istememişti bu gün, zira hem iş yapamıyorlardı hem de bulundukları durumun vehametiyle çocuksu bir küskünlük yaşıyordu içinde.
Öylesine dalmış ve öylesine gerçeklikten soyutlanmıştı ki, karşıdan gelen külüstür arabanın farkına varamamıştı. Sürücü neyse ki frene abanıp durdurmuştu aracı çok geç olmadan. Ancak hakverirsiniz ki araba hem anında duramamış, hem de bu ani hareketle beraber asfalt zeminde yarım tur kaymıştı.
Agir geriye savrulurken sertçe kalçası üzerine düşmüştü. Son anda durmasına rağmen bile uyguladığı güç böyleyse, hızla çarptığında ki kuvvetini düşünemiyordu bile.
Etrafına toplanan kalabalığa, iyi olduğuna dair güvence vererek güç bela kalkmıştı yerden. Gürültülü kalabalık onun ayaklanması ile dağılırken, Agir de aksayan ayağı ve sızım sızım sızlayan poposuyla dükkana doğru yürüdü.
Eğer bu halde eve gidecek olursa annesinin fenalık geçireceğinden ve babasının da derdine dert katacağından emindi.
İleriden ağır aksak yaklaşan Agir'i görmesiyle fırladı yerinden Hovan çatık kaşlarla. En baştan beri Agir gibi dedikoducu esnafın ne dediğini önemsemediğinden, hızlıca yanına ilerledi.
"Ne bu hal?"
Duyduğu sesle şaşakalmış bir şekilde kaldırdı başını. Agir'in acıdan dolan gözleri, Hovan'ı can yakıcı bir deliliğe sürüklüyordu.
"Araba çarptı lakin mühim bir şey değil, yavaştı."
Sinirlendiğini hissetti Hovan,
"Per perişan olmuşsun fakat hala kuyruğu dik tutmaya çalışıyorsun."
Omzunu silkti Agir,
"Dengemi sağlayamadığımdan oldu o. Ters düştüm, incittim işte bir yerlerimi. Hem sen niçin bu kadar ilgilenirsin benimle."
"Baktım canına kıymet vermiyorsun, bari geleyim iki yardımım dokunsun dedim."
Alayla güldü Agir,
"He, ne yardım ne yardım. Çenenle öldürmeye çalışarak, yarım kalan işimi hallediyorsun."
"HasbinAllah!" Sabrı iyice taşmak üzre bir şekilde Agir'i tuttu ve dükkanına sürüklemeye başladı.
"Ne yapıyorsun?! Milletin gözü üzerimizde, ekşiyecekler sonra başımıza."
Sürmeli, yaralı adamı içeri sokup kapıyı kapattı,
"Kırarım o haddi olmayan şeylere soktukları burunlarını."
Tuhaf tuhaf baktı karşısında öylece dikilen sinirli adama Agir,
"Beni neden sürükledin ki buraya. İki kitap aldım diye, dost mu belledin beni."
"Tövbe de."dedi Hovan rahat bir tavırla arka tarafa ilerleyip bir kaç basit pansuman malzemesi ve buz getirirken.
"O ne demek!" Sürmeli adam ona kulak asmayıp sandalyeye oturttu. Poposunda hissettiği sancımayla yerinden sıçradı. Acılı iniltisi Hovan'a yetirce şey anlatıyordu.
"Bu böyle olmaz ilk önce küçük yaralarına bakar sonra da hastaneye uğrarız. Kırık çıkık olabilir."
Kafasını iki yana salladı Agir,
"İstemem. Hem sen doktor değil misin? Kontrol edersin."
Baygın bakışlarıyla karşılık verdi ona Hovan,
"Diş doktorluğu okudum ben. Ne normal doktorluğu bilirim ne de ortopediden anlarım.
"Haa, doğru. Kusura kalma, yanlış hatırlıyormuşum."
Önemli değil babında, geçiştirircesine salladı başını sürmeli.
"Neden bana böyle davranıyorsun, anlayamıyorum. Bundan önce değil yan yana gelmek, dönüp bakmıyordun bile bana."
Sahte bir şokla baktı Hovan,
"Ben mi bakmıyordum?! Taş olursun."
Güldü Agir,
"Sahi sana bir soru sormuştum. Bana neden öyle bakıyorsun? Sen neden bakıyorsan, ben de ondan bakıyorum dedin ama, benim ne düşündüğümü nereden biliyorsun?"
Sırıttı,
"Belli ediyorsun."
Titreyen ve terleyen ellerini yumruk yaptı Agir. Tahmin ettiği şeyden mi bahsediyordu? Hovan yüzüne çarpan titrek nefesle dondu kaldı. Kafasını yere çarptığı için, üzerine eğilmiş, kontrol ediyordu. O nedenle bu denli net hissetmişti o tatlı sıcaklığı.
Bir an gözleri birbirine kenetliyken, diğer bir an yüzleri birbirlerine yaklaşıyor, dudakları sabırsız bir karıncalanmayla uyuşuyordu.
Aniden dışardan gelen gürültülü kamyon homurtusu ile kendilerine gelmiş ve hızla uzaklaşmışlardı zıt iki yöne. Ancak artık bir şeyler netleşmiş, soru işaretleri ve tereddütler son bulmuştu...
Neredeyse öpüşüyorduk diye geçirdiler içlerinden.
Neredeyse öpüşüyorlardı.
Neredeyse...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TURNAM GİDERSEN MARDİNE
Teen FictionMardin'de geçen, soft tatlı bir hikaye. İki genç adam... Aileleri arasında geçmişten süregelen bir husumet... ...ve bu husumet dolayısıyla seneler boyu, uzaktan uzağa bakışmaktan öteye gidememiş bir aşk... (Çerezlik, kısa bir kurgudur. Çok bir bekl...